Peygamberlerin ve Allah dostlarının dış kalıpları bile Allah'ın nurunu taşıması hasebiyle mübarektir. Nitekim bunun da bilincinde olan ashabı kiram, Allah Resulünün saçı, sakalı, kanı ve yemek artığıyla teberrükte bulunmuşlardır. Hatta onlar, kendi aralarında da aynı hürmet üzereydiler. Mesela, Zeyd b. Sabit ve İbni Abbas (ra), her ikisi de yedi kişilik fetva heyetindeydiler. Yaşı küçük olan İbni Abbas'a (ra) Resulullah tarafından "Mütercim'ül Kur'an" denmişti. İbni Abbas bu ilmi derinliğine rağmen kendisinden ders ve feyiz aldığı hocası Zeyd b. Sabit'in (ra) evinin eşiğine, ders göreceği günler daha sabah ezanı okunmadan evvel kapılanır, hocasını beklerdi. Yine, hocası devesine bineceği zaman, eline basıp da binmesi için yalvarırdı.Hal böyle iken, Urve gibi bir müşrikin, onların bu aşk halini takdirle karşılamasına rağmen, inanan bir insanın bu aşk ve vecdi göremeyip, olayı çok yoz bir mantıkla değerlendirmesi, büyük bir nasipsizlik olsa gerektir.Bu insanlık dışı tavırda, küfrün ve kafirin temel özelliklerinden birini daha görmekteyiz. Şöyle ki: Bu zihniyetteki insanların en büyük zevklerinden biri de, kişileri kendi öz vatanlarındaki hak ve hukuklarından, inanç ve ibadet hürriyetlerinden men etmek, yabancı ve köle muamelesi yapmaktır. Bu karakter dün böyle olduğu gibi, bugün de aynı şekilde devam etmektedir.