Yazı Dizisi: Bir Yahudi ve Protestan projesi: (hâşâ) "Allah'ı; Mesih'i göndermesi için zorlamak"
14.10.2002 00:00:00
Ali Rıza Bayzan
Yazı Dizisi:Bir Yahudi ve Protestan projesi: (hâşâ) "Allah'ı; Mesih'i göndermesi için zorlamak"
Dış politika uzmanların hemen hepsi, soğuk savaş zamanlarının alışkanlıklarını sürdürerek uluslararası ilişkilerde "Dinsel faktörleri" ya görmezlikten gelmekte ya da yeterince hesaba katmamaktadır.(1)
Biz diğer faktörleri inkar etmeksizin uluslararası politikada özellikle Demir Perde'nin çöküşünden sonra "dinsel faktörlerin" kritik bir önem kazandığını savunuyoruz. Bu yazı dizisinde ABD'nin genel olarak İslam ülkelerine, özel olarak Türkiye'ye karşı izlediği dış politikadaki dinsel motifleri deşifre etmeye çalışacağız.
Ali Rıza Bayzan
Yahudi ve Protestan Hıristiyanların çoğunluğunun ortak inanışına göre, Mesih'in yeryüzüne gelmesi için üç koşulun gerçekleşmesi gereklidir. Bu üç koşuldan ikisi gerçekleşmiş durumdadır. Şimdi sıra üçüncüsüne gelmiştir.
Sözü uzatmadan bu üç koşulu sıralayalım. İlk koşul, Yahudilerin dünyanın dört bir tarafa dağılmasıdır. İkincisi Yahudilerin toplanıp Kudüs merkez olmak üzere yeniden devletlerini kurmalarıdır. Üçüncüsü ise Hz. Süleyman'ın yaptırdığı tapınağın yeniden inşa edilmesidir. Söz konusu tapınaktan geri kalan şu ünlü "Ağlama Duvarı"dır.
"Koca bir devlet kurduktan sonra Yahudilerin eski bir tapınağı yeniden inşa etmesi o kadar zor mu?" diyebilirsiniz. İşte kritik nokta da burası. Çünkü Hz. Süleyman'ın yaptırdığı tapınağın yeniden inşa edilebilmesi için kısmen onun arsası üzerine yapılmış olan Mescid-i Aksa'nın yıkılması gerekmektedir.
Protestan Hıristiyanlar da aynı inancı güttükleri için Filistin'e ve İslam dünyasına karşı İsrail'in her türlü vahşetini sonuna kadar desteklemektedir.
Filistin'de mazlum halka devlet terörü uygulayan Ariel Şaron'un iktidar yürüyüşünün Mescid-i Aksa'nın altında açılan tünelleri ziyareti ile başladığını not edelim. Şaron'un seçimi, bir rastlantı değil hiç kuşkusuz bilinçli bir tercihti. Kendi inanç dilleriyle söylersek Şaron, (haşa) "Allah'ı, Mesih'i göndermesi için zorlamak" gibi bir amaç gütmekte. Mesih gelirse ne olacak? Yahudilere göre, Mesih indiğinde yeryüzünde Tanrı'nın oğullarının krallığı kurulacaktır. Başka deyişle Yahudiler yeryüzünde tek egemen güç olacaktır. Yahudilerin Mevcut Tevrat'a (Orijinal Tevrat'a değil) dayanarak kendilerini Tanrı'nın oğulları olarak adlandırdıklarını hatırlamalıyız.
"Tanrısal Mutluluk Çağının
Arifesi" inancı
İyi ama Protestan Hıristiyanlar da mı Yahudilerin yeryüzünde tek egemen güç olması için çalışmaktadır? Bu sorunun yanıtı elbette ki hayırdır. Peki ama öyleyse Protestan Hıristiyanlar niçin Mesih konusunda Yahudilerin inancını paylaşıyor ve neden bu konuda Yahudilere sınırsız destek veriyor?
Protestan Hıristiyanlara göre Mesih geldiğinde yeryüzünde tek egemen güç Yahudiler değil kendileri olacaktır. Çünkü gelecek olan Mesih, Tanrı'nın oğlu olduğuna inandıkları Hz. İsa olacaktır. Protestan Hıristiyanların inancına göre birinci gelişinde inanmayan Yahudiler ikinci kez geldiğinde Hz. İsa'nın Mesihliğine inanacaktır. Başka deyişle Yahudiler de Hıristiyanlığa girecektir. Böylece yeryüzünde "Tanrı'nın ailesi" olan Hıristiyanlar yegane egemen güç haline gelecektir. Hıristiyanların Mevcut İncillere dayanarak kendilerini "Tanrı'nın ailesi" olarak gördüklerini de not edelim.
