Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın 8 Şubat 2015 tarihinde yaptığı şu tarihi uyarılarla başlayalım:
"Güneydoğulu Kürt kardeşlerim bilsin ki bunların derdi onlara bir huzur, saadet, mutluluk getirmek değildir. Bakın Barzani hareketine. Barzani hareketi nedir? Barzani bir Yahudi hareketidir. Kürt hareketi değildir. Kobani denilen bölgede Büyük İsrail'in temellerini attılar. O İsrail'in uzantısıdır. Şimdi bunu genişletmek istiyorlar. Bunun için de Kürt kardeşlerimizi kullanmak istiyorlar. Şayet Kürt kardeşlerimiz oyuna gelirse, Filistinlinin kaderini yaşarlar. Allah muhafaza etsin. Kamuoyu sakın oyuna gelmesin. Eğer bu oyun tahakkuk ederse hicret edecek vatan da bulamayız."
Dikkatinizi çekerim, Sayın Baş bu uyarıları 7 Haziran'dan çok önce, Şubat ayında, yani ortalık karışmadan, Türkiye karanlığa girmeden yapmıştı.
Şimdi geldiğimiz noktada güneydoğumuz çatışma bahanesiyle boşaltılıyor ve buraya yerleşen irade, Sayın Baş'ın ifade ettiği gibi, Yahudi Barzani'nin peşmergesi, yani İsrail?
Bakın terörist başı Cemil Bayık, bu konuda Kandil'den neler diyor:
"Türkiye'nin içinden ve dışından gelen başka örgütlerle birlikte yakında devrimci direniş cephesinin kuruluşunu ilan etmeyi öngörüyoruz." (Yani güneydoğuda yaşanan IŞİDvari küresel bir terörizm, PKK sadece bir görüntü?)
"Gelecek aylarda iç savaş ağırlaşacak." (Yani amaç sadece özerklik değil)
"Türkiye, İran ve Suriye'deki gelişmeler tek ve aynı çatışmadan çıkıyor." (Bu konuda tek bir merkez varsa, bu, elbette ki İsrail adına bağımsızlık peşinde koşan, Suriye'nin kuzeyine Batı Kürdistan, Türkiye'nin güneydoğusuna Kuzey Kürdistan diyen Yahudi Barzani'den başkası değildir.)
"Ortadoğu bu savaş sonucunda yeni bir çağa girecek." (Yani Arz-ı Mevut hedefli Büyük İsrail Devleti çağı?)
Bayık bunları söylüyor. Peki, güneydoğumuzun Filistin'in, Kürt kardeşlerimizin de Filistinlinin kaderini yaşaması ne demektir, dilerseniz "Filistin coğrafyasında yaşanan İsrail zulmünü güneydoğumuza uyarlayarak" yaşanacakları gözünüzde canlandırmaya çalışalım.
Düşünün ki, Allah muhafaza, ABD-İsrail ikilisinin güneydoğumuz üzerindeki emelleri yerine gelmiş, Yahudi Barzani kartını kullanarak Türkiye'den kopartılmış olan güneydoğumuzda İsrail askerleri ve polisleri cirit atıyor?
İsrailliler önce tarım amaçlı olarak Filistin coğrafyasına yerleştiler, sonra 1948 yılında devletleştiler ama BM'nin kendilerine tahsis ettikleri toprakla sınırlı kalmayıp her türlü zulümle Filistinlilerin topraklarına el koydular.
Filistinlilerin yarıdan fazlası, 1948'de İsrail'in işgal ettiği Filistin topraklarında bağımsızlığını ilan etmesi ve kendilerinin zorunlu göçe tabi tutulması sonucu vatanlarından sürüldü. BM'nin 1950 yılında yayımladığı rapora göre, dönemin Filistin nüfusunun yarıdan fazlası (957 bin kişi) vatanını terk etmek zorunda kalarak sığınmacı konumuna düştü.
