İmam Muhammed Bâkır (a.s.) nasb edilmiş imamların beşincisidir.
Her imamın üstün bir vasfını ifade eden, öne çıkan bir yönü vardır ki, bu vasfı ile anılır. İmam Ali (a.s.), Aliyyü'l Murteza'dır; İmam Hasan (a.s.) ve İmam Hüseyin (a.s.) şehittir; İmam Zeynelabidin (a.s.) Seccad'dır; İmam Cafer (a.s.), Sâdık'tır ve İmam Muhammed b. Ali de, Bâkırdır (a.s.). Bâkır, ceddi Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından kendisine konulmuş bir lakaptır; "ilmi yaran" demektir.
İmam Muhammed Bâkır (a.s.) dönemine kadar gizli olarak ve sınırlı kişilerle paylaşılan Ehl-i Beyt ilmi, onun döneminde büyük Ehl-i Beyt mektepleri ile binlerce insana ulaştırılmıştır. İlmi yarmak, bu manadadır.
Ehl-i Beyt imamlarının hiçbirisi bir öğretmenden ilim görerek sahip olduğunu ilme vâkıf olmamışlardır. Her imam birbirinden değerlidir. Ancak, İmam Muhammed Bâkır (a.s.), Resûlullah'ın (s.a.v.) selamına muhatap olmuş ve O'nun mirasını geniş kitlelere ulaştırmayı başardığı için ayrı bir yere sahiptir. Ehl-i Beyt kaynakları O'ndan ve oğlu İmam Cafer'den (a.s.) gelen hadislerle şekillenmiştir.
İmam Muhammed Bâkır (a.s.)'ın babası Ehl-i Beyt imamlarının dördüncüsü İmam Zeynelabidin (a.s.)'dır. Annesi Hz. Hasan (a.s.) Efendimizin kızı Fâtıma'dır. İmam Bâkır (a.s.) hem anne hem baba tarafından Ehl-i Beyt soyundan gelen ilk kişidir. İmam Muhammed Bâkır (a.s.), ceddi Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından övülmüş ve Kendisinin selamına mazhar olmuştur.
Cabir bin Abdullah-ı Ensari şöyle diyor:
Resûlullah (s.a.v.) bana buydular ki: "Sen o kadar yaşayacaksın ki, Hüseyin'in neslinden olup, ilmi yaracak olan Muhammed isimli evladımı göreceksin; onunla mülakat ettiğinde ona selamımı ilet."
Cabir, İmam Bâkır (a.s)'a, Peygamberin (s.a.v.) selamını iletmek için Onu aramaya başladı. Öyle ki İmam Bâkır'ı Hz. Peygamber'e (s.a.v) olan benzerliği ile tanımıştır. İmam Muhammed Bâkır (a.s.), Hz.Peygamber'e (s.a.v) olan benzerliği ile toplumda dikkat çekerdi.
Ebu Basir şöyle diyor: "İmam Muhammed Bâkır'la (a.s.) camiye girdik. Halk da sürekli olarak girip çıkıyorlardı. Bu esnada İmam (a.s.) bana, 'Halktan beni görüp görmediklerini sor' buyurdular. Ben karşılaştığım herkese, 'İmam Bâkır'ı (a.s.) gördün mü ?' diye soruyordum. İmam'ın (a.s.) orada durmasına rağmen onlar, 'Hayır, görmedim.' diyorlardı. Nihayet Ebu Harun içeri girdi. Ancak onun gözleri kördü. İmam Bâkır (a.s.) onu görünce; 'Şimdi, Ebu Harun'dan beni görüp görmediğini sor' buyurdular. Ben ona, İmam Bâkır'I (a.s.) gördün mü?' diye sordum. Ebu Harun cevap verdi: 'İmam'ın (a.s.) ayaküstü burada olduğunu görmüyor musun?' dedi. 'Kör olduğun halde nereden anladın?' dedim. Ebu Harun, 'Neden anlamayayım? O parlayan bir nurdur' dedi."
