Ekonomik sıkıntının sebepleri-II

Kapitalist sistemin yanlışlarına değindiğimizde bir diğer hatası emisyon ve senyoraj hakkımızı kullanmayıp, gelişmiş ülkelerden borç almak.

Emisyon: Merkez Bankası'nın dolanıma çıkardığı paradır.

Senyoraj: Emisyon ile devletin elde ettiği gelirdir. Paranın üretim maliyeti ile üzerinde yazılı değer arasındaki farktır.

Örnek olarak, 100 TL'yi üretirken maliyeti sadece 1 TL olsun. Aradaki 99 TL senin senyoraj gelirindir. Ne yazık ki biz emisyon ve senyoraj gelirimizden faydalanamıyoruz. Bu sistemde Merkez Bankası devletten bağımsızdır ve küresel güçler emisyonumuzu genişletmemize izin vermiyorlar. İzne mi ihtiyacımız var diyebilirsiniz. Diğer yazımda ne demiştim, eğer faiz alırsanız bağımsızlığımızı kaybederiz diye, bu durumda evet izne ihtiyacımız var.

Peki, ne yapmamıza izin veriyorlar, emeğimizin karşılığı olan parayı kendimizin basmasını değil, yurtdışından aldığımız faizli yabancı para karşılığında basmamızı istiyorlar ve öyle de yapıyoruz.

Böylelikle küresel güçlere faiz ödemek zorunda kalıyoruz ve zaman içerisinde borç tutarımız trilyon dolarları buluyor ve borç batağına gömülüyoruz. Tamamen o ülkenin esiri oluyoruz. Bu borçları, borçların faizlerini ödemek için de halktan yüksek vergiler almaya başlıyoruz ve halk en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz hale geliyor. Sonra askıda ekmek...

Kapitalizm;

- Özelleştirme adı altında devlet kurumlarının neredeyse bedavaya satılması

- Madenlerin global firmalara satışının sağlanması,

- Yabancı paranın içeride dolaşımda olması,

- Tarıma verilen desteğin kaldırılması ve daha birçok yanlışa sebep oluyor. Böylelikle ülkeler kendi iradeleri ile bu sistemin modern kölesi haline dönüştürülüyor.

Kapitalizm insanın genelini değil, sadece toplumun bir kısım azınlık grubunu mutlu etmeye çalışıyor. Böylelikle gelir dağılımındaki adaletsizlik, fırsat eşitsizliği, yüksek vergiler, yüksek bir borç, paranın değerinin erimesi, kaynaklarının elinden kayıp gitmesi, bağımsızlığını kaybetmen, fakirlik, işsizlik, enflasyon gibi sorunlar baş gösteriyor. 

İşte böyle bir çaresizlik içinde bu yanlışları gören, çözüm olarak Milli Ekonomi Modelini yazan, bu yanlış sistemi de tarihin çöplüğüne gönderen, sessiz bir devrimle Kapitalizmi yok eden biri çıkıyor içimizden: Prof. Dr. Haydar Baş...

Sonra herkese anlatıyor bunu Sayın Baş. 10 Uluslararası Milli Ekonomi Modeli Kongresi ile yüzlerce televizyon programları ile milletini ayıktırmaya, bu yanlışa bir "dur" demeye çağırıyor. "Çözüm var" diyor, "fakirlikten, işsizlikten kurtulmanın çaresi var, gelin bir olalım bu yanlış düzeni yıkalım" diyor. Gelin görün ki bu millet, bu çözüm sahibini duymuyor, inanmıyor,  hatta iftiralarla davalarla, hatta yolunu polislerle kesmeye çalışarak üzerine gelmeye çalışıyor. Çok çabalıyor Prof. Dr. Haydar Baş, "ben sizden oy istemiyorum sizi kurtarmaya geliyorum" diyor ama millet yine görmüyor.

Daha sonra Ruslar geliyor, Prof. Dr. Haydar Baş'ın bu modelini takip ediyorlar ve kendi ülkelerine, meclislerine davet ediyorlar. Gidiyor, anlatıyor ve ayakta alkışlanıyor. Ülkesine bir dönüyor, ne bir ses ne bir haber. Üzülüyor. Ama yılmıyor, anlatmaya, ayıktırmaya devam ediyor. Ama öyle bir kadro yetiştiriyor ki, dünyaya bedel. Dünya iflas etse onu tekrar kalkındıracak güçte insanlar yetiştiriyor. Çözümü, Milli Ekonomi Modelini, dünya ve ahiret rahatlığının nasıl olacağını yanındaki insanlara öğretiyor. Daha sonra gidiyor... Milletine üzgün belki kırgın. O yüce, bilge kişinin gönlünü kırgın gönderiyor bu millet.

Şimdi gelin Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın gönlünü bu kadroyla yan yana durarak almaya çalışalım. En güzel bir şekilde bu yolda çalışarak o yüce ve bilgin insanın yolundan gidelim ve çözüme kavuşalım, onu sevindirelim. Hep birlikte...

Yoksa gerçekten vebalimiz çok büyük.