Bütün güzelliklerin kaynağı Allah’tır
Bütün güzellerin güzelliği Allah’tandır. Hal böyle olunca, O’ndan daha güzeli bulunur mu? Varlık âleminde O’ndan daha güzel, yüce, şerefli, büyük ve kemal sahibi yoktur. Zahirde görünen her güzel, iyiliğini O’ndan almıştır
09.11.2023 11:30:00
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş
İmam Gazali Hazretleri şöyle buyurdu:
İnsanın özünde öyle bir hakikat vardır ki, onu ancak Allah bilir. Keza kalpte, İlâhî nur adı verilen bir nokta vardır. Şu ayet-i kerime o noktaya işaret eder: "Allah tarafından, sinesi İslam için şerh edileni mi sordunuz? O, Rabbinden gelen nurla yoluna devam eder." (Zümer, 22).
İnsanın yaratılışında bulunan o nokta iledir ki, gücü yettiği kadar, rububiyet cemâlini idrak edebilir.
Bütün güzellerin güzelliği O'ndandır. Hal böyle olunca, O'ndan daha güzeli bulunur mu? Varlık âleminde O'ndan daha güzel, yüce, şerefli, büyük ve kemal sahibi yoktur. Zahirde görünen her güzel, iyiliğini O'ndan emanet almıştır.
Herkes yetiştiği kadar tad alır ve aldığı tada göre muhabbet ehli olur.
Sevgi babında erişilmesi gereken işler birkaç kısma ayrılır. Bir tanesi, hayale sığanlardır. Hayal âlemine sığarlar. Bir de hayale sığmayan bir varlık var ki, o da Zat-ı İlahidir. Hayâle sığmayanlar arasında, bir de cismi ve şekli olmayan şeyler var. Onlar da, ilim, kudret, kuvvet, irade vb. şeylerdir.
İnsan bir şahsa bakar, gözlerini yumduğu zaman onun şeklini hayâlinde bulur; sanki ona, açıktan bakar gibidir. Gözünü açınca, bakıp gördüğü hayalindeki şahıs olmasına rağmen, bir ayrılık bulur, bu ayrılık tabiatiyle, şekil ve endam ayrılığı değildir. Sadece, daha açıktan görmek ve daha belirli bir seçiştir. Bunun misali şöyledir: İnsan bir şahsı tanyeri ağarırken şöyle böyle görür. Bir de güneş ortalığı aydınlattıktan sonra görmesi var. Her iki halde de bakılan insan değişmiyor. Değişen tek şey var, o da birbirinden ayrı zamanlarda bakış ve durumun daha belirli hallere girmesidir. İşte arz ettiğimiz bu misali anladınsa, şimdi diyeceğimizi iyi dinle, anla:
Bu âlemde her şey, İlâhî âdet üzerine yürür, o âdetler bozulmaz.
Bir şeyin hatası, daha üstün hale geçmesine mani olur. Nefis, kötü halleri içinde devam edip durdukça, his ve hayâl âlemi ötesindeki manaları keşfedip anlayamaz. Bu kötü sıfatlar, nefis için âdeta bir göz kapağıdır. Bir göz, ne kadar kapağını aralarsa, göreceğini o kadar iyi görebilir. Bir nefis de, hatalardan ne kadar kurtulursa, öteleri o kadar iyi görebilir, gerçeği daha iyi keşfeder. Dolayısıyla, alacağı manevî lezzeti artar ve muhabbeti çoğalır.
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)
İnsanın özünde öyle bir hakikat vardır ki, onu ancak Allah bilir. Keza kalpte, İlâhî nur adı verilen bir nokta vardır. Şu ayet-i kerime o noktaya işaret eder: "Allah tarafından, sinesi İslam için şerh edileni mi sordunuz? O, Rabbinden gelen nurla yoluna devam eder." (Zümer, 22).
İnsanın yaratılışında bulunan o nokta iledir ki, gücü yettiği kadar, rububiyet cemâlini idrak edebilir.
Bütün güzellerin güzelliği O'ndandır. Hal böyle olunca, O'ndan daha güzeli bulunur mu? Varlık âleminde O'ndan daha güzel, yüce, şerefli, büyük ve kemal sahibi yoktur. Zahirde görünen her güzel, iyiliğini O'ndan emanet almıştır.
Herkes yetiştiği kadar tad alır ve aldığı tada göre muhabbet ehli olur.
Sevgi babında erişilmesi gereken işler birkaç kısma ayrılır. Bir tanesi, hayale sığanlardır. Hayal âlemine sığarlar. Bir de hayale sığmayan bir varlık var ki, o da Zat-ı İlahidir. Hayâle sığmayanlar arasında, bir de cismi ve şekli olmayan şeyler var. Onlar da, ilim, kudret, kuvvet, irade vb. şeylerdir.
İnsan bir şahsa bakar, gözlerini yumduğu zaman onun şeklini hayâlinde bulur; sanki ona, açıktan bakar gibidir. Gözünü açınca, bakıp gördüğü hayalindeki şahıs olmasına rağmen, bir ayrılık bulur, bu ayrılık tabiatiyle, şekil ve endam ayrılığı değildir. Sadece, daha açıktan görmek ve daha belirli bir seçiştir. Bunun misali şöyledir: İnsan bir şahsı tanyeri ağarırken şöyle böyle görür. Bir de güneş ortalığı aydınlattıktan sonra görmesi var. Her iki halde de bakılan insan değişmiyor. Değişen tek şey var, o da birbirinden ayrı zamanlarda bakış ve durumun daha belirli hallere girmesidir. İşte arz ettiğimiz bu misali anladınsa, şimdi diyeceğimizi iyi dinle, anla:
Bu âlemde her şey, İlâhî âdet üzerine yürür, o âdetler bozulmaz.
Bir şeyin hatası, daha üstün hale geçmesine mani olur. Nefis, kötü halleri içinde devam edip durdukça, his ve hayâl âlemi ötesindeki manaları keşfedip anlayamaz. Bu kötü sıfatlar, nefis için âdeta bir göz kapağıdır. Bir göz, ne kadar kapağını aralarsa, göreceğini o kadar iyi görebilir. Bir nefis de, hatalardan ne kadar kurtulursa, öteleri o kadar iyi görebilir, gerçeği daha iyi keşfeder. Dolayısıyla, alacağı manevî lezzeti artar ve muhabbeti çoğalır.
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)