ABD de yaşanan terörist saldırıyla on binlerce masum insanın canını ve malını kaybetmesine yol açan menfur saldırının müsebbipleri maalesef bugüne kadar netlik kazanmadı. Her ne kadar Usame bin Ladin suçlansa da bu saldırının şekli ve kapsamı bir teşkilat veya sıradan bir devletin gücünü kat be kat aşmaktadır. Delil olarak gösterilenler ise maalesef ABD li yetkililerin çözümün çok uzağında olduğunun işaretleridir. Amerikan istihbarat teşkilatlarının ve emniyet güçlerinin kamuoyunu yanıltmak için bu yollara başvurduğunu düşünmek isterim.
Yapılan kanlı saldırıdan sonra insanların ve devletlerin de gerçek yüzünü görmemiz kolaylaştı.
Saldırının ilk günlerinden itibaren özellikle Amerika da doğululara karşı, ki bunun ölçüsü olarak ten rengindeki koyuluk işaret kabul edilmektedir, Müslümanlara karşı, Müslüman devletlere karşı bir taciz hareketi ve saldırı başlatılmıştır. Prof. Dr. Haydar Baş Beyin daha ilk günden itibaren saldırıyı tel'in etmesinin ardından dikkat çektiği, bir haçlı seferi başlatılma konusundaki ikazları gerçekleşmeye başladı.
Oluşturulan kamuoyu ile birlikte sanki bütün Müslümanlar suç potansiyeli taşıyor düşüncesiyle bir an da kara listeye alındılar, hatta saldırıya maruz bırakıldılar.
Amerikan başkanı Bush'un da talimatlarıyla Müslüman devletler hedef olarak gösterilmeye başlandılar. Nihayet ABD doğasında bulunan vahşeti bütün dünya ülkelerine uygulamanın son hazırlıklarını yapmaya başladı. Oysa terörist saldırıların önüne geçmenin yolu bu değil, bilakis her ülke nezdinde yapılacak ortak çalışmayla mümkün olabileceği ayan beyandır.
Oluşturulan kamuoyu ile birlikte yalnız ABD de değil, diğer batılı ülkelerde de Müslümanlara dönük karalama ve saldırı denemeleri da yapılmaya başlamıştı.
Öteden beri tartışılan Hungtington'un medeniyetler çatışması tezi askeri alanda da uygulanmaya başlamıştı.
Nihayet Bush ağzındaki baklayı çıkarttı ve Selçuklu Devleti günlerinden beri onlarca defa üzerimize çullanan Haçlı Seferlerinin bir yenisini başlattıklarını açıkladı.
Başlatılan Haçlı seferi, zaten durmamış olan sosyal olarak, siyasal olarak ve ekonomik olarak üzerimize çullanan Haçlı seferinin askeri boyutunun da başlatıldığının ifadesiydi. Demek ki bölünen, parçalanan ve fakirleştirilen Müslümanların artık ortadan kaldırılmasının zamanı gelmişti. Fertten başlayan devletlere kadar kapsamını genişleten bir tehdit söz konusuydu. "Ya tarafımıza geç ya da ortadan kaldırırız" mesajı veriliyordu.
Bundan önceki son haçlı seferinin askeri çıkartmasını Çanakkale savaşları esnasında püskürtmüştük. O dönem de zayıflayan, sosyal, siyasal ve ekonomik açıdan çökme noktasına gelen milletimize yine haçlılar dünya çapında toplanarak saldırmışlardı.
Bütün bu gelişmelerden sonra millet ve devlet olarak Bush'un sözlerini hayra yorma gayretlerinden vazgeçip tarihi, binlerce yıl önceye dayanan bir büyük milletin fertleri olarak milli stratejimizi geliştirmek zorundayız.
Eğer şimdiden bu gayretlere girilmezse dünyanın başına tahminlerin çok ötesinde dert açacak bir dünya savaşının içine girilmesi an meselesi olacaktır.
Teknolojinin ulaştığı seviye, nükleer ve biyolojik silahların tahrip edici gücü göz önüne getirilirse çıkacak bir savaşın galibi olmayacağı da çok net görülecektir.
O halde dünyanın başını bir felaketten kurtarmak için, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ABD'ye karşı teslimiyetçi bir politika izlemesi değil; sorgulayan, araştıran milli politikalarına göre hareket eden, kendisi kadar dünya devletlerinin de geleceğini düşünerek hareket eden bir politika uygulaması gerekmektedir.
Milletimiz olan bitenleri büyük bir endişe ile takip etmektedir.
Yapılan kanlı saldırıdan sonra insanların ve devletlerin de gerçek yüzünü görmemiz kolaylaştı.
Saldırının ilk günlerinden itibaren özellikle Amerika da doğululara karşı, ki bunun ölçüsü olarak ten rengindeki koyuluk işaret kabul edilmektedir, Müslümanlara karşı, Müslüman devletlere karşı bir taciz hareketi ve saldırı başlatılmıştır. Prof. Dr. Haydar Baş Beyin daha ilk günden itibaren saldırıyı tel'in etmesinin ardından dikkat çektiği, bir haçlı seferi başlatılma konusundaki ikazları gerçekleşmeye başladı.