Yahudi ve Protestan Hıristiyanların çoğunluğunun benimsediği bu inanca "Tanrısal Mutluluk Çağının Arifesi" adı verilmektedir. Bu inancı paylaşan Yahudiler ve Hıristiyanlar kendi aralarındaki tartışmayı Mesih'in gelişinden (!?) sonraya bırakmış durumdadır.
Başkan Bush da "Tanrısal Mutluluk Çağının Arifesi"
inancını izliyor
11 Eylül süreciyle birlikte Amerikan dış politikasında "Din" faktörünün belirleyiciliğini fark etmek için uluslararası politika uzmanı olmaya gerek yoktur. İşte tam bu bağlamda "Tanrısal Mutluluk Çağının Arifesi" inancının kritik bir önem kazandığını iddia ediyoruz.
11 Eylül süreciyle birlikte silahların namluları hiç dumansız kalmadı.
Dumanın izini sürün karşınıza "Tanrısal Mutluluk Çağının Arifesi" inancı çıkacaktır. Açıkça söyleyelim, bize göre 11 Eylül saldırılarının kaynağı da bizzat "Tanrısal Mutluluk Çağının Arifesi" inancının fanatik taraftarlarıdır.
Kanıt isteyenler sıkı dursun "Tanrısal Mutluluk Çağının Arifesi" inancının taraftarları, Bush'un partisi olan Cumhuriyetçi Parti'sini yönlendirmektedir. Ve bizzat Bush'un inanç öğütçüsü olan Jerry Falwell "Tanrısal Mutluluk Çağının Arifesi" inancının da önderlerindendir. Ve Falwell, fanatik bir İsrail yanlısıdır.
Amerika'da Hıristiyan Sağ
Falwell, son günlerde adeta kuduz gibi İslam'a saldıran, Alemlere rahmet Hz. Muhammed'i terörist olarak yaftalayan konuşmasıyla dünya gündemine oturdu.
Falwell, Amerikan Hıristiyan Sağı'nın önde gelen liderlerinden birisidir. Amerikan Büyükelçiliği'nin verdiği resmi bilgilere göre "1980'ler Amerika'da Hıristiyan Sağ'ın yükselişine tanıklık etmiştir. 1980'lerin başlarında politik alandaki en etkili guruplardan biri "Ahlaki Çoğunluk" adını almıştı ve Baptist rahip Jerry Falwell tarafından yönetiliyordu. Pat Robertson'un önderlik ettiği bir başka grup da Hıristiyan Koalisyonu adında bir örgüt kurmuştu ve 1990'larda Cumhuriyetçi Parti içinde etkin bir güç konumuna gelmişti. Diğer pek çok gurup gibi onlar da, Amerikalıların yaşamında dinin önemli bir güç olmasını istiyorlardı. Falwell ve Robertson gibi televizyon İncilcilerinin çok sayıda izleyicisi vardı."(2)
Reagan da mesihçiydi
Falwell'in yükselişinde Amerika'nın ünlü kovboy/aktör başkanı Reegan'ın yükselişi arasında sıkı bir ilişki vardı: "Reagan, başkanlık seçimleri kampanyasında, fundamentalist Moral Majority (Ahlâkî Çoğunluk) lideri Jerry Falwell'in aktif desteğinden faydalanmıştı. Bu kuruluş, Amerikan sağının yeni bir temsili olup, belirgin ideolojisi de İsrail'in ve ABD'nin, 'dünyanın kurtuluşu' adına rollerini yüceltmektir. Bu konuda, Robert G. Clouse, (Liberty 79, Temmuz-Ağustos, 1984), "Hıristiyan sağın tatbik etmek istediği dînî sistem teolojisi, Tanrı'nın maksadının, Amerika'da değil, İsrail'de merkezîleşmiş olduğuna inanır"; Falwell, "Kuvvetle inanıyorum ki, Tanrı Amerika'yı kutsamıştır; çünkü Amerika, Yahudileri kutsamaktadır. Bu millet, ekin tarlalarının beyaz, bilimsel araştırmalarının ilgi çeken ve özgürlüğünün sağlama alınmış olarak devam etmesini istiyorsa, İsrail'i desteklemeye devam etmelidir" der."(3) Falwell, İsrail yanlısı politik çizgisi nedeniyle önceki başkan Clinton ile de karşı karşıya gelmişti. Falwell, Hillary tarafından kocasını devirmek için 'büyük bir sağ komplo' kurmakla suçlanmıştı. Falwell, Clinton'ın hemen istifa etmesini ve yerine yardımcısı Al Gore'a bırakmasını istemişti.(4) Al Gore'un Beyaz Saray'a ahlak ve itibar getirmesi gerektiğini savunmuştu.(5/6)
Yarın: Falwell'in İslam ve Peygamberimiz hakkındaki hezeyanları
Yazı Dizisi:Bir Yahudi ve Protestan projesi: (hâşâ) "Allah'ı; Mesih'i göndermesi için zorlamak"
Dış politika uzmanların hemen hepsi, soğuk savaş zamanlarının alışkanlıklarını sürdürerek uluslararası ilişkilerde "Dinsel faktörleri" ya görmezlikten gelmekte ya da yeterince hesaba katmamaktadır.(1)
Biz diğer faktörleri inkar etmeksizin uluslararası politikada özellikle Demir Perde'nin çöküşünden sonra "dinsel faktörlerin" kritik bir önem kazandığını savunuyoruz. Bu yazı dizisinde ABD'nin genel olarak İslam ülkelerine, özel olarak Türkiye'ye karşı izlediği dış politikadaki dinsel motifleri deşifre etmeye çalışacağız.
