‘Benim onurum sizin onurunuzdur’
İmam Kâzım’ın vasiyetiyle ilgili ihtilafta İmam Rıza (a.s.) buyurdu ki: “İstediğinizi söyleyin. Benim onurum sizin onurunuzdur. Allah’ım! Bunları ve işlerini ıslah et, şeytanı bizden ve onlardan uzaklaştır. Onlara Sana kul olmada ve yine Sana itaat etmede yardımcı ol”
25.12.2024 11:20:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Abdullah bin Muhammed el-Ca'ferî diyor ki: "Abbas bin Mûsa (İmam Rıza'nın (a.s.) kardeşi), İbn-i İmran adlı kadıya şöyle dedi: 'Bu mektubun içinde bizim için bırakılmış hazine var ve o (İmam Rıza) hepsini kendisi sahiplenmek istiyor, bize hiçbir şey vermek istemiyor. Babam her şeyi ona vermiş, bizi ise muhtaç bırakmıştır.' Bu esnada (İmam Kâzım'ın (a.s.) vasiyetine şahit olanlardan) İbrahim bin Muhammed el-Ca'ferî onun üzerine sıçrayıp ona kötü sözler söyledi. Şahitlerden bir diğeri olan amcası İshak bin Câfer de ona aynı şekilde davrandı. Bunun üzerine Abbas, kadıya, 'Allah seni sâlih kılsın, mührü aç da mektubun içeriğini oku', dedi. Kadı, 'Mührü açarak babanın lanetine uğramak istemiyorum' dedi.
Abbas, 'Kendim onu açacağım' dedi. Kadı, 'Sen bilirsin' dedi.
Abbas, mührü açarak mektubu okudu ve İmam Kâzım'ın (a.s.) onların hepsini vasiyetten çıkardığını, sadece Ali'yi (a.s.) bâki bıraktığını ve onları, -ister istesinler ve isterse istemesinler- Ali'nin velayeti altına geçirdiğini böylece görmüş oldular ve onların hepsi yetimler gibi İmam Rıza'nın himayesi altına girmiş oldular. İmam Kâzım (a.s.), onların hepsini sadaka vb. şeylerin sınırından uzaklaştırmıştı.
Daha sonra İmam Rıza (a.s.), kardeşi Abbas'a dönerek şöyle buyurdu: 'Ey kardeşim! Zarar ve borçlarınızın sizi bu işe zorladığını biliyorum.' İmam daha sonra Sa'd'a, 'Ey Sa'd! Git bak, ne kadar borçları varsa onlardan taraf onu öde ve borç senetlerini geriye al, ayrıca borçların ödendiğine dair bir de belge al. Allah'a and olsun ki, yeryüzünde yürüdüğüm sürece size yardım ve iyilik etmeyi terk etmeyeceğim. Öyleyse istediğinizi söyleyin' dedi.
Abbas, 'Bize verdiklerin senin yanında olan mallarımızdan arta kalandır. Yoksa bizim senin yanındaki mallarımız bundan çok daha fazladır' dedi.
İmam, 'İstediğinizi söyleyin. Benim onurum sizin onurunuzdur. Allah'ım! Bunları ve işlerini ıslah et, şeytanı bizden ve onlardan uzaklaştır. Onlara Sana kul olmada ve yine Sana itaat etmede yardımcı ol. Allah tüm söylediklerimize şahittir' dedi.
Abbas, 'Söylediklerini ne kadar da güzel anlıyorum (ama cevap veremiyorum!) Artık küreğin için benim yanımda bir çamur (tamah edebileceğin hiçbir şey) kalmamıştır' dedi. Daha sonra herkes dağıldı."
İmam Câfer'den şöyle nakledilmiştir: "İmam Mûsa bin Câfer'in tutuklandığı sene, biz Mekke'de Abdurrahman bin Eslem'in yanına gittik ve yanımızda da Mûsa bin Câfer'in kendi yazısıyla ona ait bir mektup vardı. İmam (a.s.), bu mektuba ihtiyaç duyduğu şeyleri yazmışlardı. Ona, 'İmam bu yolla adı geçen şeylerin yapılması için destur vermiştir; hangisi gerçekleşirse onu oğlu Ali'ye ver; çünkü o, İmam'ın halifesi ve işlerinin sorumlusudur' dedik.
