Vay o cimrilerin haline!
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: “Allah’ın kendi faziletinden onlara bağışlamış olduğu malda cimrice davrananlar, kendi hesaplarına iyi davrandıklarını sanmasınlar, tersine bu tutum kendileri için kötüdür. Cimrilik ile yanlarında alıkoydukları mal (zekât) Kıyamet Günü halka olup boyunlarına geçirilecektir”
18.02.2024 09:12:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
İmam Gazali Hazretleri şöyle anlatıyor:
Bir gün Tabiin'den bir grup Ebû Sinan'i ziyaret etmeye giderler. İçeri girip yanına oturunca Ebû Sinan misafirlerine, "Hep birlikte kalkalım da, kardeşi ölen bir komşumuz var, onu taziye edelim" der.
Bundan sonrasını, gurupta bulunan Muhammed ibn-i Yusuf el-Feryabî şöyle anlatıyor:
Birlikte kalktık, o adamın evine vardık, onu hüngür hüngür ağlarken ve bitkin bir vaziyette bulduk, acısını hafifletecek ve kendisini teselli edecek sözler söylemeye başladık fakat o hiç teselli ve taziye sözlerine kulak asmıyordu.
Ona, "Ölümün kaçınılmaz bir yolculuk olduğunu bilmiyor musun?" dedik.
Bize, "Tabii biliyorum ama ben kardeşimin gece gündüz çektiği azaba ağlıyorum" diye cevap verdi.
Ona, "Allah (c.c.) sana gaybı mı bildirdi ki, böyle söylüyorsun?" dedik, bize şu cevabı verdi: "Hayır fakat kardeşimi gömüp kabrini toprakla doldurunca, herkes mezarlıktan ayrıldıktan sonra ben kabrin başına oturdum. O sırada içerden bir ses geldi, şöyle diyordu: 'Eyvah, beni tek başıma azap ile baş başa koyup gittiler, oysaki ben namazımı kılar ve orucumu tutardım.' Kardeşimin bu feryadı beni ağlattı ve 'Durumu nasıldır?' diye görmek için kabrini kazmaya başladım, bir de ne göreyim, içerde ateş yanıyor ve kardeşimin boynuna da ateşten bir halka geçirilmiş. Kardeşlik şefkatime yenilerek boynundan halkayı çıkarayım diye elimi uzattım, parmaklarım ve avucum yandı."
Muhammed ibn-i Yûsuf el-Feryabi anlatmaya devam ediyor:
Adam yorganın altında sakladığı elini çıkardı, yanık karası olduğunu gördük.
Arkasından sözlerine devam etti: "Durumu böyle gördükten sonra üzerini yeniden toprak ile örterek mezarlıktan ayrıldım. Kardeşimin haline nasıl ağlamayayım, onun acısını nasıl unutayım?"
Adama, "Kardeşin dünyada iken ne kötülük ederdi?" diye sorduk.
Bize, "Malının zekâtını vermezdi" diye cevap verdi.
O zaman hepimiz, "Bu durum Allah'ın şu ayet-i kerimesinin doğruluğunu ortaya koyuyor" dedik.
Allah (c.c.) söyle buyuruyor: "Allah'ın kendi faziletinden onlara bağışlamış olduğu malda cimrice davrananlar, kendi hesaplarına iyi davrandıklarını sanmasınlar, tersine bu tutum kendileri için kötüdür. Cimrilik ile yanlarında alıkoydukları mal (zekât) Kıyamet Günü halka olup boyunlarına geçirilecektir." (Âl-i İmrân, 180).
Demek ki, kardeşinin azabı Kıyamet gününe bırakılmayarak öne alınmış ve kabirde uygulamaya konmuştur.
Muhammed ibn-i Yûsuf sözlerine söyle devam ediyor:
Bir müddet sonra hep birlikte adamın yanından ayrılarak Peygamberimizin (s.a.v.) arkadaşlarından biri olan Ebû Zerr'in (r.a.) yanına vardık, adamın başından geçenleri ona anlattık ve ona, "Yahudiler ve Hıristiyanlar ölünce onların kabirlerinde neden böyle bir durum görülmüyor?" diye sorduk.
