Teröre boyun eğme, terörün arkasındaki güce boyun eğmedir. Terörle müzakere döneminde açıklamalar hep İmralı’dan geliyor. Hükümet bu konuda dut yemiş bülbüle döndü. Gıkı bile çıkmıyor. Hem Sayın Başbakanın konuşması ile konuşmaması da zaten müsavi. Hatta Sayın Başbakan çok kısa bir zaman içerisinde söylediklerin tam tersini yapmakla da meşhur.
Bu hal iyiye alamet değil.
Acaba bu hali hangi açıdan değerlendirsek?
Bir hekim olarak mı?
Bir siyasetçi olarak mı?
Yoksa bir araştırmacı gazeteci olarak mı?
Ancak hangi açıdan değerlendirirsek değerlendirelim sonuçta kaybeden millet ve devlet oluyor.
Aynı tarihte,
Öcalan’ın açıklamaları, İmralı’ya BDP’li heyetin gidişi, 18 Mart Çanakkale Zaferi, Genelkurmay eski Başkanı dâhil TSK’nın üst rütbeli subaylarına ağırlaştırılmış müebbet hapis istemi bunlar tesadüf değildir.
Bu süreçte bir etnik gruba ayrıcalık tanınıyor. Oysa Kürt kardeşlerimizin haklarını kullanmalarında bir sıkıntıları yok. Onlar Türk milletinin asli unsuru. PKK hareketi ısrarla bir Kürt hareketi olarak gösteriliyor. Verilen tavizler Türk milletini meydana getiren diğer mozaik parçalarını yerinden oynatacaktır. Aynı tavizleri onlar da isteyecektir. Diyeceksiniz onların gücü yok. Bakın kedinin kuyruğuna basarsanız ne olacağını bir görün. O masum kedi bir anda kaplan gibi karşınıza dikilecektir. Diyeceksiniz onların elinde imkânı yok. Siz hiç merak etmeyin onları kaşıyacak onları harekete geçirecek dış güçler her zaman için fırsat bekliyorlardır.
O halde bu süreç diğer etnik grupları da harekete geçirmek üzere planlanan şeytani bir projedir. Hadi bakalım, pandoranın kutusu açılıyor.
Bundan birkaç yıl önce Sayın Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın yanındaydık. Hem Cuma namazı vaktini bekliyor hem de sohbet ediyorduk. Bir ara sessizlik oldu. Sessizliği davudi sesiyle hocamız bozdu. Dediler ki, “İşte ülkemizin hali bunun gibi bir kasırga öncesi sessizliğe benziyor. Tufan koptuğu zaman korkarım ki, taş üstünde taş kalmayacak.”
Kamuoyuna baktığımızda da bir sessizlik izleniyor. Millette ciddi bir vurdumduymazlık var. Sanki yaşanan bu sükûneti bir barış olarak algılıyorlar. Neredeyse bu sürecin arka planını ortaya koymak barışa engel olmak gibi gösterilmeye çalışılıyor. Bu da bize Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın bir tespitini daha hatırlatıyor. Ne demişlerdi biliyor musunuz? “Zaman gelecek devletimize, bayrağımıza, bağımsızlığımıza sahip çıkmak suç sayılacak” demişti.
Korkarım ki, haber verilen o günleri yaşamaya başladık.
Bu hal iyiye alamet değil.
Acaba bu hali hangi açıdan değerlendirsek?
Bir hekim olarak mı?
Bir siyasetçi olarak mı?
Yoksa bir araştırmacı gazeteci olarak mı?
Ancak hangi açıdan değerlendirirsek değerlendirelim sonuçta kaybeden millet ve devlet oluyor.
Aynı tarihte,
Öcalan’ın açıklamaları, İmralı’ya BDP’li heyetin gidişi, 18 Mart Çanakkale Zaferi, Genelkurmay eski Başkanı dâhil TSK’nın üst rütbeli subaylarına ağırlaştırılmış müebbet hapis istemi bunlar tesadüf değildir.
