Çağlar üstü bir çağrıdır adalet çağrısı.
Doğru bir duruşun, dosdoğru oluşun ilk şartıdır adil olmak, adaletli davranmak ve en yakınların aleyhine de olsa doğruyu söylemek.
Bizden istenen hem yaşadığımız ana, yaşadığımız zaman ve mekana, gelişen olaylara karşı adil olmak, adaletli davranmak, dosdoğru şahitlik yapmak hem de bizden önce yaşanmış tarihe de doğru şahitlik yapmak.
Tarih alt?üst edilerek yazılmışsa eğer, onu düzeltmek te bizim başta gelen görevlerimizdendir.
Tarihte şöyle olmuş, işin aslı da aslında şöyleymiş ama bu işleri bugün karıştırmanın ne faydası var?
Tepetaklak edilen, alt?üst edilerek yazılan tarih asla müdahale görmeden bizden sonra da böyle devam edecekse, bizim adaletimizden, bizim adil şahadetimizden nasıl söz edilebilir?
"Ey iman edenler! Haktan yana olup var gücünüzle ve bütün işlerinizde adaleti gerçekleştirin. Allah için şahitlik eden insanlar olun. Bu hükmünüz ve şahitliğiniz isterse bizzat kendiniz, anneniz, babanız ve yakın akrabalarınız aleyhinde olsun. İsterse onlar zengin veya fakir bulunsun; çünkü Allah her ikisine de sizden daha yakındır. Onun için, sakın nefsinizin arzusuna uyarak adaletten ayrılmayın. Eğer dilinizi eğip bükerek gerçeği olduğu gibi söylemekten çekinir veya büsbütün şahitlikten kaçarsanız, iyi bilin ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır." (Nisa: 135).
Yaşadığımız çağa tanıklık ederken adil olmaya çağrılıyoruz, tarihe tanıklık ederken adil olmaya, adaletli şahit olmaya çağrılıyoruz.
Bize gelene kadar tarih tepetaklak edilmişse, tarih alt?üst edilerek yazılmışsa ter dökerek, kılı kırk yararak herkesin hakkını vermek, haksızlara da hadlerini bildirmek boynumuzun borcu olmalıdır.
Adil olma vazifesinin ifa edilmemesinden, adil şahitlikten kaçınılmasından ötürü bugün genelde tüm İslam aleminde, özelde ise ülkemizde müthiş bir çürümeden, dehşet bir kokuşmuşluktan söz edilmektedir.
Çürüme, kokuşmuşluk herkesin dilinde ama sebebi bir türlü bulunamıyor, bilinemiyor ve bu hastalıklar günden güne derinleşerek devam ediyor.
Tarihe dair doğru şahitlikte bulunamayan toplumların yaşadıkları zamana dair şahitlikleri de elbette problemli olacaktır.
Ömrünün sonuna kadar son elçiyi müdafaa eden kutlu amca Hz. Ebu Talib'in ayaklarına ateşten ayakkabı giydiren tarih elbette ve kesinlikle tepetaklak edilmiş bir tarihtir.
Hayatını İslam'ı yok etmeye adamış olan Ebu Süfyan ve oğlu Muaviye'nin faziletine dair hadis uyduran bir tarih elbette ve kesinlikle adil olmayan ve alt?üst edilmiş bir tarihtir.
"Hz. Ali kesinlikle haklıdır Muaviye de haksız değildir" diyen anlayış sahiplerine koca koca harflerle sormak lazım; Muaviye bir Vali iken seçilmiş meşru halifeye isyan bayrağını açarken mi haksız değildir?
Hz. Ali'ye karşı savaşırken mızrakların başına Kur'an sayfalarını takarken mi haksız değildir?
Onlarca sahabiyi sırf Hz. Ali taraftarı oldukları için bin bir hileyle katlederken mi Muaviye haksız değildir?
Peygamberin öpüp kokladığı cennet gençlerinden Hz. Hasan'ı zehirleterek katlederken mi Muaviye haksız değildir?
Bir ayağı mezara asılmışken, şehir şehir dolaşıp sarhoş oğlu Yezid'e "biat" toplarken mi Muaviye haksız değildir?
"Hz. Ali kesinlikle haklıdır Muaviye de haksız değildir" sözünün adalet terazisinde ağırlığı ne kadardır, hakikat nazarında hükmü nedir?
Adil olmaya ve adaletle şahitlik yapmaya çağrılıyoruz.
Doğru bir duruşun, dosdoğru oluşun ilk şartıdır adil olmak, adaletli davranmak ve en yakınların aleyhine de olsa doğruyu söylemek.
Bizden istenen hem yaşadığımız ana, yaşadığımız zaman ve mekana, gelişen olaylara karşı adil olmak, adaletli davranmak, dosdoğru şahitlik yapmak hem de bizden önce yaşanmış tarihe de doğru şahitlik yapmak.
Tarih alt?üst edilerek yazılmışsa eğer, onu düzeltmek te bizim başta gelen görevlerimizdendir.
Tarihte şöyle olmuş, işin aslı da aslında şöyleymiş ama bu işleri bugün karıştırmanın ne faydası var?