Bize, "Onların cehennemlik olduğu kesindir fakat Allah (c.c.) size mü'minlerin böylesine durumlarını, ibret alasınız, diye gösteriyor" diye cevap verdi.
(Mukaşefetü'l-Kuküb'den…)
Bir gün Tabiin'den bir grup Ebû Sinan'i ziyaret etmeye giderler. İçeri girip yanına oturunca Ebû Sinan misafirlerine, "Hep birlikte kalkalım da, kardeşi ölen bir komşumuz var, onu taziye edelim" der.
Bundan sonrasını, gurupta bulunan Muhammed ibn-i Yusuf el-Feryabî şöyle anlatıyor:
Birlikte kalktık, o adamın evine vardık, onu hüngür hüngür ağlarken ve bitkin bir vaziyette bulduk, acısını hafifletecek ve kendisini teselli edecek sözler söylemeye başladık fakat o hiç teselli ve taziye sözlerine kulak asmıyordu.
Ona, "Ölümün kaçınılmaz bir yolculuk olduğunu bilmiyor musun?" dedik.
Bize, "Tabii biliyorum ama ben kardeşimin gece gündüz çektiği azaba ağlıyorum" diye cevap verdi.
Ona, "Allah (c.c.) sana gaybı mı bildirdi ki, böyle söylüyorsun?" dedik, bize şu cevabı verdi: "Hayır fakat kardeşimi gömüp kabrini toprakla doldurunca, herkes mezarlıktan ayrıldıktan sonra ben kabrin başına oturdum. O sırada içerden bir ses geldi, şöyle diyordu: 'Eyvah, beni tek başıma azap ile baş başa koyup gittiler, oysaki ben namazımı kılar ve orucumu tutardım.' Kardeşimin bu feryadı beni ağlattı ve 'Durumu nasıldır?' diye görmek için kabrini kazmaya başladım, bir de ne göreyim, içerde ateş yanıyor ve kardeşimin boynuna da ateşten bir halka geçirilmiş. Kardeşlik şefkatime yenilerek boynundan halkayı çıkarayım diye elimi uzattım, parmaklarım ve avucum yandı."
Muhammed ibn-i Yûsuf el-Feryabi anlatmaya devam ediyor:
Adam yorganın altında sakladığı elini çıkardı, yanık karası olduğunu gördük.
Arkasından sözlerine devam etti: "Durumu böyle gördükten sonra üzerini yeniden toprak ile örterek mezarlıktan ayrıldım. Kardeşimin haline nasıl ağlamayayım, onun acısını nasıl unutayım?"
Adama, "Kardeşin dünyada iken ne kötülük ederdi?" diye sorduk.
Bize, "Malının zekâtını vermezdi" diye cevap verdi.
O zaman hepimiz, "Bu durum Allah'ın şu ayet-i kerimesinin doğruluğunu ortaya koyuyor" dedik.
Allah (c.c.) söyle buyuruyor: "Allah'ın kendi faziletinden onlara bağışlamış olduğu malda cimrice davrananlar, kendi hesaplarına iyi davrandıklarını sanmasınlar, tersine bu tutum kendileri için kötüdür. Cimrilik ile yanlarında alıkoydukları mal (zekât) Kıyamet Günü halka olup boyunlarına geçirilecektir." (Âl-i İmrân, 180).
Demek ki, kardeşinin azabı Kıyamet gününe bırakılmayarak öne alınmış ve kabirde uygulamaya konmuştur.
Muhammed ibn-i Yûsuf sözlerine söyle devam ediyor:
Bir müddet sonra hep birlikte adamın yanından ayrılarak Peygamberimizin (s.a.v.) arkadaşlarından biri olan Ebû Zerr'in (r.a.) yanına vardık, adamın başından geçenleri ona anlattık ve ona, "Yahudiler ve Hıristiyanlar ölünce onların kabirlerinde neden böyle bir durum görülmüyor?" diye sorduk.
Bize, "Onların cehennemlik olduğu kesindir fakat Allah (c.c.) size mü'minlerin böylesine durumlarını, ibret alasınız, diye gösteriyor" diye cevap verdi.
(Mukaşefetü'l-Kuküb'den…)