Abdulkadir Geylani'den sohbetler... /Cubbai ismindeki bir zat anlatır: "Evliyanın hayatından ve sözlerinden bahseden arabi Hilyet-ül-Evliya kitabını birisinden dinlemiştim... Kalbim yumuşadı ve halktan uzaklaşıp yalnız ibadetle meşgul olmak istedim. Gidip Abdülkadir Geylani'nin arkasında namaz kıldıktan sonra huzurunda oturdum. Bana bakıp; "Eğer inzivaya çekilmek istersen, önce ilim, sonra da yetişmiş ve yetiştirebilen rehber zatların, yani mürşid-i kâmillerin huzurunda edep öğren. Daha sonra inzivaya, yalnız ibadete başla. Yoksa, ibadet ederken dinde bilmediğin bir şeyi öğrenmek icap eder de, yerinden ayrılmak durumunda kalırsın" buyurdu.Bağdat'ın ileri gelen âlimleri, herbiri bir mesele sorup imtihan etmek için huzuruna gelip oturdular. Bu esnada Abdülkadir Geylani hazretlerinin göğsünden ancak kalb gözü açık olanların görebildiği bir nur çıktı ve âlimlerin göğsünden geçip gitti. Âlimleri bir hal kaplayıp, Abdülkadir Geylani hazretlerinin ayaklarına kapandılar. Bunun üzerine onları tek tek bağrına bastı ve şimdi suallerinizi sorun buyurdu. Her biri suallerini sorup, hemen cevabını aldı. Onlara; "Size ne oldu böyle?" denildiğinde; "Huzurunda oturduğumuzda, bütün bildiklerimizi unuttuk. Bizi bağrına basınca unuttuklarımızı tekrar hatırladık. Suallerimizi sorunca, öyle cevaplar aldık ki, hayrette kaldık" dediler.Abdülkadir Geylani hazretleri felsefe ile meşgul olmayı hoş görmezdi, ondan men ederdi. Zira; felsefenin kaynağı akıldır. Filozof, çeşitli bilgileri düzene koyarak madde, hayat, yaratılış, dünya ruh, âlem, ölüm ve sonrası gibi konulara aklına dayanarak cevaplar bulmaya çalışır. Bu sebeple doğru yoldan ayrılırlar. Akıl yalnız başına yol gösterici değildir. Dinin rehberliğine muhtaçtır. Yoksa sapıtır. Bunun için din büyükleri itikadın bozulabileceğini bildikleri için, felsefe ile uğraşmaktan men etmişlerdir. Nitekim İbni Sina ve Farabi gibi zatlar felsefecilerin kitapları ile çok meşgul olduklarından sapıtmışlardır