Ortadoğu'nun jeostratejik konumunun ve mevcut konumun ileriye dönük vaadettiği açılımların yeniden masaya yatırıldığı zirvelerden biri daha Amerika Birleşik Devletleri inisiyatifinde gerçekleştiriliyor.
Gelişmemiş, az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeleri sömürerek gelişen ülkelerin G-8 rumuzuyla birlikte "Gelişmiş ülke''sıfatı altında birleşmeleri oldukça garip.
"Garip'' diyoruz çünkü; Almanya, İngiltere, Kanada, Japonya,İtalya, Fransa, Kanada, ABD ve Rusya'nın müdahil olduğu bu oluşumun tarihçesinden ziyade, sözkonusu ülkelerin siyasal ve ekonomik gelişim aşamalarına bakıldığında hepsinin de emperyal mücadelelerle beslendiklerini ve başta insan hakları alanında olmak üzere dünyanın değişik alanlarında insanlara zulümler uyguladıklarını görürsünüz.
Fransa'nın Kuzey Afrika'yı düne kadar sömürerek bölge insanını sefalete sürüklediği bilinen bir gerçek.
İngiltere'nin Ortadoğu'da petrol adına kendi kurduğu devletleri birbirine kırdırdığı gerçeği hafızalarımızda.
Japonya'nın kendi bölgesinde ve Güney Asya'da ideoloji ihracı adına tutuştuğu bölgesel güç mücadelesi unutulmadı.
Kanada'nın yerli halka yönelik başlattığı kıyımla Amerika'nın kuzeyinde yapay sınırlarla çevrelendiğini tüm dünya biliyor.
Almanya'nın faşist ülküyle girip çıktığı ülkeler ve estirdiği terör özür üzerine özür dilenmesine rağmen kolay silinmiyor.
İtalya'nın ikiyüzlü dış politikaları ile katıldığı uluslararası kuruluşlardaki tutumu ve Kuzey Afrika sömürgelerine yaptıkları dramatik boyutta.
Rusya'nın sosyalizmin zaferi adına girdiği ülkelerin bugünkü durumu ve Çeçenler'e günümüzde halen uygulamakta olduğu soğuk şiddet bitmiş değil.
ABD'nin global eksende estirdiği terör ise hepimizin malumu.
Şimdi "Gelişmiş'' ve "Demokratik'' ülke kategorisine sokulan bu ülkeler, Ortadoğu başta olmak üzere Kafkaslar'dan Balkanlar'a; Asya'nın eteklerinden Hint Okyanusu sahillerini kadar bölge insanına huzur ve barış götürmeyi planlıyorlar.
Tabi kim bunu yutar ve balıklama atlar ise bu projede pay sahibi olacak.
Ekonomik ve siyasal beklentiler başta olmak üzere kültürel ve sosyal açılımlar kanalıyla İslam ülkelerine demokrasi aşılamak(!) isteyen emperyalist ülkelerin hangi amaçla ve ne maksatla yanıp tutuştuklarını tüm dünya biliyor.
Afganistan'ın garip bir şekilde işgali ve Irak'ın illegal şekilde parçalanması ile yüzyüze kalan dünya kamuoyu artık eskisi gibi tepkisiz değil.
Küresel işgale kamuoyu kaynaklı küresel protesto veren insanların konuya duyarsız kalmadıkları bir gerçek.
Bu durumu o ülke liderlerinin de görüp analiz etmeleri gerekiyor.
Ortadoğu'da bölgesel yalanlar arttıkça bölgesel kapışma ve bölgesel şiddet eksik olmayacak.
Bu karmaşaya önayak olan sözde gelişmiş ve demokratik ülkelerin hayalleri asla bitmeyecek.
Gelişmemiş, az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeleri sömürerek gelişen ülkelerin G-8 rumuzuyla birlikte "Gelişmiş ülke''sıfatı altında birleşmeleri oldukça garip.
"Garip'' diyoruz çünkü; Almanya, İngiltere, Kanada, Japonya,İtalya, Fransa, Kanada, ABD ve Rusya'nın müdahil olduğu bu oluşumun tarihçesinden ziyade, sözkonusu ülkelerin siyasal ve ekonomik gelişim aşamalarına bakıldığında hepsinin de emperyal mücadelelerle beslendiklerini ve başta insan hakları alanında olmak üzere dünyanın değişik alanlarında insanlara zulümler uyguladıklarını görürsünüz.
Fransa'nın Kuzey Afrika'yı düne kadar sömürerek bölge insanını sefalete sürüklediği bilinen bir gerçek.
İngiltere'nin Ortadoğu'da petrol adına kendi kurduğu devletleri birbirine kırdırdığı gerçeği hafızalarımızda.
Japonya'nın kendi bölgesinde ve Güney Asya'da ideoloji ihracı adına tutuştuğu bölgesel güç mücadelesi unutulmadı.
Kanada'nın yerli halka yönelik başlattığı kıyımla Amerika'nın kuzeyinde yapay sınırlarla çevrelendiğini tüm dünya biliyor.
Almanya'nın faşist ülküyle girip çıktığı ülkeler ve estirdiği terör özür üzerine özür dilenmesine rağmen kolay silinmiyor.
İtalya'nın ikiyüzlü dış politikaları ile katıldığı uluslararası kuruluşlardaki tutumu ve Kuzey Afrika sömürgelerine yaptıkları dramatik boyutta.
Rusya'nın sosyalizmin zaferi adına girdiği ülkelerin bugünkü durumu ve Çeçenler'e günümüzde halen uygulamakta olduğu soğuk şiddet bitmiş değil.
ABD'nin global eksende estirdiği terör ise hepimizin malumu.
Şimdi "Gelişmiş'' ve "Demokratik'' ülke kategorisine sokulan bu ülkeler, Ortadoğu başta olmak üzere Kafkaslar'dan Balkanlar'a; Asya'nın eteklerinden Hint Okyanusu sahillerini kadar bölge insanına huzur ve barış götürmeyi planlıyorlar.
Tabi kim bunu yutar ve balıklama atlar ise bu projede pay sahibi olacak.
Ekonomik ve siyasal beklentiler başta olmak üzere kültürel ve sosyal açılımlar kanalıyla İslam ülkelerine demokrasi aşılamak(!) isteyen emperyalist ülkelerin hangi amaçla ve ne maksatla yanıp tutuştuklarını tüm dünya biliyor.
Afganistan'ın garip bir şekilde işgali ve Irak'ın illegal şekilde parçalanması ile yüzyüze kalan dünya kamuoyu artık eskisi gibi tepkisiz değil.
Küresel işgale kamuoyu kaynaklı küresel protesto veren insanların konuya duyarsız kalmadıkları bir gerçek.
Bu durumu o ülke liderlerinin de görüp analiz etmeleri gerekiyor.
Ortadoğu'da bölgesel yalanlar arttıkça bölgesel kapışma ve bölgesel şiddet eksik olmayacak.
Bu karmaşaya önayak olan sözde gelişmiş ve demokratik ülkelerin hayalleri asla bitmeyecek.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005