Türk-AB ilişkileri
Türkiye-AB ilişkileri, 2001 yılında yoğun temaslar ve önemli adımlar çerçevesinde gelişti.
İlişkiler, 1999 sonunda gerçekleşen ve Ankara'nın adaylığının resmen tanınmasıyla sonuçlanan Helsinki zirvesinden sonra 2000'de, "hareketli ancak bereketsiz" bir boyut kazanmıştı. Türkiye, Nice zirvesinde dışlanmış, NATO'ya da yansıyan bir gerginlik ortamında, önemli sorun ve uzlaşmazlıkların çözümü 2001'e bırakılmıştı.
KOB ve Ulusal Program
Türkiye-AB ilişkileri açısından 2000 yılının en önemli olayı, AB Komisyonu'nun hazırladığı Katılım Ortaklığı Belgesi'nin (KOB) açıklanması ve Konsey tarafından onaylanması oldu.
Türkiye'nin AB adaylığı çerçevesinde, AB müktesebatına uyum çalışmalarını düzenleyen ve bu çalışmaları bir takvime bağlayan UlusalProgram (UP) ise 2001'in Mart ayında açıklandı.
Ankara'nın genel siyasi ve ekonomik hedeflerine yer verilen, KOB'abir yanıt olarak nitelendirilen UP'da, yaşanan ekonomik krize karşı alınan önlemler, dış politikadaki öncelikler, AB'ye uyum ve tam üyelikhedefi doğrultusunda öngörülen reformlar ele alındı.
UP, AB bünyesinde olumlu karşılanırken, Kıbrıs ve güneydoğu konularında, UP ile KOB arasındaki "uyuşmazlıklar" üzerinde de duruldu.
Parlamento ile sorunlar
Türkiye'nin Avrupa Parlamentosu ile diyaloğu, 2001'de de sağlıklı bir boyut kazanamadı. Bir yıl önce, sözde Ermeni soykırımı iddialarını gündeme getiren Parlamento, bu yıl da Kıbrıs konusunda, Türk yaklaşımını dikkate almayan bir karar ile Ankara'nın tepkisini çekti. TBMM ile Avrupa Parlamentosu arasında bir "diyalog organı" olması öngörülen Karma Parlamento Komisyonu'nun (KPK) çalışmalarının da verimsiz kaldığı gözlemlendi.
İlerleme Raporu
AB Komisyonu, 13 adaya ilişkin yıllık ilerleme raporlarını ve Genişleme Stratejisi Belgesi'ni, Kasım ayında basına açıklarken, Türkiye Raporu'nda, tam üyelik müzakerelerinin başlatılmasından öncekison aşama olan Tarama Süreci'ne yeşil ışık yakmadı.
Aday ülkelerin, tam üyeliğe hazırlık sürecinde belirlenen hedef veöncelikler çerçevesinde kaydettikleri aşamaları ele alan Komisyon, Türkiye'nin katılım stratejisinde, "yeni bir döneme doğru" gidildiğini belirtirken ve gerçekleştirilen reformlara yer verirken, insan hakları alanında atılan adımları yetersiz bulduğu mesajını da yansıttı.
Kıbrıs Sorunu
Kıbrıs sorunu, 2001 yılında, Türkiye-AB ilişkilerinin en gergin noktasını oluşturmayı sürdürdü. Brüksel'e gelişlerinde AB'ye yönelik mesaj ve uyarılar yansıtan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, Avrupa ParlamentosuDışişleri Komisyonu'nda (AFET) yaptığı bir konuşmada, "Kıbrıs'ın kuzeyinde, tanınsa da, tanınmasa da bir devlet var. Biz Kıbrıs'ta adilve kalıcı bir çözüm istiyoruz ama burada görüyorum ki, sorunun temeli konusunda bile mutabık değiliz" dedi. Yılmaz, 2001'de Brüksel'e her gelişinde, "Ankara'dan Kıbrıs konusunda hiçbir taviz beklenmemesi gerektiği" mesajını verdi ve "Güney Kıbrıs'ın AB'ye alınması, sorunun çözümünü zorlaştırır. Türkiye-AB ilişkilerine zarar verir. Türkiye ile KKTC arasındaki bütünleşmeyi hızlandırır. Bu da bugüne kadar yürütülen bütün çabalarınboşa gitmesi anlamına gelir" ifadelerini kullandı. Dışişleri Bakanı İsmail Cem de Brüksel temaslarında, Kıbrıs sorunukonusunda düşünce ve endişelerini AB kanadına açıkça yansıtmayı ve uyarmayı görev olarak algıladığını söyledi. Cem, Güney Kıbrıs'ın AB adaylığının, antlaşma ihlali olduğunu, bu yöndeki gelişmelerin, sorunun çözümünü güçleştireceğini ve herkesi zordurumda bırakacağını söyleyerek, "AB ile Türkiye arasında ekonomik ilişkilerin de darbe alacağı" üzerinde durdu. AB kanadı da 2001 boyunca, Kıbrıs'a ilişkin beklenti ve endişelerini yansıttı. AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen, "Bizim yaklaşımımız net: Eğer Kıbrıs sorununa siyasi bir çözüm gelmezse, eğer AB üyeleri buna rağmen Kıbrıs'ın tam üyeliğini kararlaştırırlarsa Türkiye ile AB arasında çok büyük bir kriz yaşanır. O zaman, bu işin içinden nasıl çıkılacağını hiç bilmiyorum" sözlerini sık sık tekrarladı.