Tepetaklak edilen, alt?üst edilerek yazılan tarih asla müdahale görmeden bizden sonra da böyle devam edecekse, bizim adaletimizden, bizim adil şahadetimizden nasıl söz edilebilir?
"Ey iman edenler! Haktan yana olup var gücünüzle ve bütün işlerinizde adaleti gerçekleştirin. Allah için şahitlik eden insanlar olun. Bu hükmünüz ve şahitliğiniz isterse bizzat kendiniz, anneniz, babanız ve yakın akrabalarınız aleyhinde olsun. İsterse onlar zengin veya fakir bulunsun; çünkü Allah her ikisine de sizden daha yakındır. Onun için, sakın nefsinizin arzusuna uyarak adaletten ayrılmayın. Eğer dilinizi eğip bükerek gerçeği olduğu gibi söylemekten çekinir veya büsbütün şahitlikten kaçarsanız, iyi bilin ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır." (Nisa: 135).
Yaşadığımız çağa tanıklık ederken adil olmaya çağrılıyoruz, tarihe tanıklık ederken adil olmaya, adaletli şahit olmaya çağrılıyoruz.
Bize gelene kadar tarih tepetaklak edilmişse, tarih alt?üst edilerek yazılmışsa ter dökerek, kılı kırk yararak herkesin hakkını vermek, haksızlara da hadlerini bildirmek boynumuzun borcu olmalıdır.
Adil olma vazifesinin ifa edilmemesinden, adil şahitlikten kaçınılmasından ötürü bugün genelde tüm İslam aleminde, özelde ise ülkemizde müthiş bir çürümeden, dehşet bir kokuşmuşluktan söz edilmektedir.
Çürüme, kokuşmuşluk herkesin dilinde ama sebebi bir türlü bulunamıyor, bilinemiyor ve bu hastalıklar günden güne derinleşerek devam ediyor.
Tarihe dair doğru şahitlikte bulunamayan toplumların yaşadıkları zamana dair şahitlikleri de elbette problemli olacaktır.
Ömrünün sonuna kadar son elçiyi müdafaa eden kutlu amca Hz. Ebu Talib'in ayaklarına ateşten ayakkabı giydiren tarih elbette ve kesinlikle tepetaklak edilmiş bir tarihtir.
Hayatını İslam'ı yok etmeye adamış olan Ebu Süfyan ve oğlu Muaviye'nin faziletine dair hadis uyduran bir tarih elbette ve kesinlikle adil olmayan ve alt?üst edilmiş bir tarihtir.
"Hz. Ali kesinlikle haklıdır Muaviye de haksız değildir" diyen anlayış sahiplerine koca koca harflerle sormak lazım; Muaviye bir Vali iken seçilmiş meşru halifeye isyan bayrağını açarken mi haksız değildir?
Hz. Ali'ye karşı savaşırken mızrakların başına Kur'an sayfalarını takarken mi haksız değildir?
Onlarca sahabiyi sırf Hz. Ali taraftarı oldukları için bin bir hileyle katlederken mi Muaviye haksız değildir?
Peygamberin öpüp kokladığı cennet gençlerinden Hz. Hasan'ı zehirleterek katlederken mi Muaviye haksız değildir?
Bir ayağı mezara asılmışken, şehir şehir dolaşıp sarhoş oğlu Yezid'e "biat" toplarken mi Muaviye haksız değildir?
"Hz. Ali kesinlikle haklıdır Muaviye de haksız değildir" sözünün adalet terazisinde ağırlığı ne kadardır, hakikat nazarında hükmü nedir?
Adil olmaya ve adaletle şahitlik yapmaya çağrılıyoruz.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- 2025 yılı dahi emekliler yılı ilan edilsin / 22.12.2024
- İmtiyaza mazhar niceleri var / 21.12.2024
- Soykırım ekibi Suriye’den selamlıyor dünyayı / 20.12.2024
- Barınma, bürünme ve beslenme / 19.12.2024
- Yapma hacım, ters köşeye yatma hacım / 17.12.2024
- Yalanın para etmediği güne kadar… / 16.12.2024
- Soykırımcı İsrail’e Suriye ödülü / 13.12.2024
- Dumura uğratılmış duygular yüzünden… / 12.12.2024
- Hanım yaparsa kaza hizmetçi yaparsa ceza / 07.12.2024
- Fazla söze ne hacet? / 06.12.2024
- İmtiyaza mazhar niceleri var / 21.12.2024
- Soykırım ekibi Suriye’den selamlıyor dünyayı / 20.12.2024
- Barınma, bürünme ve beslenme / 19.12.2024
- Yapma hacım, ters köşeye yatma hacım / 17.12.2024
- Yalanın para etmediği güne kadar… / 16.12.2024
- Soykırımcı İsrail’e Suriye ödülü / 13.12.2024
- Dumura uğratılmış duygular yüzünden… / 12.12.2024
- Hanım yaparsa kaza hizmetçi yaparsa ceza / 07.12.2024
- Fazla söze ne hacet? / 06.12.2024