Çiğil Dağı'na geldiklerinde, önlerine bir ayı çıktı. Kendisine itâate geldiğini anlayan Dediği Sultan, hemen ayıya bindi. Çivril Dağları'na geldiklerinde, Allah-û Teâlâ'nın izni ile bu ziyâret Hârun Velî'ye mâlûm oldu ve talebelerine; "Dediği Sultan bir ayıya binmiş bize ziyârete geliyor. Gelin biz de o mübârek zâtı karşılayalım" dedi. Hârun Velî'nin talebeleri; "Efendimiz! O zatın bir ayıya binerek gelmesi bir kerâmettidir. Bu kerâmeti sâyesinde, içimizdeki îmânsızların îmâna gelmelerini kuvvetle ihtimâl etmekteyiz. Bunun üzerine Hârun Velî işâretle bir taşı gösterdikten sonra; "Ya Allah!" deyip taşın üstüne bindi. Taş, Allah-û Teâlâ'nın izni ile yürümeye başladı. Bu halde giderlerken, Ilıca Köyü'nün doğu tarafındn Dediği Sultan'ın ayı üzerinde geldiğini gördüler. İki velî karşılaştıkları zaman, birisi ayıdan, biri de taştan indi. Bu durumu gören kâfirlerin çoğu Müslüman oldu. Bu karşılaşma tam öğle vaktinde idi. Hârun Velî: "Cemâatle öğle namazını kılalım. Herkes abdestni alsın" dedi. Fakat abdest almak için orada su bulamadılar. Hârun Velî asâsını toprağa batırdı. Allah-û Teâlâ'nın izni ile bir pınar çıktı. Herkes, günümüzde 'Dediği Sultan Pınarı' ismiyle anılan o pınardan abdest aldı. Hârun Velî, Dediği Sultan'a imâm olmasını söyledi. Dediği Sultan, "Siz varken ben imâm olamam. Ricâ etsek de siz kıldırıverseniz" dedi. Öğle namazını Hârun Velî'nin arkasında edâ ettikten sonra, yürüyerek şehre girdiler. Şehri dolaştıktan sonra Hârun Velî'nin husûsî ibâdethânesinde üç gün sohbet ettiler. Dediği Sultan bir müddet kaldıktan sonra Ilgın'a döndü. İnşâatın büyük bir kısmı tamamlandıktan sonra, Hârun Velî mescidin köşelerine çilehâneler yapılmasını istedi. Çilehâneler bitirilince, Hârun Velî, Cumâ Câmiin içindeki bir çilehâneye girdi ve kalan ömrünü orada geçirdi. Vefat edeceğine yakın çilehâneden çıkarak eski ibâdethanesine geldi. Burada mescide açılan küçük bir penceresi vardı, imâma buradan uyardı. Bir gün bütün âile halkını yanına çağırdı ve: "Gelsinler göreyim. Dünyâ fâni, âhiret bâkidir. Oraya nakil kılmak bize yakın oldu. İnşâallah-ü Teâlâ onlara bâzı nasihatlarda bulunalım" dedi. Bunun üzerine kızı: "Ey babacığım! Bizi bu ellerde bırakıp da nereye gideceksiniz? Biz garip mi olacağız?" deyince, Hârun Velî: "Evlâdım! Allah-û Teâlâ'nın murâdı ne ise, o olur. Seni Hakk'a ısmarladım. Cümlenin elinden tutan O'dur. Başka kimse yoktur. Sana vasiyetim şudur ki, kardeşimin oğlu Musâ'ya güzel bakasın. Hoşça tutasın. Fakirlerin hizmetini cân-u gönülden yapasın" buyurdu. Hanımına da, "Sana da aynı vasiyeti ediyorum. Sen de hizmet kuşağını sıkı bağlanasın. Fakirlere yardım edesin. Mûsâ'yı da yetim bilesin" dedikten sonra odalarına gönderdi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.