Türkiye'de en son rakamlara göre 61 adet ilâhiyat fakültesi ve 38 adet İslamî ilimler fakültesi ve 1,600'den fazla İmam-Hatip okulları var.
Bu kurumlarda binlerce ilahiyatçı profesör, doçent, öğretim görevlisi, öğretmen 1 milyonu aşkın öğrenciye İslam inancını maddi-manevi öğelerini öğretiyor (!).
Bu ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı var. 85 bin camide 130 bin personel ile yine İslam Dininin maddi-manevi öğeleri vatandaşa aktarılıyor (!)
Aynı zamanda diyanetten emekli yani din eğitimi almış ve de aldığı eğitimi vatandaşa aktarmış yaklaşık 300 bin emekli Diyanet personeli de mevcut.
Ama ülkemiz insanına bakıyorsunuz! Ameli zafiyetler bir tarafa insanlarımız, 'hangisi İslam' sorusuyla muhatap edilip, kişilere bakarak itikat boşluğuna itilmişler. Bu itikadı boşluk hem ahlaki, hem de sosyal yapımızı bozdu. Suç toplumu olduk adeta.
Demek ki, bu ülkede insanlarımıza, Allah'ın indirdiği ve 'Sizin üzerinize nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçtim' (Maide 3) ayetinde anlatılan, Allah Resulü ve Ehl-i Beyt'inin fiiliyata geçirdiği İslam anlatılmamış.
İstismar
İstismar, kavramını hepimiz bilir ve sıkça da kullanırız. Nedir istismar? Sözlükte 'birinin iyi niyetini kötüye kullanma, sömürme' olarak tanımlanıyor.
Türkiye'den en çok istismara maruz kalan başlık hangisidir? İslam Dini.
Oysa Yüce Allah (c.c) Hac Suresi 16. Ayette: "İşte böylece biz, onu apaçık ayetler olarak indirdik" buyuruyor.
Peki, apaçık olan bir şeyin istismarı nasıl olur?
Eğer böyle bir sorun varsa (ki var) bunun sebebi Allah'ın Kitabını, Hz. Peygamberimiz ve de Ehl-i Beyt'inin ölçülerini yaşamıyor olmamızdandır.
Haliyle ortaya bir boşluk çıkıyor. İşte dünden bugüne birileri bu boşluğu kendi anladıklarını anlatarak, kabul ettirerek doldurdular. İstismarında, sömürünün de kaynağı buradadır.
(Allah, ondan razı olsun) Atatürk, bu istismar ve sömürüyü gördüğü için takke ve zaviyeleri kapattı ve gerçek İslam'ın öğretilmesi için Diyanet İşleri Başkanlığını kurdu.
O dönemlerde Rıfat Börekçi, Ömer Nasuhi Bilmen, Ahmet Hamdi Akseki gibi alimler bu kurumun başkanlığını yaptı. Bu isimlerin o yıllarda ortaya koyduğu ilmihaller, tefsirler hala en muteber kaynaklar arasında. Elmalılı Hamdi Yazır gerçeği ortada.
Son 30 yılın gerçeği ise Diyanet İşleri Başkanlığı, başkanları ve de birçok ilahiyatçının diyalog sofralarında Papaz ve Hahamlarla iftar (!) kadehi tokuşturmaları, Yahudi ve Hıristiyanlık üzerine kitaplar yazmaları, inanç birliği, kardeşlik başlığında malum projeyi hayata geçirmeleridir.
Bir başka gerçek ise verdikleri fetvalarla, yaptıkları açıklamalarla, yayınladıkları mesajlarla paparazzilere konu olmaları, dile düşmeleridir.
Vahim olan ise siyasetçilerin, din konusunda açtıkları başlıklar, toplumun tamamının konusu olmasına, herkesin konular üzerinde görüş beyan etmesine rağmen Diyanet en azından görevi gereği İslam Dininin hükmünü ortaya koymayarak, insanların açık ve gizli küfre düşmelerine sebep olmalarıdır.
