Günümüz Nakşileri

Nakşîliğin tarihi sürecini, itikadı boyutunu M. Emin Koç Hocamız ve değerli tarihçi Emre Polat Beyefendi, belgelerle hazırladıkları "Nakşibendîlik" adlı eserlerinde ortaya koydular. Anadolu'nun dört bir köşesinde düzenlenmekte olan panellerle bu gerçekler milletimize anlatılıyor. Bende birkaç örnekle günümüz Nakşî büyüklerinin birbirini tutmayan duruş ve açıklamalarını kabaca aktarayım? Dinler arası diyalog veya insanları ortak bir din anlayışında birleştirme çalışmaları Ekber Şah ve Nakşî İmam Rabbani diye anılan Faruk El-Sirhindi'ye kadar dayanan bir geçmişi vardır. Tabi aradan geçen yüz yıllar içerisinde dinimize birçok hurafe hatta itikadı sapıklıklar sokulmaya, Müslümanlara aşılanmaya çalışılmıştır ki! Bunların başında Yahudi ve Hıristiyanlarında cennete gideceği ve Şia'nın, İslam dışı olduğunun savunulması ve de en önemlisi Ehl-i Beyt gerçeğinin Müslümanlardan saklanmasıdır.Günümüzde de aynı mantık devam ediyor. Nakşî olan Said Nursi'nin tekrar canlandırmaya başladığı ve onun veliahdı F. Gülen tarafından artık herkesin haberdar olduğu "dinler arası diyalog" çalışmaları devam ederken diğer Nakşîlerinde, ilahi hükme rağmen "velayet ve hilafetin" Hz. Ali'de birleştiği gerçeğini inkar ve Şia düşmanlıkları devam ediyor. Gülen hareketinin suyu çıktı. Peki, günümüz Nakşîleri ne yapıyor? Kabaca bir hatırlayalım? Prof. Dr. Haydar Baş, Gülen'e, Papaya mektup yazmadan ve Vatikan'a gidip, "Hıristiyanlık misyonunun bir parçası olduğunu" itiraf etmeden önce kendisini itikadı gerçeklerle uyarmış, girdiği yolun yanlış olduğunu belgeleriyle ortaya koymuştu. Ama Gülen yolundan dönmedi. Hıristiyanlık misyonunun bir parçası oldu.Sayın Baş yeniden canlandırılan bu itikadı tehlikeye karşı milletimizi ayıktırmak için bütün dini guruplara ilahi gerçekleri anlatmaları ve ortak hareket etme gereğini vurgulamaları için elçiler gönderdi. Bu elçileri, Nakşi büyükleri, "sizin, Hocanızın sakalı var mı" mantığıyla karşıladı.Prof. Dr. Haydar Baş, Kuran ve Ehl-i Beyt ışığıyla dinler arası diyalog fitnesine karşı tek başına mücadele verdi, veriyor. Neden ve nasıl olduysa yıllar sonra bu Nakşi büyükleri, diyaloga karşı reddiyeler yazmaya başladılar. Gülen hareketini hedefe koydular. Öyle ki! Gülen mantığına hizmet eden televizyonları izlemenin Müslüman'ı, kafir yapacağını açıkça söylediler.İlginçtir! Bu anlayışta gömlek değiştirir gibi cübbe, şalvar değiştiriyor. Gün geldi! Çete kurmak, üye olmak, Fas'lı kadınlar vs. suçlamalarıyla hapse girdiler. Hapiste peş peşe rüya görmeye başladılar ve bir gazeteciyle yaptıkları röportajda dün yazdıklarını, söylediklerini inkar ettiler ve Gülen'e olan muhabbetlerini açıkladılar; "Fethullah Hoca grubu nezih bir cemaat. Hocaefendi'ye saygı duyarım. Mahmut Efendi de, kendisini sever, sayar, laf söyletmez. Bunun şahidiyim?" Bu muhabbet ilanını Nakşilerin önemli isimlerinden Cübbeli Ahmet yaptı. Hapisten çıktıktan sonra yaptığı ilk işlerden biri de dün "izlemek küfre götürür" dediği tv kanalına çıkmasıydı. "Bizler geçmişten beri siyasetten uzak durduk" diyen anlayışı, bir bakıyorsun tam seçim arifesi başbakanı kabul ediyor. Onu geçtik! Başbakanı takdir, destek ve dualarını kamuoyuna bildirme gereği hissediyor.İsmailağa Cemaati'ne bağlı Marifet Derneği'nin yayınladığı Marifet Dergisi'nin, Eylül sayısında, Marifet Dernekler Federasyonu Başkanı Muhammed Keskin'in (Mahmut Hocanın bacanağı) kaleme aldığı yazıda, AKP'li bakanlarının yaptığı açıklamalara, (bakara makara, Peygamberimize ?) kullandıkları tabir ve benzetmelere eleştiriler yaptı artı Şiilere ebedi düşman olduklarını bir kez daha yeniledi?.Yazının, kamuoyunda yankı bulmasının ardından "İsmailağa Vakıf Heyeti" cemaatin sitesi olan ismailaga.org da "söz konusu yazının cemaati bağlamadığını" belirttiler. Bu açıklamadan birkaç gün sonra ise yine aynı sitede "İsmailağa cemaati adına Hasan efendi hocamız ve Vakıf heyeti Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan beyefendiyi ziyaret edip, yeni görevi dolayısı ile kendilerini tebrik ettiler" haberini yayınladılar. Dedim ya! Bir zamanlar bu anlayışı siyaseti neredeyse küfürle bir tutardı?Aslında Allah-u Teala'nın, Kuranı Kerimde bir çok ikaz ve tehdidine rağmen Yahudi ve Hıristiyanları dost edinip, ittifaklar kurup, İslam Coğrafyasında birlikte hareket edenlere dua edip, takdirlerini sunanlara diğer taraftan ise Kelime-i Şahadet getiren Şia'ya karşı mücadeleyi cihat sayanlara ne denilebilir ki! Ha! "Esad'a karşı savaşmak caizdir, cihattır. Ölen şehittir" fetvasını kim verdi biliyorsunuz. IŞİD, Esad'a karşı savaşıyordu. Şimdi, "IŞİD,ın İslam'la alakası yoktur?" Sakal sakala, cübbe cübbeye, mantık mantığa benziyor. IŞİD kiminle alakalı o zaman!