Dua kavramı; “İsteme, yalvarma, yakarış” manasına gelir.
“Bir kimsenin kendisi veya başkası hakkında bir dileğine bir arzusuna kavuşması için Allah Teâlâ’ya yalvarması” manasında da kullanılır.
Buradaki “isteme” kavramı üzerinde biraz durmamız gerekmektedir. İstemek fiilinin karşılığını almak; istemenin şekline bağlıdır. Dil ile istemek, fiil ile istemek; bunlar istenilen şeyin elde edilebilmesi için gerekenlerdir.
Biz bu isteme fiiline “dua” derken duanın da iki açıdan ele alınması gerektiğine inanırız. Onun içindir ki “dua” kavramını; kavli (sözlü, kalbi) dua ve fiili dua (gerekeni yerine getirmek) olarak iki kısma ayırtırız.
Örnek verecek olursak; ürün almak için toprağa tohum atmak ve gerekli tarımsal mücadeleyi yapmak, fiili dua…
Yapılması gereken her şeyi yaptıktan sonra, tabiat şartlarının elverişli ve ürünün bereketli olması için yaptığımız kalbi, sözlü duaya da kavli dua deriz.
Yüce Peygamberimizin işaret ettiği şu söz bu durumu izah için yeter kanaatindeyim;
Peygamberimizin (s.a.v.) yanına bir bedevi gelir. Resulûllah kendisine sorar:
- Deveni nereye bıraktın?
Bedevi;
- Allah’a emanet ettim.
Resulûllah kendisine şu cevabı verir:
- Evvela deveni sağlam kazığa bağla, daha sonra Allahû Teâlâ’ya emanet et!
Materyalist fikre sahip kimselerin çaba ile istek manasına gelen fiili duaya aslında bir itirazlarının olacağını sanmıyorum, itirazlar kavli dua dediğimiz Allah’a yakarış kısmınadır.
Materyalistler; inanan insanların, yapılması gereken tedbiri alıp da sonradan tevekkül ettiklerini, yani Allah’a yakarış ve istemelerini gereksiz bir iş olarak görürler. Aslında aklıselim düşününce; güçlerinin bittiği, tedbirlerin bir işe yaramadığı, yapılan bütün fiili işlere rağmen neticeye gidilemediğine, onlar da şahit olmuşlardır. Yaşanılan doğal afetler, kuraklıklar ve hastalıklar buna delil olarak yeter.
Gerek kavli gerek fiili yapılan bütün işlerin, dua kavramı içerisinde değerlendirildiği takdirde; mutlak irade ve kudret sahibi olan, bizleri yoktan var eden Allah’a (c.c.) yönelmenin ve Ondan istemenin; akla, mantığa ve imana asla ters bir iş olmadığı anlaşılacaktır.
Dua hakkındaki nükteyi anlamak da ayrı bir nasiptir. “Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az” misalinde olduğu gibi…
“Bir kimsenin kendisi veya başkası hakkında bir dileğine bir arzusuna kavuşması için Allah Teâlâ’ya yalvarması” manasında da kullanılır.
Buradaki “isteme” kavramı üzerinde biraz durmamız gerekmektedir. İstemek fiilinin karşılığını almak; istemenin şekline bağlıdır. Dil ile istemek, fiil ile istemek; bunlar istenilen şeyin elde edilebilmesi için gerekenlerdir.
Biz bu isteme fiiline “dua” derken duanın da iki açıdan ele alınması gerektiğine inanırız. Onun içindir ki “dua” kavramını; kavli (sözlü, kalbi) dua ve fiili dua (gerekeni yerine getirmek) olarak iki kısma ayırtırız.
Örnek verecek olursak; ürün almak için toprağa tohum atmak ve gerekli tarımsal mücadeleyi yapmak, fiili dua…
Yapılması gereken her şeyi yaptıktan sonra, tabiat şartlarının elverişli ve ürünün bereketli olması için yaptığımız kalbi, sözlü duaya da kavli dua deriz.
Yüce Peygamberimizin işaret ettiği şu söz bu durumu izah için yeter kanaatindeyim;
Peygamberimizin (s.a.v.) yanına bir bedevi gelir. Resulûllah kendisine sorar:
- Deveni nereye bıraktın?
Bedevi;
- Allah’a emanet ettim.
Resulûllah kendisine şu cevabı verir:
- Evvela deveni sağlam kazığa bağla, daha sonra Allahû Teâlâ’ya emanet et!
Materyalist fikre sahip kimselerin çaba ile istek manasına gelen fiili duaya aslında bir itirazlarının olacağını sanmıyorum, itirazlar kavli dua dediğimiz Allah’a yakarış kısmınadır.
Materyalistler; inanan insanların, yapılması gereken tedbiri alıp da sonradan tevekkül ettiklerini, yani Allah’a yakarış ve istemelerini gereksiz bir iş olarak görürler. Aslında aklıselim düşününce; güçlerinin bittiği, tedbirlerin bir işe yaramadığı, yapılan bütün fiili işlere rağmen neticeye gidilemediğine, onlar da şahit olmuşlardır. Yaşanılan doğal afetler, kuraklıklar ve hastalıklar buna delil olarak yeter.
Gerek kavli gerek fiili yapılan bütün işlerin, dua kavramı içerisinde değerlendirildiği takdirde; mutlak irade ve kudret sahibi olan, bizleri yoktan var eden Allah’a (c.c.) yönelmenin ve Ondan istemenin; akla, mantığa ve imana asla ters bir iş olmadığı anlaşılacaktır.
Dua hakkındaki nükteyi anlamak da ayrı bir nasiptir. “Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az” misalinde olduğu gibi…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- Mü’min yalancı olmaz / 22.04.2025
- İbadetin bize kazandırdıkları -2- / 21.04.2025
- İbadetin bize kazandırdıkları -1- / 20.04.2025
- Dava adamıydı Haydar Hocamız / 19.04.2025
- Gönül adamıydı Haydar Hocamız / 18.04.2025
- Çile adamıydı Haydar Hocamız / 17.04.2025
- Allah adamıydı Haydar Hocamız / 16.04.2025
- Fikir adamıydı Haydar Hocamız / 15.04.2025
- Haydar Baş Hocamızın 5. Şeb-i Aruz yıldönümü / 14.04.2025
- Kıldığımız namaz, bizi kötülüklerden alıkoymuyorsa? / 12.04.2025
- İbadetin bize kazandırdıkları -2- / 21.04.2025
- İbadetin bize kazandırdıkları -1- / 20.04.2025
- Dava adamıydı Haydar Hocamız / 19.04.2025
- Gönül adamıydı Haydar Hocamız / 18.04.2025
- Çile adamıydı Haydar Hocamız / 17.04.2025
- Allah adamıydı Haydar Hocamız / 16.04.2025
- Fikir adamıydı Haydar Hocamız / 15.04.2025
- Haydar Baş Hocamızın 5. Şeb-i Aruz yıldönümü / 14.04.2025
- Kıldığımız namaz, bizi kötülüklerden alıkoymuyorsa? / 12.04.2025