Yeri: Marmara Bölgesi Tarihi: 17 Ağustos 1999; Saatı: 03.02; Şiddeti: 7.4 büyüklüğünde ki depremin üzerinden tam 2 sene geçti.
Felaket o kadar büyük ki bir bölgeyi olduğu gibi sarstı, yıktı. Ölen insanlar, yıkılan mali varlık, kaybolan ümitler bir anda sanki başımıza düşmüştü.
Bu büyük millet Edirne'den Hakkari'ye kadar açılan yaranın sarılması için seferber olmuştu.
Biz de Prof. Dr. Haydar Baş Beyin talimatıyla "Meltem Grup" olarak aylarca süren sağlık hizmetleri vermiş, gece gündüz giyim-kuşam, temizlik maddeleri dağıtımı yapmış; uzun bir süre psikolojik danışmanlık hizmetleri vermiştik.
TSK'nin maddi-manevi destekleriyle, kamu kuruluşlarının da devreye girmesiyle yaraların sarılması sürat kazanmıştı.
Evet, aradan geçen bu kadar zamana rağmen depremin oluşturduğu mağduriyete çözüm getirildi mi?
Maalesef hayır!
Ülkeyi vuran ekonomik kriz de sanki ikinci bir deprem dalgası oluşturmuştu. Bu defa bu şokun kapsama sahası bir bölge değil, koca bir millet olmuştu.
Bugün yaşanan tablo içler acısı.
İşsizlik almış başını gidiyor.
Hâla yaz-kış çadırlarda yaşayan aileler var
Kalıcı konutlar bitirilemediği gibi, yapılanlar şimdiden tamir edilmeye, tadil edilmeye muhtaç; sanki yeni bir felaketin habercisi durumunda.
Sapık ilişkilerin, doğum kontrolünün artmasında ikametin insanî şartlara uygun yapılmayışı ciddi bir rol oynadı.
Düşen insanın elinden tutulmayınca, sivil toplum kuruluşlarına fırsat tanınmayınca, ümitsizliğe düşen insanlar arasında alkol tüketiminin arttığını ve boşanmaların nerdeyse iki katına çıktığını görüyoruz.
Deprem bölgesi sosyal patlamalar için bir vasat olarak varlığını sürdürüyor.
İşte bu felaketten bile pay çıkartmaya çalışanlar oldu. Özellikle misyoner faaliyetleri artış gösterdi. Kilise evleri bir bir artmaya devam ediyor.
Zihnimizi meşgul eden soruların ise ardı arkası kesilmiyor...
Ülkemiz yeni bir deprem dalgasına ne kadar hazır durumda?
Açıklanan tedbirlere bakılırsa olası bir depremde ölümlerin önüne geçmekten ziyade, ölüler için defin mekanı hazırlanıyor; felaket sonrası yapılacaklar üzerinde yoğunlaşılıyor.
Bugüne kadar yıkım emri verilip de yıkılmayan bir çok yapı olduğu gibi, akıbeti meçhul bir çok yapının da yanı başımızda olduğunu deprem bölgesinde yaşayanlar çok iyi biliyorlar. Yani felaket üzerine eklenecek yeni bir felaketi bekliyor.
Sorunlara yokmuş gibi yaklaşmak, sorunu çözmeyip, çözümle sorumlu olanları bitirir. Yapılan kamuoyu yoklamalarında mevcut siyasilere prim verilmeyişinin izahını merak edenler deprem bölgesine baksınlar. Ellerinde devlet imkânı olmasına rağmen, milletimizin kayıtsız şartsız bu kadar desteğine rağmen sorunların üstesinden gelemeyenlere elbette ki halk desteği de kalkacaktır; nitekim kalkmıştır da.
Milletimiz sorunlarını teşhis edebilen; kendisiyle beraber acıyı ve huzuru paylaşan, hadiselere objektif yaklaşan yöneticiler istemektedir.
Bizden söylemesi.
Felaket o kadar büyük ki bir bölgeyi olduğu gibi sarstı, yıktı. Ölen insanlar, yıkılan mali varlık, kaybolan ümitler bir anda sanki başımıza düşmüştü.
Bu büyük millet Edirne'den Hakkari'ye kadar açılan yaranın sarılması için seferber olmuştu.
Biz de Prof. Dr. Haydar Baş Beyin talimatıyla "Meltem Grup" olarak aylarca süren sağlık hizmetleri vermiş, gece gündüz giyim-kuşam, temizlik maddeleri dağıtımı yapmış; uzun bir süre psikolojik danışmanlık hizmetleri vermiştik.
TSK'nin maddi-manevi destekleriyle, kamu kuruluşlarının da devreye girmesiyle yaraların sarılması sürat kazanmıştı.