İmam Bâkır (a.s.) nazik, güzel bir edebi ve tatlı lafızları olan biriydi. Bu haliyle insanlar O'ndan çok etkileniyordu. Kendisinden yardım isteyen herkese yardım ediyor onlara baba gibi davranıyordu.
İmam Cafer'den şöyle nakledilir;
İmam Bâkır (a.s.), Kur'an'ı çok güzel bir sesle tilavet ederdi. Geceleri kalkıp Kur'an okuduğunda su taşıyan ve diğer kimseler oradan geçerken durup O'nun kıraatini dinlerlerdi. Öyle ki mihrabında Kur'an okuduğunda kuşlar ve yırtıcı hayvanlar sesinin güzelliğinden etrafında toplanırlardı.
İmam Bâkır (a.s.) buyurdu ki: "Biz, Allah'ın emrinin yetkilileri, Allah'ın ilminin hazineleri, Allah'ın vahyinin vârisleri, Allah'ın Kitabının taşıyıcılarıyız. Bize itaat etmek farz, bizi sevmek iman, bize buğzetmek küfürdür. Bizi sevenler cennette, bize buğzedenler ise cehennemdedir."
İmam Bâkır (a.s.) buyuruyor ki: "Allah tarafından tayin edilmiş adil bir imama uymaksızın, Allah'a ibadet etmekle kendisini yoran kimsenin çabası kabul edilmez ve kendisi de yolunu şaşırmış bir sapıktır. Bu hali çobanını ve ait olduğu sürüsünü yitirmiş bir koyuna benzer. O bu halde iken kurt onun kayboluşunu fırsat bilir ve onu yer."
İmam Bâkır (a.s.), "Dinin zirvesi, anahtarı, her şeyin kapısı ve Rahman'ın rızası, zamanın imamını bilip itaat etmektir" buyurmuştur.
İmam Bâkır (a.s.), dedesi İmam Hüseyin'in yanında ömrünün 3 yıl 6 ay 10 gününü geçirmiştir. Kerbela katliamında ceddinin yanında yer almış ve o vahşete tanıklık etmiştir. Babası İmam Seccad (a.s.) ile 34 yıl paylaşmıştır. İmameti ise 19 yıl 2 ay 10 gün sürmüştür.
Döneminde Emevi Devleti halifeleri toplumu dinin temellerinden uzaklaştırmış ve toplum adeta ahlaki çöküş içerisine girmişti. Allah'ın ayetlerini kendi akıllarıyla yorumluyor ve parayla hadis uyduruyorlardı. İmam Bâkır (a.s.) bu sapkınlık halini önlemek ve toplumu düzeltmek için büyük gayretler göstermiştir. Mektepler açarak insanları irşad etmiş, Ehl-i Beyt ilminin öğretilmesine ve yerleşmesine zemin hazırlamıştır.
İmam Bâkır (a.s.), babası İmam Zeynelabidin (a.s.) gibi zehirlenerek şehadete ermiştir. Hicri 114 yılında Zilhicce'nin 7. günü vuku bulan bu elim olayı Emevi halifesi Hişam b. Abdülmelik gerçekleştirmiştir. Tıpkı babası İmam Zeynelabidin'i (a.s) eliyle zehirlediği gibi.
Mübarek kabri, Medine'de Baki Mezarlığındadır. Oğlu İmam Cafer (a.s.) tarafından İmam Hasan'ın (a.s) yanına defnedildi. İmam Hasan el-Askeri buyuruyor ki: "Kim İmam Cafer ve İmam Muhammed Bâkır'ı ziyaret ederse, gözleri ağrımaz, hastalığa yakalanmaz ve küfür ve nifaka düşerek de ölmez."
Sevilmesi iman; nefret edilmesi, buğzedilmesi küfür olan böylesi büyük insanları tanımamıza, sevmemize vesile olan Ehl-i Beyt Külliyatının sahibi çok muhterem Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızdan Cenab-ı Hak razı olsun, ömrüne bereket versin.
(Kaynak: İmam Muhammed Bâkır (a.s.), Prof. Dr. Haydar Baş).