Beni kınamak isterken övdün
Hz. Ali (a.s.), Muaviye’ye yazdığı bir mektupta buyurdu ki: “Yularından tutulup sürüklenen deve gibi, biate sürüklendiğimi söylüyorsun. Allah’a and olsun ki, beni kınamak isterken övdün, beni rezil etmek isterken kendin rezil oldun. Bir Müslüman’ın mazlum olması onun için bir noksanlık değildir”





Hz. Ali Efendimiz Muaviye'ye cevap olarak yazdığı bir mektupta buyuruyor ki:
"Bizim Müslümanlığımız meşhurdur, cahiliyedeki durumumuz da inkâr edilemez. Allah'ın Kitabı, sadece bizde bulunan bazı özellikleri bir ayette şöyle toplamaktadır: 'Allah'ın Kitabına göre, aralarında akrabalık bağı bulunanların bir kısmı diğerlerinden üstündür.' (Enfal: 75)
Hakeza, 'İnsanların İbrahim'e en yakın olanları ve ona uyanları, bu peygamber ve iman eden kimselerdir, Allah mü'minlerin velisidir.' (A'raf: 3).
Biz bir defa yakınlık bakımından ve bir defa da itaat bakımından üstünlüğe sahibiz. Sakife günü Muhacirler Ensar'a, Resûlullah'a yakınlıklarını öne sürüp, üstün geldiler. Eğer üstünlük yakınlıkla olursa, bu hak sizin için değil bizim içindir. Yok, eğer üstünlük başka bir şeyleyse, o zaman da Ensar'ın iddiası yerindedir.
Bütün halifelere haset ettiğimi ve onlara isyan ettiğimi iddia ediyorsun. Eğer bu iş dediğin şekildeyse sana karşı bir hata olmadı ki senden özür dilensin. Bu, utancı sana ait olmayan bir noksanlıktır.
Yularından tutulup sürüklenen deve gibi, biate sürüklendiğimi söylüyorsun. Allah'a and olsun ki, beni kınamak isterken övdün, beni rezil etmek isterken kendin rezil oldun. Bir Müslüman'ın mazlum olması; dininde şüpheye, yakîninde kuşkuya düşmediği müddetçe onun için bir noksanlık değildir. Bu söylediklerimle senden başkalarını kastediyorum. Fakat sana söylenmesi gereken kadarını söyledim.
Sonra, Osman'la aramızda geçen olayları dile getiriyorsun. Bunun, ona yakınlığından dolayı sana açıklanması uygun olur; hangimiz ona daha fazla düşmanlık ettik ve ölümüne sebep olduk? Acaba ona yardım edip, yerinde oturmasını ve bu olaylardan el çekmesini isteyen kişi mi, yoksa öldürülmesi için ortam hazırlayıp da başına gelecekler gelinceye kadar durup oyalanan kişi mi? Vallahi hayır, 'Allah, içinizden (halkı savaştan) alıkoyanları ve yandaşına, bize katılın diyenleri gerçekten biliyor. Zaten bunların pek azı savaşa gelir.' (Ahzab: 18).
Ona defalarca tekrarladığı bidatlerin kötülüğünü bildirmemden dolayı özür dilemiyorum. Eğer ona karşı kusurum onu irşad ve hidayet etmekse (bu kusur değildir) nice günahsızlar vardır ki günahla itham olunmuştur.
Bazen nasihat eden kimse hakkında da su-i zan edilir.
İsteğim, 'Ancak gücümün yettiği kadar ıslah etmek idi. Muvaffakiyetim ancak Allah'ın yardımı iledir. O'na tevekkül eder ve yalnız O'na yönelirim.' (Hud: 88).
Ben ve ashabıma ancak kılıçla cevap vereceğini söylemişsin. Bizleri bu şekilde ağlamanla kendine güldürdün. Abdulmuttalib oğullarının kılıçtan korkup, düşmandan çekindiklerini ne zaman görmüşsün?
Hele biraz dayan, rakibin gelecek.
İstediğin kişi, seni isteyecek; uzaklaşacağını sandığın kişiyse yaklaşacaktır. Muhacir ve Ensar'dan ve iyilikle onlara uyanlardan toplanmış büyük bir orduyla tez elden üzerine geleceğim. Hepsi kefenlerini giymiş, kuvvetli, cesur, hareket ettiklerinde tozu dumana katan bir topluluktur onlar. Bu ordunun en çok sevdiği şey, Rablerine kavuşmalarıdır. Bedir ashabının evladan onlarla beraberdir, Haşim oğullarının kılıçları yanlarındadır. Kardeşine, dayına, atana, soyuna karşı nasıl savaştıklarını da biliyorsun. 'Ve bu zalimlerden uzak değildir.' (Hud: 83)."
(Nehcü'l-Belağa'dan…)

















































































