İsrail ordusu bir giriyor,bir çıkıyor Filistin topraklarına.
Basbakan Ariel Şaron anlaşılmaz inat ve tutumunu sürdürürken Dışişleri Bakanı Peres de sözde barışta katalizör görevini üstlenmiş görünüyor.
Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği nezdindeki mekik diplomasi temsilcilerinin artık bir fonksiyonu bulunmuyor Ortadoğu'da. Yakın bölgelerde ve komşu ülkelerde İsrail-Filistin barışı için zirve diplomasiler de devam ediyor ancak bu çabalar da er ya da geç etkisini yitiriyor.
Atılan adımlar ne kadar zayıf olursa İsrailin misilleme nitelikli saldırıları da o derece şiddetli oluyor. İsrail askerleri bölgede dün de işbaşındaydı.
Filistin lideri Yaser Arafat, İsrail'in Batı Şeria'daki Nablus kentinde yürüttüğü operasyonu kınadı.
Arafat "Nablus'ta olup bitenler, karşısında sessiz kalınamayacak bir suç. BM ve Güvenlik Konseyi, durum daha da berbat olmadan müdahale etmeli " dedi. Arafat, Filistinliler'in Gazze'ye sürgüne gönderilmesini de " Filistin halkına karşı işlenmiş cinayetlerden biri " olarak niteliyor. İsrail ordusu, perşembe gecesi zırhlılar ve tankların eşliğinde Nablus'a girmişti.
Askerler, kentin eski bölümünde Filistinli eylemci avını sürdürüyor.
Yaser Arafat hemen hemen her İsrail saldırı ve baskınından sonra uluslararası kurum ve kuruluşlara çağrıda bulunuyor ancak dışarıdan Filistin'deki kanlı olaylara seyirci kalan bu kuruluşlar akıl almaz değerlendirmelerde bulunmaktan da geri kalmıyorlar. Bunun son örneğini yine Birleşmiş Milletler' in Cenin raporunda gördük.
Raporda Hem İsrail hem de mazlum Flistin halkı aynı kefeye konmuş,üstüne üslük bölgedeki şiddetten her iki kesim de sorumlu tutulmuştu.
Başta ABD'nin müdahaleleri olmak üzere hizip kararların engellemelerine sıkça rastlamakta olduğumuz Güvenlik Konseyi'nin kararları da ta İsrail Devleti'nin kurulduğu 1948'li yıllardan bu yana etkili kararlar almaktan uzak bir durum ve trend çiziyor.
Recep GÜRBÜZ
Basbakan Ariel Şaron anlaşılmaz inat ve tutumunu sürdürürken Dışişleri Bakanı Peres de sözde barışta katalizör görevini üstlenmiş görünüyor.
Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği nezdindeki mekik diplomasi temsilcilerinin artık bir fonksiyonu bulunmuyor Ortadoğu'da. Yakın bölgelerde ve komşu ülkelerde İsrail-Filistin barışı için zirve diplomasiler de devam ediyor ancak bu çabalar da er ya da geç etkisini yitiriyor.
Atılan adımlar ne kadar zayıf olursa İsrailin misilleme nitelikli saldırıları da o derece şiddetli oluyor. İsrail askerleri bölgede dün de işbaşındaydı.
Filistin lideri Yaser Arafat, İsrail'in Batı Şeria'daki Nablus kentinde yürüttüğü operasyonu kınadı.
Arafat "Nablus'ta olup bitenler, karşısında sessiz kalınamayacak bir suç. BM ve Güvenlik Konseyi, durum daha da berbat olmadan müdahale etmeli " dedi. Arafat, Filistinliler'in Gazze'ye sürgüne gönderilmesini de " Filistin halkına karşı işlenmiş cinayetlerden biri " olarak niteliyor. İsrail ordusu, perşembe gecesi zırhlılar ve tankların eşliğinde Nablus'a girmişti.
Askerler, kentin eski bölümünde Filistinli eylemci avını sürdürüyor.
Yaser Arafat hemen hemen her İsrail saldırı ve baskınından sonra uluslararası kurum ve kuruluşlara çağrıda bulunuyor ancak dışarıdan Filistin'deki kanlı olaylara seyirci kalan bu kuruluşlar akıl almaz değerlendirmelerde bulunmaktan da geri kalmıyorlar. Bunun son örneğini yine Birleşmiş Milletler' in Cenin raporunda gördük.
Raporda Hem İsrail hem de mazlum Flistin halkı aynı kefeye konmuş,üstüne üslük bölgedeki şiddetten her iki kesim de sorumlu tutulmuştu.
Başta ABD'nin müdahaleleri olmak üzere hizip kararların engellemelerine sıkça rastlamakta olduğumuz Güvenlik Konseyi'nin kararları da ta İsrail Devleti'nin kurulduğu 1948'li yıllardan bu yana etkili kararlar almaktan uzak bir durum ve trend çiziyor.
Recep GÜRBÜZ