Bu süreçte bir etnik gruba ayrıcalık tanınıyor. Oysa Kürt kardeşlerimizin haklarını kullanmalarında bir sıkıntıları yok. Onlar Türk milletinin asli unsuru. PKK hareketi ısrarla bir Kürt hareketi olarak gösteriliyor. Verilen tavizler Türk milletini meydana getiren diğer mozaik parçalarını yerinden oynatacaktır. Aynı tavizleri onlar da isteyecektir. Diyeceksiniz onların gücü yok. Bakın kedinin kuyruğuna basarsanız ne olacağını bir görün. O masum kedi bir anda kaplan gibi karşınıza dikilecektir. Diyeceksiniz onların elinde imkânı yok. Siz hiç merak etmeyin onları kaşıyacak onları harekete geçirecek dış güçler her zaman için fırsat bekliyorlardır.
O halde bu süreç diğer etnik grupları da harekete geçirmek üzere planlanan şeytani bir projedir. Hadi bakalım, pandoranın kutusu açılıyor.
Bundan birkaç yıl önce Sayın Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın yanındaydık. Hem Cuma namazı vaktini bekliyor hem de sohbet ediyorduk. Bir ara sessizlik oldu. Sessizliği davudi sesiyle hocamız bozdu. Dediler ki, “İşte ülkemizin hali bunun gibi bir kasırga öncesi sessizliğe benziyor. Tufan koptuğu zaman korkarım ki, taş üstünde taş kalmayacak.”
Kamuoyuna baktığımızda da bir sessizlik izleniyor. Millette ciddi bir vurdumduymazlık var. Sanki yaşanan bu sükûneti bir barış olarak algılıyorlar. Neredeyse bu sürecin arka planını ortaya koymak barışa engel olmak gibi gösterilmeye çalışılıyor. Bu da bize Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın bir tespitini daha hatırlatıyor. Ne demişlerdi biliyor musunuz? “Zaman gelecek devletimize, bayrağımıza, bağımsızlığımıza sahip çıkmak suç sayılacak” demişti.
Korkarım ki, haber verilen o günleri yaşamaya başladık.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ahmet H. Kepekçi / diğer yazıları
- Bir kongre: “Dağ başını duman almış” / 15.12.2025
- Türkiye darboğazda değil, kuşatma altında / 13.12.2025
- Biz atadan geldik, ataya gideriz / 12.12.2025
- Türkiye kuşatılıyor; çıkış Atatürk’ün dış politika aklı ve Haydar Baş’ın çizgisidir / 06.12.2025
- Atatürk’ün reddettiği ayine bugün devlet protokolü müsaade ediyor: Neden? / 05.12.2025
- Dini ve etnik cepheden yürüyen büyük operasyon / 04.12.2025
- Papa’nın Türkiye ziyareti: 1700 yıllık bir sembolik operasyon ve Lozan’ın sınandığı an / 01.12.2025
- Lozan’dan bugüne: ABD’nin yarım kalan hesabı ve yeni harita arayışı / 30.11.2025
- Emperyal dizaynın yeni perdesi ve Türkiye’yi bekleyen tehlike / 28.11.2025
- İmralı süreci ve ulus devletin kırılma noktası / 27.11.2025
- Türkiye darboğazda değil, kuşatma altında / 13.12.2025
- Biz atadan geldik, ataya gideriz / 12.12.2025
- Türkiye kuşatılıyor; çıkış Atatürk’ün dış politika aklı ve Haydar Baş’ın çizgisidir / 06.12.2025
- Atatürk’ün reddettiği ayine bugün devlet protokolü müsaade ediyor: Neden? / 05.12.2025
- Dini ve etnik cepheden yürüyen büyük operasyon / 04.12.2025
- Papa’nın Türkiye ziyareti: 1700 yıllık bir sembolik operasyon ve Lozan’ın sınandığı an / 01.12.2025
- Lozan’dan bugüne: ABD’nin yarım kalan hesabı ve yeni harita arayışı / 30.11.2025
- Emperyal dizaynın yeni perdesi ve Türkiye’yi bekleyen tehlike / 28.11.2025
- İmralı süreci ve ulus devletin kırılma noktası / 27.11.2025



















































































