‘İrfan sahipleri için en büyük ganimet, inandıkları gibi kalmaktır’
İrfan sahipleri için en büyük ganimet, inandıkları gibi kalmaktır. Onlar için dünyada bundan büyük nimet olmaz
02.04.2025 00:10:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İrfan sahipleri için en büyük ganimet, inandıkları gibi kalmaktır. Onlar için dünyada bundan büyük nimet olmaz. Öbür âleme geçince ateşten halâs bulurlar. Orada her arzuları yerine gelir; istediklerini önlerinde bulurlar.
Bela güçlüğü onlar için ne önem taşıyabilir ki? Hak tarafından onların kalbine bela anında şöyle denir: "Sakin ol, bunda ne var ki... Bulunduğun hâlde sabit kal... Sende iman var, her hâlinde iman nuru parlar.
İman sahipleri senden nur almaya, imanlarını canlandırmaya koşarlar. Burada hâlin böyle; öbür âleme gidince şefaatçi olursun, sana da zaten şefaat edilmiştir. Sözün tutulur.
Halktan çok kişinin nârdan kurtulmasına sebep olursun. Şefaatçilerin efendisi olan peygamberin elinde durursun. Belanın gelmesine üzülüp onunla meşgul olma.
Bunlar imanın yerleşmesini sağlar. Marifet hâlini geliştirir. Sonunda da selâmet gelir. Peygamberlerin yolunda yürümüş olursun. Rasûller arkadaşın olur. Doğru kimselerle sohbet sana nasip olur. Onlar halkın gözdeleridir."
Yukarıdaki kelâm, irfan sahiplerinin kalbine defalarca söylenir. Her tekrar ancak onun çekinmesini, korkusunu edebini çoğaltır. Ve fazlaca şükretmesine sebep olur. Allah yolcuları, Hakk'ın buyurduğu şu yüce âyetleri bilip anlarlar: "Allah dilediğini yapar." (Hac, 14)
"O yaptığından sorumlu olmaz; hâlbuki cümle kullar, sorumludur." (Enbiyâ, 23)
"Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz." (Tekvîr, 29)
Ve o Hak yolcuları bilir ki, Allah ancak kendi dilediğini yapar, kulların dilediğini değil... Ve o, her an bir şan alır. Hemen yapar, sonraya bırakır. Yücelere çıkarır ve düşürür. Aziz kılar, zelil eder. İstediğine velayet verir ve dilediğini azleder.
O hem öldürür hem de diriltir. Zenginlik ve fakirlik O'nun elinde bulunur. Vermeyi ve almayı O yapar.
Allah yolcularının kalbi için karar yoktur. Hepsi Yaratan'ın kudretindedir. O dilerse değiştirir tebdil eder. Yakınlık verir ve uzaklara atar. Ayağa kaldırır ve oturtur. İzzet sahibi kılar ve zillete düşürür. Aniden bütün feyzini keser ve birden yine verebilir.
Allah yolcularının hâli daima şekil değiştirir. Ama hâl ne olursa olsun onlar ibadet ayağını hakikati takipten geri almazlar; edepli ve başları eğik olurlar.
Allah'ım, Zât'ında iyi edepli olmayı bize nasip eyle. Hele seçme kullarına karşı edebimizi hiç bozma.
Sebeplerle ilgilenmek ve onlara dayanmak hâlini bizden uzak kıl. Tevhid hâlimizi senin için sabit eyle.
Sana tevekkülümüz tam olsun. Seninle zengin olalım. Her derdimizi sana açma duygusunu bize nasip eyle. Sözümüzle, işimizle bizi belaya atma onlar için bizi sorguya çekme.
Bize kereminle muamele et. Hatalarımızdan geç ve müsamaha ile karşıla. Âmin!
Hak yolda, halk yoktur. Orada sebebin lafı bile olmaz. Orada malûm olan bir nesne de yoktur. Orada ne kapı ne de bir yön bulunur. Halkın varlığı diye bir mefhumun sözü edilmez.
İnsanın dış yapısı dünyadan, kalbi öbür âlemden, sırrı Mevlâ'dan ayrı olmaz. Bunların biri nerede ve ne ise öbürü de onunla ve odur. Sır kalbe, kalp itminan derecesine çıkan nefse ve bu dereceyi bulan nefis ise bütün bünyeye, yâni duygulara hâkimdir. Duygular bu yolda sıhhat bulurlarsa bütün halka hâkim olurlar.
