Muhammed Şâzilî
Bir defasında imtihan etmek için, Mâlikî kadılarından biri ona gelmişti. Muhammed Şâzilî'ye onun, imtihan etmek maksadıyla geldiğini bildirdiler. Muhammed Şâzilî; "Ben fakirlerin seccâdesi üzerinde oturuyorum, gücü yeterse, istediğini sorsun" buyurdu. Kadı, gelince sormaya başladı; ".... hakkında ne dersin?" dedi durakladı. Şâzilî "Evet" dedi. O; ".... hakkında ne dersin?" dedi durakladı. Şâzili "Evet" dedi. O; ".... hakkında ne dersin?" dedi yine durakladı. Şazilî "Evet (devâm et)" buyurdu. Birçok defâ aynı şeyi tekrarladı. Sonra kadı; "Sormak istediğim soruyu unuttum?" dedi. Sonra sarığını çıkardı, istiğfâr etti. Evliyayı inkâr etmeyeceğine ve onlara itiraz etmeyeceğine dair söz verdi.
Kahire dışındaki köylerin en uzağında olan bir talebesine, bulunduğu yerden seslendiğinde, talebesi cevap verir, "Gel dese".. o talebe yola çıkar veya "Şöyle yap" dese, yapardı. Bir gün batıdaki Kutûr şehrinden, Ebû Takiyye'yi çağırmıştı. O, hocasının sesini işitti ve Kahire'ye geldi.
Evliyadan bir zât, Muhammed Şâzilî Hazretlerinden izin almadan Mısır'a girdi. Kendisinde bulunan, büyüklük hâli ondan alındı. Sonra Allah-u Teala'ya istiğfar ederek, Muhammed Şâzilî'ye geldi. Kendisine eski hâli iâde edildi. Bu hali şöyle idi: Yanında büyük bir küfe bulunurdu. Elini onun içine sokar ve ihtiyacı olan her şeyi ondan çıkarırdı. Mısır'a izinsiz girdikten sonra, yine elini küfeye sokmuş, fakat hiçbir şey bulamamıştı.
İbn-i Temmâr isminde birisi, şefâat mevzûunda Muhammed Şâzilî'yi üzmüştü. O, evliyânın büyüklerinden Bistâmî adında bir zâtın talebesiydi. Muhammed Şâzilî buyurdu ki: İbn-i Temmâr ile bütün münâsebetlerimizi kestik. İsterse bin tane Bistâmî onunla birlikte olsun. Bir müddet sonra, sultan bir kısım görevliler göndererek, İbn-i Temmâr'ın evini yıktırdı. Zamanımıza kadar harebe halinde kaldı.
Bir defasında imtihan etmek için, Mâlikî kadılarından biri ona gelmişti. Muhammed Şâzilî'ye onun, imtihan etmek maksadıyla geldiğini bildirdiler. Muhammed Şâzilî; "Ben fakirlerin seccâdesi üzerinde oturuyorum, gücü yeterse, istediğini sorsun" buyurdu. Kadı, gelince sormaya başladı; ".... hakkında ne dersin?" dedi durakladı. Şâzilî "Evet" dedi. O; ".... hakkında ne dersin?" dedi durakladı. Şâzili "Evet" dedi. O; ".... hakkında ne dersin?" dedi yine durakladı. Şazilî "Evet (devâm et)" buyurdu. Birçok defâ aynı şeyi tekrarladı. Sonra kadı; "Sormak istediğim soruyu unuttum?" dedi. Sonra sarığını çıkardı, istiğfâr etti. Evliyayı inkâr etmeyeceğine ve onlara itiraz etmeyeceğine dair söz verdi.
Kahire dışındaki köylerin en uzağında olan bir talebesine, bulunduğu yerden seslendiğinde, talebesi cevap verir, "Gel dese".. o talebe yola çıkar veya "Şöyle yap" dese, yapardı. Bir gün batıdaki Kutûr şehrinden, Ebû Takiyye'yi çağırmıştı. O, hocasının sesini işitti ve Kahire'ye geldi.
Evliyadan bir zât, Muhammed Şâzilî Hazretlerinden izin almadan Mısır'a girdi. Kendisinde bulunan, büyüklük hâli ondan alındı. Sonra Allah-u Teala'ya istiğfar ederek, Muhammed Şâzilî'ye geldi. Kendisine eski hâli iâde edildi. Bu hali şöyle idi: Yanında büyük bir küfe bulunurdu. Elini onun içine sokar ve ihtiyacı olan her şeyi ondan çıkarırdı. Mısır'a izinsiz girdikten sonra, yine elini küfeye sokmuş, fakat hiçbir şey bulamamıştı.
İbn-i Temmâr isminde birisi, şefâat mevzûunda Muhammed Şâzilî'yi üzmüştü. O, evliyânın büyüklerinden Bistâmî adında bir zâtın talebesiydi. Muhammed Şâzilî buyurdu ki: İbn-i Temmâr ile bütün münâsebetlerimizi kestik. İsterse bin tane Bistâmî onunla birlikte olsun. Bir müddet sonra, sultan bir kısım görevliler göndererek, İbn-i Temmâr'ın evini yıktırdı. Zamanımıza kadar harebe halinde kaldı.