Şükredebilmek en büyük iştir
Şükretmenin en büyük değeri, Allah Teâlâ’nın kula, zatını anmayı nasip etmesidir. “Allah’ı anmak en büyük iştir” buyurulduğuna göre, şükredebilmek de en büyük iş olmalı
02.10.2023 21:00:00
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş
Allah Teâlâ küfrün karşısında sabırla duran bir cemaatin halini, onların dilinden şöyle anlatır: "Biz elbette, yaptığınız eziyetlere sabredeceğiz. Tevekkül edenler, Allah'a tevekkül etsinler." (İbrahim, 12).
Sabır, bazen yapılan bir işin özünü bulabilmek için gereklidir. Basan işin ağırlığına sabır gerekir. Bazen da iş kolay olur, mükâfatını alabilmek için sabır icap eder. Her iki halde de sabır, tam imanı gösterir.
Sabredilecek işlerin ikinci kısmı da, elde olmadan meydana gelen işlere karşı olur. Bunlar arasında, çeşitli hastalıkları gözün görmemesini, dış duygulardan herhangi birinin felce uğramasını, sevilen kimselerin ölümü gibi şeyleri sayabiliriz. Bunlar, gayrı ihtiyarî gelen birer tecrübe yollu iptilâlardır, sabretmek gerekir.
İbn Abbas (r.a.) diyor ki: "Sabır, Kur'an'da üç yönden anlatılır. Bunları şöylece sıralamak mümkündür:
1- Allah Teâlâ'nın farz kıldığı emirleri yerine getirmek için... Bunların yerine getirilmesinde kulun üç yüz derece ecri vardır.
2- Allah Teâlâ'nın haram kıldığı şeylerden kurtulmak için... Bu haramlardan kaçan kul, altı yüz derece sevap alır.
3- Bir musibetin vuruşunda sabırlı olmak... Felaketin ilk çıkışında, sabırla karşı duran kulun dokuz yüz derece ecri vardır.
Diyorlar: Sabr-ı Cemil'i (güzel sabrı) o yapar ki, yüzüne bakıldığı zaman bir sıkıntıya uğradığı bilinmeye... Böyle bir sabrı yapmak da herkesin kârı değildir. Ancak, uzun zaman, geniş bir riyazet halini yaşayan ve nefsini terbiye eden yapabilir.
Kısa da olsa, sabrı böylece anlattıktan sonra şükür kısmına gelelim.
Şükretmenin en büyük değeri, Allah Teâlâ'nın kula, zatını anmayı nasip etmesidir. "Allah'ı anmak en büyük iştir" (Ankebut, 45) buyurulduğuna göre, şükredebilmek de en büyük iş olmalı... Çünkü diğer ayet-i kerimede, şöyle buyurulur: "Beni anınız ki, sizi anayım.
Bana şükrediniz, küfür yolunu tutmayınız." (Bakara, 152). "Allah, şükreden kullarına mükâfat verecektir." (Âl-i îmran, 144).
Diğer ayet-i kerimede ise, "Kullarımdan şükreden azdır" (Sebe, 13) buyurmak suretiyle, şükrün oldukça güç bir iş olduğuna işaret etmiştir.
Bir hadis-i şerifte ise, şükür yolunu tutan şöyle övülmektedir: "Yemeğini yiyip, şükreden kimse, oruç tutup sabreden gibidir."
Şükrün hakiki manası odur ki, Allah'tan başka iyilik ve ihsan eden olmadığı biline...
Allah Teâlâ'nın verdiği nimetlerin tafsilini kendinde; yani duygularında, cesedinde ve ruhunda dünyalık geçimi için muhtaç olduğun şeylerde var olarak bilir, ferah duyar, Allah için sevinirsin. Bunu kendinde Allah'ın bir fazlı bilir, sonra gereğini yerine getirmek için amel etmeye koyulursan; kalp, dil ve duygularınla Allah'a şükretmiş olursun. Kalbin yapacağı şükür, bütün halkın iyiliğini istemek; orada, daima Allah Teâlâ'yı anmak suretiyle huzur bulmak, hiç unutmamaktır.
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den…)
Sabır, bazen yapılan bir işin özünü bulabilmek için gereklidir. Basan işin ağırlığına sabır gerekir. Bazen da iş kolay olur, mükâfatını alabilmek için sabır icap eder. Her iki halde de sabır, tam imanı gösterir.
Sabredilecek işlerin ikinci kısmı da, elde olmadan meydana gelen işlere karşı olur. Bunlar arasında, çeşitli hastalıkları gözün görmemesini, dış duygulardan herhangi birinin felce uğramasını, sevilen kimselerin ölümü gibi şeyleri sayabiliriz. Bunlar, gayrı ihtiyarî gelen birer tecrübe yollu iptilâlardır, sabretmek gerekir.
İbn Abbas (r.a.) diyor ki: "Sabır, Kur'an'da üç yönden anlatılır. Bunları şöylece sıralamak mümkündür:
1- Allah Teâlâ'nın farz kıldığı emirleri yerine getirmek için... Bunların yerine getirilmesinde kulun üç yüz derece ecri vardır.
2- Allah Teâlâ'nın haram kıldığı şeylerden kurtulmak için... Bu haramlardan kaçan kul, altı yüz derece sevap alır.
3- Bir musibetin vuruşunda sabırlı olmak... Felaketin ilk çıkışında, sabırla karşı duran kulun dokuz yüz derece ecri vardır.
Diyorlar: Sabr-ı Cemil'i (güzel sabrı) o yapar ki, yüzüne bakıldığı zaman bir sıkıntıya uğradığı bilinmeye... Böyle bir sabrı yapmak da herkesin kârı değildir. Ancak, uzun zaman, geniş bir riyazet halini yaşayan ve nefsini terbiye eden yapabilir.
Kısa da olsa, sabrı böylece anlattıktan sonra şükür kısmına gelelim.
Şükretmenin en büyük değeri, Allah Teâlâ'nın kula, zatını anmayı nasip etmesidir. "Allah'ı anmak en büyük iştir" (Ankebut, 45) buyurulduğuna göre, şükredebilmek de en büyük iş olmalı... Çünkü diğer ayet-i kerimede, şöyle buyurulur: "Beni anınız ki, sizi anayım.
Bana şükrediniz, küfür yolunu tutmayınız." (Bakara, 152). "Allah, şükreden kullarına mükâfat verecektir." (Âl-i îmran, 144).
Diğer ayet-i kerimede ise, "Kullarımdan şükreden azdır" (Sebe, 13) buyurmak suretiyle, şükrün oldukça güç bir iş olduğuna işaret etmiştir.
Bir hadis-i şerifte ise, şükür yolunu tutan şöyle övülmektedir: "Yemeğini yiyip, şükreden kimse, oruç tutup sabreden gibidir."
Şükrün hakiki manası odur ki, Allah'tan başka iyilik ve ihsan eden olmadığı biline...
Allah Teâlâ'nın verdiği nimetlerin tafsilini kendinde; yani duygularında, cesedinde ve ruhunda dünyalık geçimi için muhtaç olduğun şeylerde var olarak bilir, ferah duyar, Allah için sevinirsin. Bunu kendinde Allah'ın bir fazlı bilir, sonra gereğini yerine getirmek için amel etmeye koyulursan; kalp, dil ve duygularınla Allah'a şükretmiş olursun. Kalbin yapacağı şükür, bütün halkın iyiliğini istemek; orada, daima Allah Teâlâ'yı anmak suretiyle huzur bulmak, hiç unutmamaktır.
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den…)