Oluşturulan kamuoyu ile birlikte sanki bütün Müslümanlar suç potansiyeli taşıyor düşüncesiyle bir an da kara listeye alındılar, hatta saldırıya maruz bırakıldılar.
Amerikan başkanı Bush'un da talimatlarıyla Müslüman devletler hedef olarak gösterilmeye başlandılar. Nihayet ABD doğasında bulunan vahşeti bütün dünya ülkelerine uygulamanın son hazırlıklarını yapmaya başladı. Oysa terörist saldırıların önüne geçmenin yolu bu değil, bilakis her ülke nezdinde yapılacak ortak çalışmayla mümkün olabileceği ayan beyandır.
Oluşturulan kamuoyu ile birlikte yalnız ABD de değil, diğer batılı ülkelerde de Müslümanlara dönük karalama ve saldırı denemeleri da yapılmaya başlamıştı.
Öteden beri tartışılan Hungtington'un medeniyetler çatışması tezi askeri alanda da uygulanmaya başlamıştı.
Nihayet Bush ağzındaki baklayı çıkarttı ve Selçuklu Devleti günlerinden beri onlarca defa üzerimize çullanan Haçlı Seferlerinin bir yenisini başlattıklarını açıkladı.
Başlatılan Haçlı seferi, zaten durmamış olan sosyal olarak, siyasal olarak ve ekonomik olarak üzerimize çullanan Haçlı seferinin askeri boyutunun da başlatıldığının ifadesiydi. Demek ki bölünen, parçalanan ve fakirleştirilen Müslümanların artık ortadan kaldırılmasının zamanı gelmişti. Fertten başlayan devletlere kadar kapsamını genişleten bir tehdit söz konusuydu. "Ya tarafımıza geç ya da ortadan kaldırırız" mesajı veriliyordu.
Bundan önceki son haçlı seferinin askeri çıkartmasını Çanakkale savaşları esnasında püskürtmüştük. O dönem de zayıflayan, sosyal, siyasal ve ekonomik açıdan çökme noktasına gelen milletimize yine haçlılar dünya çapında toplanarak saldırmışlardı.
Bütün bu gelişmelerden sonra millet ve devlet olarak Bush'un sözlerini hayra yorma gayretlerinden vazgeçip tarihi, binlerce yıl önceye dayanan bir büyük milletin fertleri olarak milli stratejimizi geliştirmek zorundayız.
Eğer şimdiden bu gayretlere girilmezse dünyanın başına tahminlerin çok ötesinde dert açacak bir dünya savaşının içine girilmesi an meselesi olacaktır.
Teknolojinin ulaştığı seviye, nükleer ve biyolojik silahların tahrip edici gücü göz önüne getirilirse çıkacak bir savaşın galibi olmayacağı da çok net görülecektir.
O halde dünyanın başını bir felaketten kurtarmak için, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ABD'ye karşı teslimiyetçi bir politika izlemesi değil; sorgulayan, araştıran milli politikalarına göre hareket eden, kendisi kadar dünya devletlerinin de geleceğini düşünerek hareket eden bir politika uygulaması gerekmektedir.
Milletimiz olan bitenleri büyük bir endişe ile takip etmektedir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ahmet H. Kepekçi / diğer yazıları
- Amerika’nın hamleleri küresel gerginliği arttırıyor / 07.02.2025
- Emekliye lüks yaşam: Maaş kuş, harcamalar uçuş / 31.01.2025
- Kervan yolda düzülür, canlar yolda kaybolur / 30.01.2025
- Siyasi liderlere yönelik yargılamalar / 23.01.2025
- Yeni anayasa ve İmralı süreci: Gizli gündemler / 19.01.2025
- Türkiye üzerindeki oyunlar: Vatan elden giderse / 18.01.2025
- Emekliler mezara mı girsinler / 11.01.2025
- Demokrasi mi dediniz! / 10.01.2025
- Hükümetin bekası mı devletin bekası mı? / 04.01.2025
- Kritik bir süreç: Umut hakkı / 02.01.2025
- Emekliye lüks yaşam: Maaş kuş, harcamalar uçuş / 31.01.2025
- Kervan yolda düzülür, canlar yolda kaybolur / 30.01.2025
- Siyasi liderlere yönelik yargılamalar / 23.01.2025
- Yeni anayasa ve İmralı süreci: Gizli gündemler / 19.01.2025
- Türkiye üzerindeki oyunlar: Vatan elden giderse / 18.01.2025
- Emekliler mezara mı girsinler / 11.01.2025
- Demokrasi mi dediniz! / 10.01.2025
- Hükümetin bekası mı devletin bekası mı? / 04.01.2025
- Kritik bir süreç: Umut hakkı / 02.01.2025