Yaşayış ve idrakleri bakımından insanları üçe ayırmak gerekir: Yaşayış ve idrakleri bakımından insanları üçe ayırmak gerekir:1. Yalnız hayvanî duyguları ile dünyada hayvanî bir hayat yaşayanlar,2. Yalnız mânevî hayat yaşayanlar,3. Maddî ve mânevî hayatı birleştirip, her ikisini de yaşayanlar.Âlemi değerlendirmede ve yaşamada en üstün hâl üçüncü hâldir. Ne dünyası için ahiretini, ne de ahireti için dünyasını terketmemiş insandır kâmil insan. O, her ikisini de Allah için yaşayandır. Halk içinde Hak ile olmak, halk ile Hakk'ı unutmamak esastır. Bu hâl, kâmil insanın hâlidir.Kâmil insan, Hakk'ın zâtında yokluk içindedir. Ve o, her hâli ile Hakk'ı zikirle meşguldür. Onun zikri hem hafî, hem cehrî ve hem de hâlîdir.İnsan-ı kâmil, insanları Hakk'a götürmekle de mükelleftir. Denilebilir ki, irşad, onların başta gelen görevidir. Onlar, irşad ettikleri öğrencilerine yaşayışlarıyla örnektir. Kısaca, onların dersi, dil ile değil, hâl iledir.İrşad ehli madem ki hâli ile (yaşayışıyla) örnektir, o hâlde onun hem dünya, hem de ahireti için çalışması örnek olmalıdır.İnsan-ı kâmil, geçimi için başkalarına el-avuç açan insan değildir. Bilâkis, bu vadide de himmetini insanlardan esirgemeyen insandır.İnsan-ı kâmilin vazifelerinden biri de bilgisizlik ile cahil kalmış insanlara Hakk'ı tanıtıp onları kafaca ve ruhca insan yapmaktır.Nisâ Sûresinin 75'inci âyet-i kerimesinde Yüce Rabbimiz; "Bize kendi katından bir velî ver!" ve yine En'am Sûresinin 90'ıncı âyetinde; "Onlar Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir; onların hidayetine uy!" buyurarak, insan-ı kâmilleri insanlara öğretmen kılmış, insanlar da onların öğrencileri olmuşlardır. Onların, bu mümtaz vazifelerinden dolayı, Allah indinde özel mertebeleri ve mevkileri vardır. Nitekim Yunus sûresinin 62'inci âyet-i kerimesinde: "İyi bil ki, Allah'ın velîlerine korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir de!" buyurulmaktadır. Cenab-ı Hak, bu kullarının işlerini gördüğüne dair de A'râf Sûresinin 196'ıncı âyet-i kerimesinde şöyle buyurmaktadır: "O, salihlerin işlerini görür."