Filistin Merkezi İstatistik Bürosu'nun verilerine göre, tarihi Filistin topraklarının yüzde 85'i İsrail'in kontrolünde bulunuyor. Filistin halkı ise topraklarının ancak yüzde 15'ini kullanabiliyor. İsrail, 1967 yılında işgal ettiği Doğu Kudüs ve Batı Şeria'da da Yahudi yerleşim yeri inşaatlarına devam ediyor. Bugün Filistinliler kendi öz yurtlarında parya durumundadırlar. Ayıkmazsak, aynı kaderi başta güneydoğumuz ve Kürt kardeşlerimiz olmak üzere tüm Türkiye ve Türk milleti de yaşayacaktır.
Unutmayalım, İsraillilerin güncellenmiş Arz-ı Mevut hedefi sadece güneydoğumuz değil, Ege Denizi ve Karadeniz'e kadar tüm Anadolu coğrafyasıdır.
Geçtiğimiz gün İsrail Refah ve Sosyal Hizmetler Bakanı Haim Katz, "İsrail toprakları bir bütündür. Filistin diye bir şey yok. Filistinliler Ürdün'e, Gazze'ye, Suudi Arabistan'a, Kuveyt'e, Mısır'a veya Irak'a gitsin" dedi. Aynı ifadeler güneydoğumuz ve Kürt kardeşlerimiz için de kullanılacaktır.
İsrail, 2015 yılı içinde Batı Şeria, Kudüs ve Gazze'de toplam 6 bin 830 Filistinliyi gözaltına aldı. Bu kişilerin 2 bin 179'u 18 yaş altı çocuk, 225'i ise kadın?
Aynı kader Kürt kardeşlerimizi de beklemektedir. Bu gözaltı ve tutuklamaların nedenleri de, araştırın, herhangi bir suçtan dolayı değil, İsrailli polis ve askerlerin yaptıkları zulüm ve tecavüzlere direnç konulduğu için? Kural yok, insan hakkı sadece İsrailliler için geçerli?
Eylül 2015'te Yahudiler için yılbaşı kabul edilen "Roş Aşana" tatili nedeniyle Müslümanların Mescid-i Aksa'ya girişine izin vermeyen İsrail askerleri, Filistinlilere müdahale etti. İçeri girmek isteyen Filistinlilere İsrail askerleri ses bombası, göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi kullandı aralarında kadınların da bulunduğu 30 kişi yaralandı. Geceden Mescid'de kalan Filistinliler ise yine müdahale ile zorla dışarı çıkartıldı.
Aynı kaderi güneydoğulu Kürt kardeşlerimiz Diyarbakır Ulu Camii, Şanlıurfa Halilürrahman camii, Mardin Ulu Camii'nde de yaşayacaklar. Ne ibadet özgürlüğü kalacak, ne de can, mal ve namus güvenliği? Ne diyelim, "İsrail'e dost olanlar" utansın.
Daha birçok örnek sayılabilir ama ayıkmadıkça, aynı tas aynı hamam devam ettikçe neler yaşayacağımızı anlama konusunda bunlar yeterlidir. Bugün yaşadığımız "zifiri karanlık" konusunda yıllar öncesinden bizleri uyaran Prof. Dr. Baş, çıkış yolunu da göstermektedir.
Sayın Baş, Kürt kardeşlerimizin özerklik düşüncesinden vazgeçmesini ve üniter yapı içinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti çatısı altında olmalarını, ancak bu şekilde haklarına sahip çıkabileceklerini belirtmektedir.
Güneydoğuda yaşananların devletin değil, devleti idare eden siyasetin yanlışı olduğunu belirten Sayın Baş, terörün tek çözüm anahtarı olan Milli Ekonomi Modeli'nin hayata geçmesi için BTP kadrolarına fırsat verilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
O zaman Türk-Kürt, Alevi-Sünni tek bilek tek yürek olur ve düşman kılımıza dahi dokunamaz. Türkiye can, mal, namus ve din emniyetinin merkezi olur.
