Kur'an'ın ve de İslam'ın temel gayesi, yeryüzünde yaşayacak olan insanın, insanî ve İslamî vasıflara sahip bir karakter, bir şahsiyet oluşturması ve bu şahsiyeti tekemmül ettirerek de Allah'ın rızasını kazanmasıdır. Her yaptığımız iş, ne olursa olsun, hangi cins ve nev'iden olursa olsun, kalbi boyutta Allah'ın rızasını kazanmaya dönük olması lazım. Yani her işimizi "Allah benden razı olsun" diye yapmamız lazım. Şayet insan yaptığı işlerde Allah'ın memnuniyetini ve de rızasını kaybedeceğini hissederse, maddi olarak kârı ne olursa olsun o işi mutlak surette Allah rızası istikametine yönlendirebilmesi şarttır ve de esastır. Aksi taktirde maddi olarak kazanan sen manen kaybetmiş olabilirsin. Halbuki kulluk hayatı sadece bu dünyaya matuf bir hayattır ve de bu bir imtihandır. Bu imtihanı kazanmadan öte aleme rıhletimiz ebedi hüsranımıza sebep olabilir. Bu münasebetle bizler, Kur'an'ın beyan ettiği insan olan Cenab-ı Peygamber Efendimiz'in ölçüsünde olacağız. İmanda zirve noktaPeygamber Efendimiz'in (sav) hayatına baktığımız zaman O'nun sonsuz bir imana sahip olduğunu görüyoruz. İslam'ın o ilk yıllarında, amcası Ebu Talip kendilerine: "Yeğenim! Sana, bu Kureyş halkı her şeyin en fazlasını verecek. Servet veya mevki istiyorsan, istediğinden daha fazlasını verecekler, kadın istiyorsan Mekke'nin en güzel kadınıyla seni evlendirecekler. Ancak Kureyş'in bir şartı var. Dinini yaymaktan vazgeçeceksin" şeklindeki sözlerine Peygamber Efendimizin (as) cevabı çok nettir: "Amca! Sağ elime güneşi, sol elime ayı verseler İslam'ı anlatmaktan, Allah'tan bana bir emir gelmedikten sonra asla vazgeçmem. Benim maksadım, gayem Allah'ın rızasına vasıl olmaktır. Yeter ki Allah'ın bana, 'Muhammed'im ben senden razıyım' desin."Demek ki ölçü, Peygamber Efendimiz'in şahsında gördüğümüz gibi, herhangi bir maddi çıkarla insanın inancını terketmemesidir. Peygamber'de görülen ilk ve en önemli husus budur.