Prof. Dr. Haydar Baş

1000 yıllık vatan topraklarının en yalın ve gerçeği yansıtan ifadesiyle "satışa çıkarıldığı", toplumsal dinamiklarin körleştirilerek ve sağırlaştırılarak "büyük ihaneti" haber vermediği, "en kritik" yol ayrımındayız.

Türkiyemiz "içerden" ve "cepheden" İstiklal savaşının yazıldığı, M. Kemal Atatürk'ün 10.yıl nutkunda haberdar ettiği bir vasatı yaşıyor.

Siyasetçi teslim, din adamı Vatikan'ın kıskacında, medya ve basın 5. kol faaliyetinin figüranı, Meclis lider sultasında itibarını sıfırlamış, kavramların içi boşaltılmış ve günlerini "parçalanmanın" gölgesinde geçiren bir Türkiye... Ekonomideki çöküş işin bir başka acılı boyutu... Hırsız kapıdan içeri girmiş, oturma odasını da geçmiş ve harim-i ismeti zorlamakta...

En önemlisi geleceğimizin kurtulacağına dair "umutlarımızı" yitirmişiz. Özgüveni sarsılmış, devlete, onun kurumlarına ve siyasete sıtkını sıyırmış bir toplum...

İşte en büyük harflerle 21 Temmuz 2002'de Türkiye yada kırık aynada harap ve bitap ve de umutsuz kendini aramaya çalışan bir millet...

Adaletli bir dünya

Çeyrek asırlık aktif hizmet halkalarında Prof Dr. Haydar Baş, hep "Büyük Türkiye", "Kainat Devleti Türkiye" sevdasıyla yaşamıştır.

Hakkari'de ayağına diken batan çocukta, Edirne de sokakta sabahlayan sarhoşta onun için yaraları sarılması gereken evlatlardır, kardeşlerdir.

En önemlisi son İki asırdır tüm felaketlerimizin nedeni olan devlet-halk farklılaşmasını kaldırarak bir ortak paydada buluşturmak ve bu noktadan hareketle oluşacak sağlam bir inanç ve aksiyonla, tarihteki güzel günlerimize dönmek. İşte onun kızıl elması... Sözü de budur özüde budur. Ruhuda budur...

Altın Tas ve kuyumcu terazisi

Bakınız Büyük Türkiye buluşmalarında ısrarla neyin altını çiziyor Prof Dr. Haydar Baş:

"Bu millet dünya tarihindeki güçlü yerinden çekildiğinden bu yana yeryüzüne zulüm payidar oldu. Ne din ne vicdan, nede can, mal ve namus hürriyeti kaldı. Sadece İslam coğrafyası, Türk coğrafyası değil, bütün bir dünya, mazide bizim medeniyetimizin "altın tasla" ve "kuyumcu terazisi" hassasiyetiyle dağıttığı adaleti bekliyor.

İşte Prof Dr. Haydar Baş'ın nakış nakış ördüğü medeniyet tezinin ilham kaynağı ve de hedefi budur.

"Adaletli bir dünya..."

Baş bunu kaf dağının ardında bir hayal, geçmişe tatlı bir edebiyat seyahati olarak da görmez ve kabul etmez.

Kurguladığı güçlü Türkiye ve adaletli dünyayı 21. yüzyılda, köklerimizden ve kendi kavramlarımızdan alan somut ve akılcı projelerle besler...

İşte milli ekonomik modeli, işte AB ve IMF üzerine kitaplar yazılacak görüşleri...

Keynesler, Simitler bir din gibi sunulan serbest piyasa ekonomisi, aslında batıya iktisadi hayatta teslim oluşumuzun 2 asırlık modelini de elinin tersiyle iterek sınanmış, kabul görmüş, ödüller almış bir milli kalkınma projeksiyonunu Türkiye'nin önüne sunar.

Para oyunları üzerine kurulu hile dolu atraksiyonları reddeden, alın terine ve çalışmaya dayalı, "bereketli" bir ekonomik düzen...

Kuşatan, dışarda kimseyi bırakmayan, sevdiren, zorlaştırmayan, merhametli bir babanın çocuğunu kucaklaması gibi bir sevgiyle ve temellendirmeyle Türkiye'ye sahipleniş...

Her soruna; ekonomiden dış politikaya, çevreden aileye kadar her soruna benimdir gözüyle bakan ve her insanına; çiftçisine, işçisine, memuruna, esnafına, askerine, polisine aynı oranda sahip çıkan bir zihniyet.

Yıllardır birikmiş ama son 3 yılda bir kartopu gibi katlanarak büyümüş Türkiye'nin önündeki sorunlara, bir hamlede ama kökten bir dokunuşla, eritecek imanın, hayata dair izdüşümleri...

Milli takımın galibiyet golü için de dua eden, Ecyad Kalesi'ni yıkan zihniyeti lanetleyen, evinin sohbet kapılarını 24 saat açık tutan, her meseleyi her an yaşayan ve aynı anda yaşıyan bir özel kafa ve bir özel kalp...

Ankara yine BAŞlayacak

Şimdi bu Prof. Dr. Haydar Baş, tarihinin kırılma noktasında yönünü arayan Türkiye için bugün Ankara ile buluşuyor. Hem de aynı meydanda bir yıl içinde ikinci kez.

"Avrupa Birliği olmadan bu ülke kurtulmaz" diyerek çözüm değil, teslimiyeti tek yol olarak sunan topyekün siyaset sınıfına çağrıda bulunacak. Diyecek ki Prof. Dr. Haydar Baş;

Teslimiyetten başka bir yol öneremiyorsanız, çekilin, çekilin, çekilin...

Kayıtsız şartsız AB'cilere, kayıtsız şartsız hayır diyecek.

5 yıl önce AB için Hristiyan klübü diyenlerin bugün herkesten çok "AB'ni istiyoruz, çünkü Avrupa'da çok dinlilik vardır" yalanlarına soracak.

Fransa'da, Almanya'da, İtalya'da ya da İngiltere'de Hristiyanlıktan başka bir din mi var? Yeraltı mescitlerinde ezanı içeriye vererek kılınan namazlar nedeniyle mi din hürriyeti batıda var, biz de yok diyecek?

Avrupa'nın birlik, bizim pazar haline getirilişimizin "satılmışlık" üzerine kurulu hikayesini anlatacak.

AB süreci adıyla yeni etnik tanımlar üreten, 30 bin insanımızın katilini affedin diyen, Kıbrıs'ı, Ege'yi verin, Patrik'e İstanbul'da bir din devleti kurdurun, Pontus hayallerini ve Ermeni komitacılarını tanıyın ve son olarak oluşturduğu operasyonel ordusunu ne hikmetse(!) bizsiz inşa eden Avrupa Birliği'nin şifrelerini çözecek.

İşte Prof. Dr. Haydar Baş...

Siyaseti kavramlar ve projeler bazında temellendiren isim. Türkiye imanlısı bir insanın memleket aşkıyla dolu mücadelesi...

Bu vatan bizimdir, bizim kalacak savaşı...

Fazla söze ne hacet!

O'nun adı, Prof Dr. Haydar Baş...

Ve o bugün Türkiye'nin başkentinde tarihe yeni bir sayfa açacak...