Bush ve Blair'ın yalan gerekçelerle girdiği Irak'ta Ortadoğu'ya model teşkil edecek bir devlet kurma iddiası hiçbir zaman gerçekçi değildi. Üstelik bu savaş, terör tehdidini artırdığı gibi tüm dünyada demokrasiye darbe vurdu Savaş bu denli kötü giderken ve meşrulaştırma gerekçelerinin yalandan ibaret olduğu ortaya çıkmışken, 'demokratik' Irak'ın ufukta göründüğünü ve 'yolumuzda gitmeye devam etmemiz gerektiğini' söylemek tümüyle fantezi haline geliyor. Peki ne yapılacak? ABD'de bir grup beyni bulanmış ihtiyar bir rapor hazırlamakla görevlendirildi. Irak Çalışma Grubu'nun hazırladığı bu rapor, Britanya başbakanlığı hariç bütün dünyanın zaten bildiğini kabul ediyordu: İşgal bir facia yarattı ve durum her geçen gün daha da cehenneme dönüyor. ABD vatandaşları ara dönem seçimlerinde bu manzara uyarınca oy verdikten sonra Beyaz Saray, Pentagon'un savaş ağası Donald Rumsfeld'i kurban etti. Britanya hükümetinin Downing Street'teki savaş ağasıysa hâlâ yerli yerinde duruyor, Bağdat veya Kâbil'de cidden yanlış giden bir şeyler olmadığını söyleye söyleye zombiye dönmüş durumda. Ona bakılırsa her şey küçük bir doz insaniyet ilacıyla (öyle güçlü ve cüretli bir zehir ki bu, ona karşı hiçbir direniş mümkün değil) hâlâ sağaltılabilir. Devlet adamı rolü oynamak yönündeki çaresiz teşebbüsleri onu dost Arap başkentlerinde ve Bağdat'taki Yeşil Bölge'de bir kahkaha kaynağına dönüştürdü. Irak, Britanya Başbakanı Tony Blair'i kaderine bağlayan göbek bağı. Rapor bağımsız bir Irak öngörmüyor Bu arada Washington'daki ihtiyar adamlar felaketin boyutunu fark ediyor. Raporda kullandıkları tanımlar güçlü, yargılarıysa zayıf ve acınacak durumda: "Amerika'nın Irak politikasının, başkan Bush tarafından şu şekilde ifade edilen hedefiyle hemfikiriz: Kendi kendini yönetebilen, idame ettirebilen ve savunabilen bir Irak." Raporun başka bir yerinde, çekilme sonrası istikrarı korumak için Tahran ve Şam'la anlaşma tavsiyesinde bulunarak Bağdat'ın bir daha asla bağımsız olamayacağını ima ediyorlar. Gelecek birkaç ay içinde topyekûn çekilme talebini öne sürmek Tuğgeneral William Odom gibi askeri bir realiste kalıyor; anketlere göre, Şii ve Sünni Iraklılar tarafından da desteklenen bir fikir bu. BM Genel Sekreteri Kofi Annan bizi, işgalin Irak'ta Saddam Hüseyin döneminden çok daha kötü bir durum yarattığı konusunda bilgilendiriyor. Bağdat'ın ele geçirilmesini takip eden zafer sarhoşluğu günlerinde işler nasıl da farklıydı. Muzaffer kampta iki farklı sav ortaya çıkmıştı. Pentagon Saddam'ın generalleriyle çabuk bir anlaşma yaparak yeni bir rejim kurulmasını, böylece ABD ve destek birliklerin Kuzey Irak ve Kuveyt'teki üslerine çekilebilmesini ve sonucu oradan denetlemesini istiyordu. İsrail'e destek işleri zora koştu Dışişleri bakanlığı ve Downing Street'teki yardımcısıysa 'kaba gücün' ve uzun bir işgalin acımasızca uygulanmasından, böylece de bütün bölge için ABD'nin 'yumuşak gücüne' model teşkil edecek yeni bir Irak kurulmasından yanaydı. Bu asla ciddi bir seçenek değildi. Yumuşak gücü Irak'ta ve başka ülkelerde bir ihtimal olmaktan çıkaran şey, ABD'nin İsrail'e verdiği kayıtsız şartsız destekti. El Fetih'i Filistin'de iç çatışmayı teşvik etmek için kullanmak da işleri muhtemelen daha iyiye götürmeyecek. Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ve Körfez ülkeleri gibi bölgenin en ABD yanlısı ve Washington'ın sözünden çıkmayan rejimleri bile kendi vatandaşlarını teskin etmek için medyanın Batı politikalarına en sert biçimde verip veriştirmesine göz yumuyorlar. Demokratlarınki de dahil Washington'da hazırlanan hiçbir senaryo, ABD'nin topyekûn çekilmesini öngörmüyor. Düşünmesi bile katlanılmaz bir yenilgi bu, fakat savaş çoktan kaybedildi, yarım milyon Iraklının hayatıyla birlikte. Vietnam'da olduğu gibi, daha fazla asker göndererek yenilgiyi ertelemeye çalışmak da muhtemelen işe yaramayacak. ABD'deki muadilinden bile sakil olan Britanya parlamentosu, vatandaşlarının büyük çoğunluğunun bu çatışmanın sürmesine karşı çıktığını bile bile, Britanya'nın savaşa katılmış olmasına yönelik resmi bir soruşturma açılması talebi konusunda karşı oy kullandı. Blair'ın ideolojik sofuluğu Irak'ın yerle bir olmasına, Afganistan'da Taliban'ın dirilmesine, Britanya'daki terör tehdidinin artmasına ve 2. Dünya Savaşı'nda bile görülmeyen baskıcı yasaların gündeme gelmesine katkıda bulundu. Kendi zavallı partisi ve muhalefet, bu iğrenç önlemlere boyun eğmiş durumda. Tarık Ali/ The Guardian/ Radikal
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.