"Güneydoğulu Kürt kardeşlerim bilsin ki bunların derdi onlara bir huzur, saadet, mutluluk getirmek değildir. Bakın Barzani hareketine. Barzani hareketi nedir? Barzani bir Yahudi hareketidir. Kürt hareketi değildir. Kobani denilen bölgede Büyük İsrail'in temellerini attılar. O İsrail'in uzantısıdır. Şimdi bunu genişletmek istiyorlar. Bunun için de Kürt kardeşlerimizi kullanmak istiyorlar. Şayet Kürt kardeşlerimiz oyuna gelirse, Filistinlinin kaderini yaşarlar. Allah muhafaza etsin. Kamuoyu sakın oyuna gelmesin. Eğer bu oyun tahakkuk ederse hicret edecek vatan da bulamayız."
Dikkatinizi çekerim, Sayın Baş bu uyarıları 7 Haziran'dan çok önce, Şubat ayında, yani ortalık karışmadan, Türkiye karanlığa girmeden yapmıştı.
Şimdi geldiğimiz noktada güneydoğumuz çatışma bahanesiyle boşaltılıyor ve buraya yerleşen irade, Sayın Baş'ın ifade ettiği gibi, Yahudi Barzani'nin peşmergesi, yani İsrail?
Bakın terörist başı Cemil Bayık, bu konuda Kandil'den neler diyor:
"Türkiye'nin içinden ve dışından gelen başka örgütlerle birlikte yakında devrimci direniş cephesinin kuruluşunu ilan etmeyi öngörüyoruz." (Yani güneydoğuda yaşanan IŞİDvari küresel bir terörizm, PKK sadece bir görüntü?)
"Gelecek aylarda iç savaş ağırlaşacak." (Yani amaç sadece özerklik değil)
"Türkiye, İran ve Suriye'deki gelişmeler tek ve aynı çatışmadan çıkıyor." (Bu konuda tek bir merkez varsa, bu, elbette ki İsrail adına bağımsızlık peşinde koşan, Suriye'nin kuzeyine Batı Kürdistan, Türkiye'nin güneydoğusuna Kuzey Kürdistan diyen Yahudi Barzani'den başkası değildir.)
"Ortadoğu bu savaş sonucunda yeni bir çağa girecek." (Yani Arz-ı Mevut hedefli Büyük İsrail Devleti çağı?)
Bayık bunları söylüyor. Peki, güneydoğumuzun Filistin'in, Kürt kardeşlerimizin de Filistinlinin kaderini yaşaması ne demektir, dilerseniz "Filistin coğrafyasında yaşanan İsrail zulmünü güneydoğumuza uyarlayarak" yaşanacakları gözünüzde canlandırmaya çalışalım.
Düşünün ki, Allah muhafaza, ABD-İsrail ikilisinin güneydoğumuz üzerindeki emelleri yerine gelmiş, Yahudi Barzani kartını kullanarak Türkiye'den kopartılmış olan güneydoğumuzda İsrail askerleri ve polisleri cirit atıyor?
İsrailliler önce tarım amaçlı olarak Filistin coğrafyasına yerleştiler, sonra 1948 yılında devletleştiler ama BM'nin kendilerine tahsis ettikleri toprakla sınırlı kalmayıp her türlü zulümle Filistinlilerin topraklarına el koydular.
Filistinlilerin yarıdan fazlası, 1948'de İsrail'in işgal ettiği Filistin topraklarında bağımsızlığını ilan etmesi ve kendilerinin zorunlu göçe tabi tutulması sonucu vatanlarından sürüldü. BM'nin 1950 yılında yayımladığı rapora göre, dönemin Filistin nüfusunun yarıdan fazlası (957 bin kişi) vatanını terk etmek zorunda kalarak sığınmacı konumuna düştü.
Filistin Merkezi İstatistik Bürosu'nun verilerine göre, tarihi Filistin topraklarının yüzde 85'i İsrail'in kontrolünde bulunuyor. Filistin halkı ise topraklarının ancak yüzde 15'ini kullanabiliyor. İsrail, 1967 yılında işgal ettiği Doğu Kudüs ve Batı Şeria'da da Yahudi yerleşim yeri inşaatlarına devam ediyor. Bugün Filistinliler kendi öz yurtlarında parya durumundadırlar. Ayıkmazsak, aynı kaderi başta güneydoğumuz ve Kürt kardeşlerimiz olmak üzere tüm Türkiye ve Türk milleti de yaşayacaktır.