Ali Rıza Bayzan
Yahudi ve Protestan Hıristiyanların çoğunluğunun ortak inanışına göre, Mesih'in yeryüzüne gelmesi için üç koşulun gerçekleşmesi gereklidir. Bu üç koşuldan ikisi gerçekleşmiş durumdadır. Şimdi sıra üçüncüsüne gelmiştir.
Sözü uzatmadan bu üç koşulu sıralayalım. İlk koşul, Yahudilerin dünyanın dört bir tarafa dağılmasıdır. İkincisi Yahudilerin toplanıp Kudüs merkez olmak üzere yeniden devletlerini kurmalarıdır. Üçüncüsü ise Hz. Süleyman'ın yaptırdığı tapınağın yeniden inşa edilmesidir. Söz konusu tapınaktan geri kalan şu ünlü "Ağlama Duvarı"dır.
"Koca bir devlet kurduktan sonra Yahudilerin eski bir tapınağı yeniden inşa etmesi o kadar zor mu?" diyebilirsiniz. İşte kritik nokta da burası. Çünkü Hz. Süleyman'ın yaptırdığı tapınağın yeniden inşa edilebilmesi için kısmen onun arsası üzerine yapılmış olan Mescid-i Aksa'nın yıkılması gerekmektedir.
Protestan Hıristiyanlar da aynı inancı güttükleri için Filistin'e ve İslam dünyasına karşı İsrail'in her türlü vahşetini sonuna kadar desteklemektedir.
Filistin'de mazlum halka devlet terörü uygulayan Ariel Şaron'un iktidar yürüyüşünün Mescid-i Aksa'nın altında açılan tünelleri ziyareti ile başladığını not edelim. Şaron'un seçimi, bir rastlantı değil hiç kuşkusuz bilinçli bir tercihti. Kendi inanç dilleriyle söylersek Şaron, (haşa) "Allah'ı, Mesih'i göndermesi için zorlamak" gibi bir amaç gütmekte. Mesih gelirse ne olacak? Yahudilere göre, Mesih indiğinde yeryüzünde Tanrı'nın oğullarının krallığı kurulacaktır. Başka deyişle Yahudiler yeryüzünde tek egemen güç olacaktır. Yahudilerin Mevcut Tevrat'a (Orijinal Tevrat'a değil) dayanarak kendilerini Tanrı'nın oğulları olarak adlandırdıklarını hatırlamalıyız.
"Tanrısal Mutluluk Çağının
Arifesi" inancı
İyi ama Protestan Hıristiyanlar da mı Yahudilerin yeryüzünde tek egemen güç olması için çalışmaktadır? Bu sorunun yanıtı elbette ki hayırdır. Peki ama öyleyse Protestan Hıristiyanlar niçin Mesih konusunda Yahudilerin inancını paylaşıyor ve neden bu konuda Yahudilere sınırsız destek veriyor?
Protestan Hıristiyanlara göre Mesih geldiğinde yeryüzünde tek egemen güç Yahudiler değil kendileri olacaktır. Çünkü gelecek olan Mesih, Tanrı'nın oğlu olduğuna inandıkları Hz. İsa olacaktır. Protestan Hıristiyanların inancına göre birinci gelişinde inanmayan Yahudiler ikinci kez geldiğinde Hz. İsa'nın Mesihliğine inanacaktır. Başka deyişle Yahudiler de Hıristiyanlığa girecektir. Böylece yeryüzünde "Tanrı'nın ailesi" olan Hıristiyanlar yegane egemen güç haline gelecektir. Hıristiyanların Mevcut İncillere dayanarak kendilerini "Tanrı'nın ailesi" olarak gördüklerini de not edelim.
