Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın 'İmam Hasan' eserinde İmam Hasan'ın barışının Ehl-i Beyt fıkhı açısından değerlendirilmesi şöyle yapılıyor:
"Hz. Hasan'ın barışı meselesinde temel bazı gerçekleri tahlil etmek ve Ehl-i Beyt fıkhı bağlamında Hz. Hasan'ın barışını dair bazı sorulara cevap vermek gerekmektedir.
Denilir ki, İmam Hasan'ın (a.s.) barışının caiz olup olmadığı konusunda Ehl-i Beyt fıkhına istinat etmek doğru olmaz; çünkü esasen Ehl-i Beyt fıkhının temelini Ehl-i Beyt imamlarının uygulamaları oluşturmaktadır. Her zaman tüm konularda birtakım şeyler temel olarak kabul edilir, daha sonra olaylar bu temel üzerine oturtulur.
Oysa Muhakkik veya diğer Ehl-i Beyt ulemasının fıkıh kaynağı ve temeli zaten Ehl-i Beyt imamlarının uygulama ve direktifleridir. Biz de cevaben deriz k, sözünüz, çok yararlı ve isabetli bir uyarıdır. Doğrudur; fakat biz İmam Hasan'ın (a.s.) burada Ehl-i Beyt fıkhını izlediğini söylemek istemiyoruz; amacımız bu fıkıh kurallarının mantıkla bağdaşıp bağdaşmadığını incelemektir.
Bu meseleyi ele alınca, önce hiçbir bahsi göz önünde bulundurmaksızın fıkıh külliyatını söz konusu edip daha sonra bununu mantıkla bağdaşıp bağdaşmadığını incelemeyi düşündük (çünkü bir konuyu genel olarak ele almak, belli bir ölçüde sorunun çözümüne yardımcı olur; amacımız bir konuya sorgulamasız isnat etmek değildir. Bizce, şimdi fıkıhta kaydedilen kurallar, ister kaynağı Ehl-i Beyt imamlarının siyeri olsun ister başka şeyler olsun, tümü mantıki meselelerdir…
Şimdi acaba İmam Hasan (a.s.) cihad etmesi gerekirken barış mı yapmıştır veya imam Hüseyin (a.s.) barış yapması gerekirken cihad mı etmiştir? (Çünkü İslâm'da hem cihad ve hem de barış ilkesi vardır). Yoksa İmam Hasan (a.s.) barış yapması gereken bir yerde barış ve İmam Hüseyin (a.s.) da cihad etmesi gereken yerde cihad mı yapmıştır?
Resûlullah (s.a.v.) ve Emirü'l-Mü'minin Ali (a.s.) hakkında da aynı şey geçerlidir. Onlar hakkında durum kesindir. Özellikle Hz. Resûlullah (s.a.v.) hakkında tartışma bile söz konusu olamaz, çünkü Peygamber Efendimiz bazen barış ve bazen de savaş yapmıştır. (Alınan kararın isabetli olduğu zamanın geçmesiyle ortaya çıkmıştır.) İslam açısından ve özellikle İslam fıkhı açısından savaş ve barış hakkında genel konuları işledik.
Genel olarak (özellikle İslam tarihi açısından) Müslümanların imam ve önderinin belli başlı bir takım şartlar çerçevesinde barış yapmasının câiz (ve kimi zaman farz ve gerekli) olduğunu söyledik. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) de birçok yerde barış yapmıştır, kimi zaman Ehl-i Kitap'la, kimi zaman da müşriklerle. Elbette bazı durumlarda da savaşmıştır. Daha sonra, İslam fıkhının konuyla ilgili genel kurallarından bahsettik; bir dinin veya bir sistemin, savaşı câiz görmesi, onun bunu bütün şartlarda geçerli ve gerekli gördüğü, hiçbir zaman bunun dışına çıkılmaması ve insanlarla barış içerisinde yaşamayı câiz görmediği anlamına gelmez diye de aklî bir değerlendirme yaptık.
Aynı şekilde bunun karşıtı da yanlıştır; yani tüm şartlarda biz savaşa karşıyız ve barıştan yanayız denilmesi de yanlıştır. Bazen savaş tam bir barışa götürürken, bazı barışlar da tam biz zafere ulaştıran sonuçlar hazırlar. Bunlara daha önce değinmiştik. Öte yandan İmam Hasan'ın (a.s.) döneminin durumunu, onun hangi şartlarda barış yaptığını, daha doğrusu onu barış yapmaya zorlayan şartların neler olduğunu ve yine bu şartların İmam Hüseyin'in (a.s) döneminin şartlarıyla farkını, neden İmam Hüseyin'in (a.s.) barış yapmaya yanaşmadığın ortaya koymak gerekmektedir. Bu iki dönemin birbiriyle çok önemli farkları vardır.
- Büyük Ortadoğu Projesi’nin Türkiye ayağı / 24.10.2024
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-II / 10.12.2020
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-I / 09.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-VI / 08.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-V / 07.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-IV / 04.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-III / 03.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-II / 02.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-I / 01.12.2020