Unutmayalım, İsraillilerin güncellenmiş Arz-ı Mevut hedefi sadece güneydoğumuz değil, Ege Denizi ve Karadeniz'e kadar tüm Anadolu coğrafyasıdır.
Geçtiğimiz gün İsrail Refah ve Sosyal Hizmetler Bakanı Haim Katz, "İsrail toprakları bir bütündür. Filistin diye bir şey yok. Filistinliler Ürdün'e, Gazze'ye, Suudi Arabistan'a, Kuveyt'e, Mısır'a veya Irak'a gitsin" dedi. Aynı ifadeler güneydoğumuz ve Kürt kardeşlerimiz için de kullanılacaktır.
İsrail, 2015 yılı içinde Batı Şeria, Kudüs ve Gazze'de toplam 6 bin 830 Filistinliyi gözaltına aldı. Bu kişilerin 2 bin 179'u 18 yaş altı çocuk, 225'i ise kadın?
Aynı kader Kürt kardeşlerimizi de beklemektedir. Bu gözaltı ve tutuklamaların nedenleri de, araştırın, herhangi bir suçtan dolayı değil, İsrailli polis ve askerlerin yaptıkları zulüm ve tecavüzlere direnç konulduğu için? Kural yok, insan hakkı sadece İsrailliler için geçerli?
Eylül 2015'te Yahudiler için yılbaşı kabul edilen "Roş Aşana" tatili nedeniyle Müslümanların Mescid-i Aksa'ya girişine izin vermeyen İsrail askerleri, Filistinlilere müdahale etti. İçeri girmek isteyen Filistinlilere İsrail askerleri ses bombası, göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi kullandı aralarında kadınların da bulunduğu 30 kişi yaralandı. Geceden Mescid'de kalan Filistinliler ise yine müdahale ile zorla dışarı çıkartıldı.
Aynı kaderi güneydoğulu Kürt kardeşlerimiz Diyarbakır Ulu Camii, Şanlıurfa Halilürrahman camii, Mardin Ulu Camii'nde de yaşayacaklar. Ne ibadet özgürlüğü kalacak, ne de can, mal ve namus güvenliği? Ne diyelim, "İsrail'e dost olanlar" utansın.
Daha birçok örnek sayılabilir ama ayıkmadıkça, aynı tas aynı hamam devam ettikçe neler yaşayacağımızı anlama konusunda bunlar yeterlidir. Bugün yaşadığımız "zifiri karanlık" konusunda yıllar öncesinden bizleri uyaran Prof. Dr. Baş, çıkış yolunu da göstermektedir.
Sayın Baş, Kürt kardeşlerimizin özerklik düşüncesinden vazgeçmesini ve üniter yapı içinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti çatısı altında olmalarını, ancak bu şekilde haklarına sahip çıkabileceklerini belirtmektedir.
Güneydoğuda yaşananların devletin değil, devleti idare eden siyasetin yanlışı olduğunu belirten Sayın Baş, terörün tek çözüm anahtarı olan Milli Ekonomi Modeli'nin hayata geçmesi için BTP kadrolarına fırsat verilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
O zaman Türk-Kürt, Alevi-Sünni tek bilek tek yürek olur ve düşman kılımıza dahi dokunamaz. Türkiye can, mal, namus ve din emniyetinin merkezi olur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- BTP'nin Karaman Kongresi engellendi: Demokrasiye darbe / 28.04.2025
- Conkbayır'ında "Haka Dansı", anma etkinliği mi, tehdit mi? / 27.04.2025
- İstanbul'daki tüm riskli binalar yeniden inşa edilebilir! / 26.04.2025
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Conkbayır'ında "Haka Dansı", anma etkinliği mi, tehdit mi? / 27.04.2025
- İstanbul'daki tüm riskli binalar yeniden inşa edilebilir! / 26.04.2025
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025