Laeken Zirvesi
Belçika'nın Dönem Başkanlığı'nda gerçekleşen Laeken zirvesi, Türkiye açısından "verimli ve sorunsuz" oldu. AB devlet ve hükümet başkanları, AB'nin geleceğinin tartışılacağı bir platform olan Konvansiyon'un oluşumuna yeşil ışık yaktılar ve Türkiye'yi, bu oluşuma, diğer adaylarla eşit statüde dahil ederek ayrımcılık tartışmalarına son verdiler. Laeken zirvesi sonunda yayınlanan Başkanlık Sonuç Bildirisi'nin Türkiye'ye ilişkin paragrafında, Türkiye'nin tam üyelik müzakerelerinin başlangıç perspektifinin yakınlaştığı belirtildi.
Bildirinin bu bölümünde, Türkiye'nin, özellikle son Anayasa değişiklikleri ile tam üyelik için belirlenen kriterlere uyum yolunda ilerlemeler kaydettiği, bu kapsamda, tam üyelik müzakerelerinin başlangıcının yakınlaştığı belirtildi. Bildiride, Türkiye'nin, insan haklarına saygı dahil, siyasi ve ekonomik kriterlere uyum yolundaki çabalarının desteklendiği de ifade edildi.
Türkiye-AB ilişkileri, 2001 yılında yoğun temaslar ve önemli adımlar çerçevesinde gelişti.
İlişkiler, 1999 sonunda gerçekleşen ve Ankara'nın adaylığının resmen tanınmasıyla sonuçlanan Helsinki zirvesinden sonra 2000'de, "hareketli ancak bereketsiz" bir boyut kazanmıştı. Türkiye, Nice zirvesinde dışlanmış, NATO'ya da yansıyan bir gerginlik ortamında, önemli sorun ve uzlaşmazlıkların çözümü 2001'e bırakılmıştı.
KOB ve Ulusal Program
Türkiye-AB ilişkileri açısından 2000 yılının en önemli olayı, AB Komisyonu'nun hazırladığı Katılım Ortaklığı Belgesi'nin (KOB) açıklanması ve Konsey tarafından onaylanması oldu.
Türkiye'nin AB adaylığı çerçevesinde, AB müktesebatına uyum çalışmalarını düzenleyen ve bu çalışmaları bir takvime bağlayan UlusalProgram (UP) ise 2001'in Mart ayında açıklandı.
Ankara'nın genel siyasi ve ekonomik hedeflerine yer verilen, KOB'abir yanıt olarak nitelendirilen UP'da, yaşanan ekonomik krize karşı alınan önlemler, dış politikadaki öncelikler, AB'ye uyum ve tam üyelikhedefi doğrultusunda öngörülen reformlar ele alındı.
UP, AB bünyesinde olumlu karşılanırken, Kıbrıs ve güneydoğu konularında, UP ile KOB arasındaki "uyuşmazlıklar" üzerinde de duruldu.
Parlamento ile sorunlar
Türkiye'nin Avrupa Parlamentosu ile diyaloğu, 2001'de de sağlıklı bir boyut kazanamadı. Bir yıl önce, sözde Ermeni soykırımı iddialarını gündeme getiren Parlamento, bu yıl da Kıbrıs konusunda, Türk yaklaşımını dikkate almayan bir karar ile Ankara'nın tepkisini çekti. TBMM ile Avrupa Parlamentosu arasında bir "diyalog organı" olması öngörülen Karma Parlamento Komisyonu'nun (KPK) çalışmalarının da verimsiz kaldığı gözlemlendi.