Düşünsenize! Asansöre kadın-erkek birlikte binebilir mi, baldıza nikah düşer mi, uzayda gusül abdesti nasıl alınır, sorularına cevap veren din bilginleri faiz, rüşvet, adam kayırma, özelleştirme, ihale, devlet malı, ABD, AB konularında ağızlarını açmıyorlar.
Oysa bu konuların tamamı hakkında 'Nas' açıktır, nettir, kesindir.
Gündeme gelirsek!
Cumhurbaşkanı Erdoğan birkaç yıldır faiz karşıtı söylemlerde bulunuyor ve en son 'bir Müslüman olarak nas'lar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğim. Hüküm bu' dedi.
Ardından faizle mücadele için yeni bir ekonomi programı açıkladılar.
Ortalık kaynıyor. Kimisi 'işte Allah'ın hükmünü uygulayan lider' diyerek, insanları kendi saflarına çağırmaya diğerlerini din karşıtı göstermeye çalışırken kimileri de, başka başka şeyle söylüyor.
Yani ortada dine bağlanan bir siyaset mantığı var. Bu siyaset anlayışının, İslam ile uygunluğunu resmi olarak kim tespit edebilir? Diyanet İşleri Başkanlığı.
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Hüseyin Baş, halkımızın fitneye düşmemesi ve din istismarının önüne geçilmesi için Diyaneti göreve çağırdı.
Sayın Baş yaptığı açıklamada, 'Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Nas üzerinden açıklamaları ve son açıkladıkları ekonomi programının, Nas'a uygunluğunu Diyanet'e resmi müracaatla soracaklarını' açıkladı.
Olması gereken bu değil midir? Yıllardır, 'muhalefet' ettiklerini ve iktidarın din istismarı yaptığını iddia eden liderler, 30 yaşındaki Sayın Baş'ın bu dev ve de haklı adımını niçin atmadılar?
Diyanet cevap verir mi?
1- Aynen 'Ayasofya'da Atatürk için mevlit' başvurusuna verdikleri cevap gibi 'kendilerinin siyasi tartışmalara alet olmayacaklarını' açıklayabilirler.
2- Eğer konu hakkında Kuran ve Hadis bakarlarsa, 'Nas'a aykırıdır, haramdır, Allah ve Resulüne savaş açmaktır' diyebilirler.
3- Hayrettin Karaman'a bakarlarsa, 'iktidar aleyhine olacaksa haramdır, diyemeyiz' diyebilirler.
4- Yanmaz kefen satıcısına bakarlarsa, 'madem ortada bir ekonomik savaş var. O halde savaşta her şey helaldir' diyebilirler.
Ama gerçek şu ki, bu ekonomi başlığı hem maddiyatımızı, hem de maneviyatımızı sıfırlıyor.
Onun için bir an önce ona, buna, şuna değil Peygamberimizin; "Ben, sizin aranızda iki değerli emanet bırakıyorum; onlara sarıldığınız sürece Benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz. Onlar, Allah'ın Kitab'ı ve Benim itretim, Ehl-i Beyt'imdir' hadisine sarılmalıyız.
- Devlet Bahçeli’ye göre 'kimden cumhurbaşkanı olamaz' / 03.02.2025
- ‘Yeni Türkiye’ ezberi iflah olmaz bir hastalıktır / 02.02.2025
- Rahatlamak için Devlet Bahçeli’yi okuyorum / 01.02.2025
- Aklınızı başınıza alın / 31.01.2025
- Altın vuruş futbol camiasında mı olacak? / 30.01.2025
- Faciaların hukuken, vicdanen ve dinen sorumlusu kim? / 29.01.2025
- Niccolo Machiavelli, Joseph Goebbels ve biz / 27.01.2025
- Peygamberimiz ile ilk namaz ve Miraç / 26.01.2025
- Kişisel haklar, adalet ve AKP / 25.01.2025