Anlatılan hâller, bir kulun benliğinde mevcut olursa, ins, cin ve melek onun kudret ayağı altına serilir. Her şey ona kıyama durur. Hâlbuki o, Hak yakınlığını bulmuş olur ve yakınlık eli onu ayakta tutar." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)
Bela güçlüğü onlar için ne önem taşıyabilir ki? Hak tarafından onların kalbine bela anında şöyle denir: "Sakin ol, bunda ne var ki... Bulunduğun hâlde sabit kal... Sende iman var, her hâlinde iman nuru parlar.
İman sahipleri senden nur almaya, imanlarını canlandırmaya koşarlar. Burada hâlin böyle; öbür âleme gidince şefaatçi olursun, sana da zaten şefaat edilmiştir. Sözün tutulur.
Halktan çok kişinin nârdan kurtulmasına sebep olursun. Şefaatçilerin efendisi olan peygamberin elinde durursun. Belanın gelmesine üzülüp onunla meşgul olma.
Bunlar imanın yerleşmesini sağlar. Marifet hâlini geliştirir. Sonunda da selâmet gelir. Peygamberlerin yolunda yürümüş olursun. Rasûller arkadaşın olur. Doğru kimselerle sohbet sana nasip olur. Onlar halkın gözdeleridir."
Yukarıdaki kelâm, irfan sahiplerinin kalbine defalarca söylenir. Her tekrar ancak onun çekinmesini, korkusunu edebini çoğaltır. Ve fazlaca şükretmesine sebep olur. Allah yolcuları, Hakk'ın buyurduğu şu yüce âyetleri bilip anlarlar: "Allah dilediğini yapar." (Hac, 14)
"O yaptığından sorumlu olmaz; hâlbuki cümle kullar, sorumludur." (Enbiyâ, 23)
"Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz." (Tekvîr, 29)
Ve o Hak yolcuları bilir ki, Allah ancak kendi dilediğini yapar, kulların dilediğini değil... Ve o, her an bir şan alır. Hemen yapar, sonraya bırakır. Yücelere çıkarır ve düşürür. Aziz kılar, zelil eder. İstediğine velayet verir ve dilediğini azleder.
O hem öldürür hem de diriltir. Zenginlik ve fakirlik O'nun elinde bulunur. Vermeyi ve almayı O yapar.
Allah yolcularının kalbi için karar yoktur. Hepsi Yaratan'ın kudretindedir. O dilerse değiştirir tebdil eder. Yakınlık verir ve uzaklara atar. Ayağa kaldırır ve oturtur. İzzet sahibi kılar ve zillete düşürür. Aniden bütün feyzini keser ve birden yine verebilir.
Allah yolcularının hâli daima şekil değiştirir. Ama hâl ne olursa olsun onlar ibadet ayağını hakikati takipten geri almazlar; edepli ve başları eğik olurlar.
Allah'ım, Zât'ında iyi edepli olmayı bize nasip eyle. Hele seçme kullarına karşı edebimizi hiç bozma.
Sebeplerle ilgilenmek ve onlara dayanmak hâlini bizden uzak kıl. Tevhid hâlimizi senin için sabit eyle.
Sana tevekkülümüz tam olsun. Seninle zengin olalım. Her derdimizi sana açma duygusunu bize nasip eyle. Sözümüzle, işimizle bizi belaya atma onlar için bizi sorguya çekme.
Bize kereminle muamele et. Hatalarımızdan geç ve müsamaha ile karşıla. Âmin!
Hak yolda, halk yoktur. Orada sebebin lafı bile olmaz. Orada malûm olan bir nesne de yoktur. Orada ne kapı ne de bir yön bulunur. Halkın varlığı diye bir mefhumun sözü edilmez.
İnsanın dış yapısı dünyadan, kalbi öbür âlemden, sırrı Mevlâ'dan ayrı olmaz. Bunların biri nerede ve ne ise öbürü de onunla ve odur. Sır kalbe, kalp itminan derecesine çıkan nefse ve bu dereceyi bulan nefis ise bütün bünyeye, yâni duygulara hâkimdir. Duygular bu yolda sıhhat bulurlarsa bütün halka hâkim olurlar.
Anlatılan hâller, bir kulun benliğinde mevcut olursa, ins, cin ve melek onun kudret ayağı altına serilir. Her şey ona kıyama durur. Hâlbuki o, Hak yakınlığını bulmuş olur ve yakınlık eli onu ayakta tutar." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.