Muînüddîn-i ÇeştiMuînüddîn-i Çeşti; Hindistan'ın büyük velilerinden. İsmi, Hasan bin Gıyâsüdîn, lakabı Muînüddîn'dir. Peygamber Efendimizin neslinden olup seyyiddir. 1136 (H.531) senesinde Horasan'da doğdu. 1236 (H.634) yılında Ecmîr'de vefat etti. Kabri oradadır.
Horasan'da büyyüp yetişen Muînüddîn-i Çeşti'nin babası Gıyâsüddin Hasan, aslen Senceristanlı olup, sâlih ve müttaki bir zat idi. Üç evladı vardı. Muînüddîn on bir yaşında iken babası vefat edince, kalan miras üç kardeş arasında taksim edildi. Bu taksimde, Muînüddîn-i Çeşti Hazretlerine bir bağ düştü. Bağla meşgul olduğu bir gün, İbrahim Kunduzî adında bir veli yanından geçiyordu. Ayağa kalkıp ona hürmet gösterdi ve elini öptü. Sonra bağına davet edip gölgeye oturttu, üzüm ikram etti. Fakat o zât üzüme rağbet etmeyip, koynundan bir parça kuru ekmek çıkardı. Dişi ile biraz koparıp, Muînüddîn-i Çeşti'ye yedirdi. Ekmek parçasını yer yemez, kalbinde birdenbire bir nûr hâsıl oldu. Dünyadan tamamen soğudu. Kalbinde büyük bir zevk ve muhabbet-i ilahi hasıl oldu. Sonra, babasından kalan bağı ve diğer malları fakirlere sadaka verdi. İlim öğrenmek için seyahatlere çıktı. Önce Horasan'a gidip orada Kur'an-ı Kerim'i ezberledi. Aklî ilimleri öğrendi. Buradan Semerkand'a geçti. Irak'a gitmek için yola çıktı. Yolu Hârun kasabasına uğradı ve zamanının en meşhur velisi Osman Hârûnî Hazretlerini tanımakla şereflenip talebesi oldu.
Horasan'da büyyüp yetişen Muînüddîn-i Çeşti'nin babası Gıyâsüddin Hasan, aslen Senceristanlı olup, sâlih ve müttaki bir zat idi. Üç evladı vardı. Muînüddîn on bir yaşında iken babası vefat edince, kalan miras üç kardeş arasında taksim edildi. Bu taksimde, Muînüddîn-i Çeşti Hazretlerine bir bağ düştü. Bağla meşgul olduğu bir gün, İbrahim Kunduzî adında bir veli yanından geçiyordu. Ayağa kalkıp ona hürmet gösterdi ve elini öptü. Sonra bağına davet edip gölgeye oturttu, üzüm ikram etti. Fakat o zât üzüme rağbet etmeyip, koynundan bir parça kuru ekmek çıkardı. Dişi ile biraz koparıp, Muînüddîn-i Çeşti'ye yedirdi. Ekmek parçasını yer yemez, kalbinde birdenbire bir nûr hâsıl oldu. Dünyadan tamamen soğudu. Kalbinde büyük bir zevk ve muhabbet-i ilahi hasıl oldu. Sonra, babasından kalan bağı ve diğer malları fakirlere sadaka verdi. İlim öğrenmek için seyahatlere çıktı. Önce Horasan'a gidip orada Kur'an-ı Kerim'i ezberledi. Aklî ilimleri öğrendi. Buradan Semerkand'a geçti. Irak'a gitmek için yola çıktı. Yolu Hârun kasabasına uğradı ve zamanının en meşhur velisi Osman Hârûnî Hazretlerini tanımakla şereflenip talebesi oldu.