Muhammed Çelebi Sultan
Talebelerine; "Allah-u Teâlâ inâyet eyleye!" diye vevap verir. Başka bir şey söylemez. O gece Alâeddin rüyâsında kendini gayr-i müslim kıyâfeti içinde, belinde de kâfirlere mahsus bir kuşak olan zünnâr görür. Bunları üzerinden çıkarıp atmak için çok uğraşır, fakat bir türlü atamaz. Huzursuz bir halde uğraşırken karşısına Muhammed Çelebi Sultan'ın babası Piri Halife Sultan çıkar. "Ey Alâeddin! Senden bu elbiseyi oğlum Şeyh Muhammed'den başkasının çıkarmaya gücü yetmez" der. Bu sözleri işitince uyanır. Bu rüyânın tesiriyle gece yarısı kalkıp Muhammed Çelebi Sultan'ın evine koşar ağlayıp yalvararak kapıyı çalar. Şeyh Hazretleri kapıyı açıp içeri almalarını söyler. Alâeddîn huzûruna girer girmez daha o bir şey söylemeden; "Ey Alâeddîn! Ben sana babam gibi bir şâhidi her zaman nasıl bulayım!" der. Alâeddîn daha rüyâsını anlatmadan haber verdiğini görerek şaşar. Bu kerâmetini de görünce artık tasavvuf ehline düşmanlık yapmaktan vazgeçer. Büyük bir muhabbetle Muhammed Çelebi Sultan'ın hizmetine girer, talebesi olur. Şeyh Hazretleri târifi mümkün olmayacak derecede ihtiyaç hâli üzere geçinirdi. Çok az yer ve yaptığı riyâzetlerini ev halkına aslâ duyurmaz, belli etmezdi. Dergâhdakiler yemeği evde yedi zannederdi. Dergâhda ve dışardan yiyecek getirseler eve giderdi. Evdekiler de dergâhda yedi zannederlerdi. Mânevi âleme öyle dalmıştı ki, meleklerle cinler dediklerini yaparlardı. Hızır aleyhisselâmla da çok görüşürdü. Ne kadar altın ve akçe lâzım olsa seccâdesinin altında bulunurdu. Masraflara ve harcama işlerine bakan talebesi onun seccâdesi altında altınlar görür, emri üzere lâzım olduğu kadar alıp harcardı. Fakat altınlar hiç eksilmez aynen dururdu.
Talebelerine; "Allah-u Teâlâ inâyet eyleye!" diye vevap verir. Başka bir şey söylemez. O gece Alâeddin rüyâsında kendini gayr-i müslim kıyâfeti içinde, belinde de kâfirlere mahsus bir kuşak olan zünnâr görür. Bunları üzerinden çıkarıp atmak için çok uğraşır, fakat bir türlü atamaz. Huzursuz bir halde uğraşırken karşısına Muhammed Çelebi Sultan'ın babası Piri Halife Sultan çıkar. "Ey Alâeddin! Senden bu elbiseyi oğlum Şeyh Muhammed'den başkasının çıkarmaya gücü yetmez" der. Bu sözleri işitince uyanır. Bu rüyânın tesiriyle gece yarısı kalkıp Muhammed Çelebi Sultan'ın evine koşar ağlayıp yalvararak kapıyı çalar. Şeyh Hazretleri kapıyı açıp içeri almalarını söyler. Alâeddîn huzûruna girer girmez daha o bir şey söylemeden; "Ey Alâeddîn! Ben sana babam gibi bir şâhidi her zaman nasıl bulayım!" der. Alâeddîn daha rüyâsını anlatmadan haber verdiğini görerek şaşar. Bu kerâmetini de görünce artık tasavvuf ehline düşmanlık yapmaktan vazgeçer. Büyük bir muhabbetle Muhammed Çelebi Sultan'ın hizmetine girer, talebesi olur. Şeyh Hazretleri târifi mümkün olmayacak derecede ihtiyaç hâli üzere geçinirdi. Çok az yer ve yaptığı riyâzetlerini ev halkına aslâ duyurmaz, belli etmezdi. Dergâhdakiler yemeği evde yedi zannederdi. Dergâhda ve dışardan yiyecek getirseler eve giderdi. Evdekiler de dergâhda yedi zannederlerdi. Mânevi âleme öyle dalmıştı ki, meleklerle cinler dediklerini yaparlardı. Hızır aleyhisselâmla da çok görüşürdü. Ne kadar altın ve akçe lâzım olsa seccâdesinin altında bulunurdu. Masraflara ve harcama işlerine bakan talebesi onun seccâdesi altında altınlar görür, emri üzere lâzım olduğu kadar alıp harcardı. Fakat altınlar hiç eksilmez aynen dururdu.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.