Yahudi ve Protestan Hıristiyanların çoğunluğunun benimsediği bu inanca "Tanrısal Mutluluk Çağının Arifesi" adı verilmektedir. Bu inancı paylaşan Yahudiler ve Hıristiyanlar kendi aralarındaki tartışmayı Mesih'in gelişinden (!?) sonraya bırakmış durumdadır.
Başkan Bush da "Tanrısal Mutluluk Çağının Arifesi"
inancını izliyor
11 Eylül süreciyle birlikte Amerikan dış politikasında "Din" faktörünün belirleyiciliğini fark etmek için uluslararası politika uzmanı olmaya gerek yoktur. İşte tam bu bağlamda "Tanrısal Mutluluk Çağının Arifesi" inancının kritik bir önem kazandığını iddia ediyoruz.
11 Eylül süreciyle birlikte silahların namluları hiç dumansız kalmadı.
Dumanın izini sürün karşınıza "Tanrısal Mutluluk Çağının Arifesi" inancı çıkacaktır. Açıkça söyleyelim, bize göre 11 Eylül saldırılarının kaynağı da bizzat "Tanrısal Mutluluk Çağının Arifesi" inancının fanatik taraftarlarıdır.
Kanıt isteyenler sıkı dursun "Tanrısal Mutluluk Çağının Arifesi" inancının taraftarları, Bush'un partisi olan Cumhuriyetçi Parti'sini yönlendirmektedir. Ve bizzat Bush'un inanç öğütçüsü olan Jerry Falwell "Tanrısal Mutluluk Çağının Arifesi" inancının da önderlerindendir. Ve Falwell, fanatik bir İsrail yanlısıdır.
Amerika'da Hıristiyan Sağ
Falwell, son günlerde adeta kuduz gibi İslam'a saldıran, Alemlere rahmet Hz. Muhammed'i terörist olarak yaftalayan konuşmasıyla dünya gündemine oturdu.
Falwell, Amerikan Hıristiyan Sağı'nın önde gelen liderlerinden birisidir. Amerikan Büyükelçiliği'nin verdiği resmi bilgilere göre "1980'ler Amerika'da Hıristiyan Sağ'ın yükselişine tanıklık etmiştir. 1980'lerin başlarında politik alandaki en etkili guruplardan biri "Ahlaki Çoğunluk" adını almıştı ve Baptist rahip Jerry Falwell tarafından yönetiliyordu. Pat Robertson'un önderlik ettiği bir başka grup da Hıristiyan Koalisyonu adında bir örgüt kurmuştu ve 1990'larda Cumhuriyetçi Parti içinde etkin bir güç konumuna gelmişti. Diğer pek çok gurup gibi onlar da, Amerikalıların yaşamında dinin önemli bir güç olmasını istiyorlardı. Falwell ve Robertson gibi televizyon İncilcilerinin çok sayıda izleyicisi vardı."(2)
Reagan da mesihçiydi
Falwell'in yükselişinde Amerika'nın ünlü kovboy/aktör başkanı Reegan'ın yükselişi arasında sıkı bir ilişki vardı: "Reagan, başkanlık seçimleri kampanyasında, fundamentalist Moral Majority (Ahlâkî Çoğunluk) lideri Jerry Falwell'in aktif desteğinden faydalanmıştı. Bu kuruluş, Amerikan sağının yeni bir temsili olup, belirgin ideolojisi de İsrail'in ve ABD'nin, 'dünyanın kurtuluşu' adına rollerini yüceltmektir. Bu konuda, Robert G. Clouse, (Liberty 79, Temmuz-Ağustos, 1984), "Hıristiyan sağın tatbik etmek istediği dînî sistem teolojisi, Tanrı'nın maksadının, Amerika'da değil, İsrail'de merkezîleşmiş olduğuna inanır"; Falwell, "Kuvvetle inanıyorum ki, Tanrı Amerika'yı kutsamıştır; çünkü Amerika, Yahudileri kutsamaktadır. Bu millet, ekin tarlalarının beyaz, bilimsel araştırmalarının ilgi çeken ve özgürlüğünün sağlama alınmış olarak devam etmesini istiyorsa, İsrail'i desteklemeye devam etmelidir" der."(3) Falwell, İsrail yanlısı politik çizgisi nedeniyle önceki başkan Clinton ile de karşı karşıya gelmişti. Falwell, Hillary tarafından kocasını devirmek için 'büyük bir sağ komplo' kurmakla suçlanmıştı. Falwell, Clinton'ın hemen istifa etmesini ve yerine yardımcısı Al Gore'a bırakmasını istemişti.(4) Al Gore'un Beyaz Saray'a ahlak ve itibar getirmesi gerektiğini savunmuştu.(5/6)
Yarın: Falwell'in İslam ve Peygamberimiz hakkındaki hezeyanları