Evet, aradan geçen bu kadar zamana rağmen depremin oluşturduğu mağduriyete çözüm getirildi mi?
Maalesef hayır!
Ülkeyi vuran ekonomik kriz de sanki ikinci bir deprem dalgası oluşturmuştu. Bu defa bu şokun kapsama sahası bir bölge değil, koca bir millet olmuştu.
Bugün yaşanan tablo içler acısı.
İşsizlik almış başını gidiyor.
Hâla yaz-kış çadırlarda yaşayan aileler var
Kalıcı konutlar bitirilemediği gibi, yapılanlar şimdiden tamir edilmeye, tadil edilmeye muhtaç; sanki yeni bir felaketin habercisi durumunda.
Sapık ilişkilerin, doğum kontrolünün artmasında ikametin insanî şartlara uygun yapılmayışı ciddi bir rol oynadı.
Düşen insanın elinden tutulmayınca, sivil toplum kuruluşlarına fırsat tanınmayınca, ümitsizliğe düşen insanlar arasında alkol tüketiminin arttığını ve boşanmaların nerdeyse iki katına çıktığını görüyoruz.
Deprem bölgesi sosyal patlamalar için bir vasat olarak varlığını sürdürüyor.
İşte bu felaketten bile pay çıkartmaya çalışanlar oldu. Özellikle misyoner faaliyetleri artış gösterdi. Kilise evleri bir bir artmaya devam ediyor.
Zihnimizi meşgul eden soruların ise ardı arkası kesilmiyor...
Ülkemiz yeni bir deprem dalgasına ne kadar hazır durumda?
Açıklanan tedbirlere bakılırsa olası bir depremde ölümlerin önüne geçmekten ziyade, ölüler için defin mekanı hazırlanıyor; felaket sonrası yapılacaklar üzerinde yoğunlaşılıyor.
Bugüne kadar yıkım emri verilip de yıkılmayan bir çok yapı olduğu gibi, akıbeti meçhul bir çok yapının da yanı başımızda olduğunu deprem bölgesinde yaşayanlar çok iyi biliyorlar. Yani felaket üzerine eklenecek yeni bir felaketi bekliyor.
Sorunlara yokmuş gibi yaklaşmak, sorunu çözmeyip, çözümle sorumlu olanları bitirir. Yapılan kamuoyu yoklamalarında mevcut siyasilere prim verilmeyişinin izahını merak edenler deprem bölgesine baksınlar. Ellerinde devlet imkânı olmasına rağmen, milletimizin kayıtsız şartsız bu kadar desteğine rağmen sorunların üstesinden gelemeyenlere elbette ki halk desteği de kalkacaktır; nitekim kalkmıştır da.
Milletimiz sorunlarını teşhis edebilen; kendisiyle beraber acıyı ve huzuru paylaşan, hadiselere objektif yaklaşan yöneticiler istemektedir.
Bizden söylemesi.
Doç. Dr. Ahmet H. Kepekçi / diğer yazıları
- Temel ihtiyaçlarımızı karşılayabiliyor muyuz? Türkiye'nin ekonomik model arayışı / 09.06.2024
- Enflasyonun gölgesinde gelecek kaygısı / 06.06.2024
- Enflasyonun gölgesinde gelecek kaygısı / 06.06.2024
- Dünya barışı için güçlü olmak şart; ama nasıl? / 29.05.2024
- Jeopolitik satranç / 22.05.2024
- Bunlar ağlatıyor, Haydar Hoca güldürüyor / 15.05.2024
- Gazze'de yaşananları ülkemizin güvenliği adına okumaya var mısınız? / 10.05.2024
- Amerika'nın iki yüzü / 09.05.2024
- Tarihin derinliklerinden günümüze: Ermeni tehciri ve tarihsel gerçekler / 06.05.2024
- Geçmişten geleceğe 23 Nisan: Millî bayramlar ve kimlik inşası / 24.04.2024
- Enflasyonun gölgesinde gelecek kaygısı / 06.06.2024
- Enflasyonun gölgesinde gelecek kaygısı / 06.06.2024
- Dünya barışı için güçlü olmak şart; ama nasıl? / 29.05.2024
- Jeopolitik satranç / 22.05.2024
- Bunlar ağlatıyor, Haydar Hoca güldürüyor / 15.05.2024
- Gazze'de yaşananları ülkemizin güvenliği adına okumaya var mısınız? / 10.05.2024
- Amerika'nın iki yüzü / 09.05.2024
- Tarihin derinliklerinden günümüze: Ermeni tehciri ve tarihsel gerçekler / 06.05.2024
- Geçmişten geleceğe 23 Nisan: Millî bayramlar ve kimlik inşası / 24.04.2024