Daha sonra İshak ve Ali şöyle devam ettiler: Bu sohbet, hacıların Mina'dan Mekke'ye hareket etmelerinden bir gün sonra ve İmam Kâzım'ın (a.s.) tutuklanmasından takriben elli gün sonra gerçekleşti. İmam Sâdık'ın (a.s.) oğulları olan İshak ve Ali, Ali bin Mûsa (a.s.) kendi babasının vasi ve halifesi olduğuna dair, Hüseyin bin Ahmed el-Minkârî, İsmail bin Ömer, Hassan bin Muaviye ve Hüseyin bin Muhammed-i Sahibu'l-Hatm'i kendi şahitliklerine tuttular. Onlardan iki kişi de zikredildiği şekilde şahitlik ettiler ve diğer iki kişi de onun (İmam Rıza'nın) Mûsa bin Câfer'in (a.s.) vekili olduğunu söylediler. Netice itibariyle hepsinin şehadeti Hafs bin Gıyas adlı hâkimin nezdinde kabul edildi."
Abbas, 'Kendim onu açacağım' dedi. Kadı, 'Sen bilirsin' dedi.
Abbas, mührü açarak mektubu okudu ve İmam Kâzım'ın (a.s.) onların hepsini vasiyetten çıkardığını, sadece Ali'yi (a.s.) bâki bıraktığını ve onları, -ister istesinler ve isterse istemesinler- Ali'nin velayeti altına geçirdiğini böylece görmüş oldular ve onların hepsi yetimler gibi İmam Rıza'nın himayesi altına girmiş oldular. İmam Kâzım (a.s.), onların hepsini sadaka vb. şeylerin sınırından uzaklaştırmıştı.
Daha sonra İmam Rıza (a.s.), kardeşi Abbas'a dönerek şöyle buyurdu: 'Ey kardeşim! Zarar ve borçlarınızın sizi bu işe zorladığını biliyorum.' İmam daha sonra Sa'd'a, 'Ey Sa'd! Git bak, ne kadar borçları varsa onlardan taraf onu öde ve borç senetlerini geriye al, ayrıca borçların ödendiğine dair bir de belge al. Allah'a and olsun ki, yeryüzünde yürüdüğüm sürece size yardım ve iyilik etmeyi terk etmeyeceğim. Öyleyse istediğinizi söyleyin' dedi.
Abbas, 'Bize verdiklerin senin yanında olan mallarımızdan arta kalandır. Yoksa bizim senin yanındaki mallarımız bundan çok daha fazladır' dedi.
İmam, 'İstediğinizi söyleyin. Benim onurum sizin onurunuzdur. Allah'ım! Bunları ve işlerini ıslah et, şeytanı bizden ve onlardan uzaklaştır. Onlara Sana kul olmada ve yine Sana itaat etmede yardımcı ol. Allah tüm söylediklerimize şahittir' dedi.
Abbas, 'Söylediklerini ne kadar da güzel anlıyorum (ama cevap veremiyorum!) Artık küreğin için benim yanımda bir çamur (tamah edebileceğin hiçbir şey) kalmamıştır' dedi. Daha sonra herkes dağıldı."
İmam Câfer'den şöyle nakledilmiştir: "İmam Mûsa bin Câfer'in tutuklandığı sene, biz Mekke'de Abdurrahman bin Eslem'in yanına gittik ve yanımızda da Mûsa bin Câfer'in kendi yazısıyla ona ait bir mektup vardı. İmam (a.s.), bu mektuba ihtiyaç duyduğu şeyleri yazmışlardı. Ona, 'İmam bu yolla adı geçen şeylerin yapılması için destur vermiştir; hangisi gerçekleşirse onu oğlu Ali'ye ver; çünkü o, İmam'ın halifesi ve işlerinin sorumlusudur' dedik.
Daha sonra İshak ve Ali şöyle devam ettiler: Bu sohbet, hacıların Mina'dan Mekke'ye hareket etmelerinden bir gün sonra ve İmam Kâzım'ın (a.s.) tutuklanmasından takriben elli gün sonra gerçekleşti. İmam Sâdık'ın (a.s.) oğulları olan İshak ve Ali, Ali bin Mûsa (a.s.) kendi babasının vasi ve halifesi olduğuna dair, Hüseyin bin Ahmed el-Minkârî, İsmail bin Ömer, Hassan bin Muaviye ve Hüseyin bin Muhammed-i Sahibu'l-Hatm'i kendi şahitliklerine tuttular. Onlardan iki kişi de zikredildiği şekilde şahitlik ettiler ve diğer iki kişi de onun (İmam Rıza'nın) Mûsa bin Câfer'in (a.s.) vekili olduğunu söylediler. Netice itibariyle hepsinin şehadeti Hafs bin Gıyas adlı hâkimin nezdinde kabul edildi."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.