Adem'in, bilinen zelleyi -yani gayr-i iradi hatayı- irtikab etmesi, onun Cennetten Dünya'ya gönderilmesine sebep olmuştur. Bu yeni mekânda neslinin çoğalıp bir imtihana tabi tutularak, bir kısmının ancak hak kazanma neticesinde tekrar Cennete döndürülmesi, insanın ahsen-i takvim şerefine nâiliyyeti içindir. Ancak bu şeref ve değerin artması için Cenâb-ı Hakk insanı "nefs" ile techiz etmişdir. "Nefs", ulaşılacak neticenin şeref ve değerini arttıran muazzam bir engeldir.İnsanları, istihkak ile kendi rızasına ve Cennete dönmenin cehdine me'mur eden Cenâb-ı Hakk, onların önüne koyduğu nefis engelini aşmanın imkân ve vasıtalarını da lütfetmiştir. Bunların başında, "peygamberler" gönderilmesi ve onların beşere hizmetini kıyamete kadar devam ettirecek "evliya" ve "ulema" silsilesinin devamının sağlanması gelir.Mevlânâ (k.s.), aşağıdaki hikâyesinde "nefsi"in varlık hikmetini temsili bir şekilde şöyle anlatır:"Ata binmiş bir emir, ağaç altında uyurken ağzına kara bir yılan giren bir kişi gördü.""Emir, uyuyan adamı feci ve hazin akıbetten kurtarmak için, bütün san'at ve maharetini kullanmağa başladı.""Adama bir kaç kamçı vurdu. Adam dayak yediği emirden korku ve endişe içinde kaçmağa başladı.""Emir, adamı bir elma ağacının altında yakaladı. Ağaçtan düşen çürümüş, kokuşmuş elmaları adamın boğazına sokarak ona zorla yedirmeye başladı. Bir taraftan:"Ey dertli biçâre, hepsini yiyeceksin! Bu çileye katlanacaksın!" diyordu.""Adamcağız, hayret ve şaşkınlık içinde emire hitaben:"Ey emir! Ben sana ne yaptım ki?.. Bana kastın ve bu zulmün sebebi ne?""Eğer benim hayatımda senin asli bir düşmanlığın varsa, bir kılıç vur da kanımı dök!""Seni gördüğüm an, ne uğursuz bir zamanmış!.. Senin yüzünü görmeyenler ne bahtiyar insanlarmış!.."Cinâyetsiz, günahsız bir insana, bu zulmü, en büyük zâlimler bile yapmaz..""Görüyorsun, bu sözleri söylerken bile ağzımdan kan fışkırıyor!.. Rabbim, bu zalimin cezasını sen ver!.." diyerek la'netler yağdırıyordu."