İlerleme Raporu
AB Komisyonu, 13 adaya ilişkin yıllık ilerleme raporlarını ve Genişleme Stratejisi Belgesi'ni, Kasım ayında basına açıklarken, Türkiye Raporu'nda, tam üyelik müzakerelerinin başlatılmasından öncekison aşama olan Tarama Süreci'ne yeşil ışık yakmadı.
Aday ülkelerin, tam üyeliğe hazırlık sürecinde belirlenen hedef veöncelikler çerçevesinde kaydettikleri aşamaları ele alan Komisyon, Türkiye'nin katılım stratejisinde, "yeni bir döneme doğru" gidildiğini belirtirken ve gerçekleştirilen reformlara yer verirken, insan hakları alanında atılan adımları yetersiz bulduğu mesajını da yansıttı.
Kıbrıs Sorunu
Kıbrıs sorunu, 2001 yılında, Türkiye-AB ilişkilerinin en gergin noktasını oluşturmayı sürdürdü. Brüksel'e gelişlerinde AB'ye yönelik mesaj ve uyarılar yansıtan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, Avrupa ParlamentosuDışişleri Komisyonu'nda (AFET) yaptığı bir konuşmada, "Kıbrıs'ın kuzeyinde, tanınsa da, tanınmasa da bir devlet var. Biz Kıbrıs'ta adilve kalıcı bir çözüm istiyoruz ama burada görüyorum ki, sorunun temeli konusunda bile mutabık değiliz" dedi. Yılmaz, 2001'de Brüksel'e her gelişinde, "Ankara'dan Kıbrıs konusunda hiçbir taviz beklenmemesi gerektiği" mesajını verdi ve "Güney Kıbrıs'ın AB'ye alınması, sorunun çözümünü zorlaştırır. Türkiye-AB ilişkilerine zarar verir. Türkiye ile KKTC arasındaki bütünleşmeyi hızlandırır. Bu da bugüne kadar yürütülen bütün çabalarınboşa gitmesi anlamına gelir" ifadelerini kullandı. Dışişleri Bakanı İsmail Cem de Brüksel temaslarında, Kıbrıs sorunukonusunda düşünce ve endişelerini AB kanadına açıkça yansıtmayı ve uyarmayı görev olarak algıladığını söyledi. Cem, Güney Kıbrıs'ın AB adaylığının, antlaşma ihlali olduğunu, bu yöndeki gelişmelerin, sorunun çözümünü güçleştireceğini ve herkesi zordurumda bırakacağını söyleyerek, "AB ile Türkiye arasında ekonomik ilişkilerin de darbe alacağı" üzerinde durdu. AB kanadı da 2001 boyunca, Kıbrıs'a ilişkin beklenti ve endişelerini yansıttı. AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen, "Bizim yaklaşımımız net: Eğer Kıbrıs sorununa siyasi bir çözüm gelmezse, eğer AB üyeleri buna rağmen Kıbrıs'ın tam üyeliğini kararlaştırırlarsa Türkiye ile AB arasında çok büyük bir kriz yaşanır. O zaman, bu işin içinden nasıl çıkılacağını hiç bilmiyorum" sözlerini sık sık tekrarladı.
Laeken Zirvesi
Belçika'nın Dönem Başkanlığı'nda gerçekleşen Laeken zirvesi, Türkiye açısından "verimli ve sorunsuz" oldu. AB devlet ve hükümet başkanları, AB'nin geleceğinin tartışılacağı bir platform olan Konvansiyon'un oluşumuna yeşil ışık yaktılar ve Türkiye'yi, bu oluşuma, diğer adaylarla eşit statüde dahil ederek ayrımcılık tartışmalarına son verdiler. Laeken zirvesi sonunda yayınlanan Başkanlık Sonuç Bildirisi'nin Türkiye'ye ilişkin paragrafında, Türkiye'nin tam üyelik müzakerelerinin başlangıç perspektifinin yakınlaştığı belirtildi.
Bildirinin bu bölümünde, Türkiye'nin, özellikle son Anayasa değişiklikleri ile tam üyelik için belirlenen kriterlere uyum yolunda ilerlemeler kaydettiği, bu kapsamda, tam üyelik müzakerelerinin başlangıcının yakınlaştığı belirtildi. Bildiride, Türkiye'nin, insan haklarına saygı dahil, siyasi ve ekonomik kriterlere uyum yolundaki çabalarının desteklendiği de ifade edildi.