Onların yüzü güneş gibi parlar
Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Mü’min kul, âhirete yönelince, Allah Teâlâ ona melekler gönderir. Onların yüzü güneş gibi parlar. Üzerleri kokulu olup, beyazlara bürünmüşlerdir. Gelip karşısına otururlar. Ruhunu teslim ettikten sonra yerle gök arasında ve semada bulunan bütün melekler, o mü’min kul için bağış talebinde bulunurlar”
19.12.2023 09:07:00
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş
İmam Gazali Hazretleri şöyle anlatıyor:
Bera b. Azib tarafından rivayet edilen şu hadis-i şerif önemlidir:
Peygamber Efendimizle birlikte, Ensar'dan ölen birinin namazını kılmaya gittik. Namazı müteakip, Peygamber Efendimiz kabrin başında oturdu. Başı eğikti. Bu arada üç defa şu duayı okudu: "Allah'ım kabir azabından Sana sığınırım." Sonra devam etti:
"Mü'min kul, ahirete yönelince, Allah Teâlâ ona birtakım melekleri gönderir. Onların yüzü güneş gibi parlar. Üzerleri kokulu olup, beyazlara bürünmüşlerdir. Gelip karşısına otururlar. Ruhunu teslim ettikten sonra yerle gök arasında ve semada bulunan bütün melekler, o mü'min kul için bağış talebinde bulunurlar. Sonra sema kapıları açılır. Bu kapılar arasında, hiçbir kapı yoktur ki, o mü'min kulun bütün ruhu ile girmek istemediği olsun. O kadar ki, hoşuna gider. Ruhu ile o kapıların birinden içeri alınınca, Cenab-ı Hakk'a, kimliği meçhul bir ses şöyle niyaz eder: 'Ya Rabbi falan kulun geldi.' Cenab-ı Kibriya şöyle hitap eder: Onu yerine götürünüz. Onun için hazırladığım iyilikleri gösteriniz. Çünkü ona şöyle bir vaatte bulunmuştum: 'Sizi ondan -topraktan- yarattık. Ona iade edeceğiz. İkinci defa yine ondan çıkaracağız.' (Taha, 55).
Bundan sonra kabrine döner.
Kendisi için emir alıp yüce katlara dönen meleklerin ayak seslerini duyar, yanına gelir ve şöyle sorarlar: 'Rabbin kim, dinin ne? Peygamberin kim?' O da şu cevabı verir: 'Rabbim Allah. Dinim İslâm. Peygamberim Muhammed (s.a.v.).' Bundan sonra o mü'min meyyiti şiddetli bir şekilde yere vururlar. Bu, meyyitin başına gelen en son fitnedir. Meyyitin bu doğru cevabı üzerine gizli bir ses şöyle der: 'Doğru söyledin.'
Bu kulun hali, şu ayet-i kerimenin derin manasında saklıdır: 'Allah o iman edenleri, dünya hayatında ve ahirette tam söz üzerine sabit kıldı.' (İbrahim, 27).
Sonra o mü'minin yanına güzel yüzlü, hoş kokulu biri gelir. Hoş giyimi vardır. Şöyle der: 'Rabbimden sana rahmet müjdesi getirdim. İçinde ebedî nimetlerin bulunduğu Cennet müjdesi sana.' Bu müjdeli habere hayran olur ve şöyle der: 'Sen kimsin, bana böyle güzel bir haber getirdin, hayırlı müjde verdin?' Müjdeci şöyle der: 'Ben senin dünyada yaptığın iyi amelinim. Senin için yalnız iyilik biliyorum. Allah'ın taatına koşar giderdin. İsyan işine tembel davranırdın. Allah sana hayır ihsan eylesin.'
Bundan sonra meleklere şöyle bir emir gelir: 'Onun için Cennet yataklarından bir yatak serin. Yattığı yerden Cennete bir pencere açın.' Haliyle ona bir Cennet yatağı serilir ve Cennete bakan bir pencere açılır. O mü'min, bu nimetler içinde şu duayı yapar: 'Allah'ım, kıyametin olmasını çabuklaştır. Ehlime, benim için olanlara kavuşayım.'
Yukarıda geçen hal, bir mü'minin halidir."
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den…)
Bera b. Azib tarafından rivayet edilen şu hadis-i şerif önemlidir:
Peygamber Efendimizle birlikte, Ensar'dan ölen birinin namazını kılmaya gittik. Namazı müteakip, Peygamber Efendimiz kabrin başında oturdu. Başı eğikti. Bu arada üç defa şu duayı okudu: "Allah'ım kabir azabından Sana sığınırım." Sonra devam etti:
"Mü'min kul, ahirete yönelince, Allah Teâlâ ona birtakım melekleri gönderir. Onların yüzü güneş gibi parlar. Üzerleri kokulu olup, beyazlara bürünmüşlerdir. Gelip karşısına otururlar. Ruhunu teslim ettikten sonra yerle gök arasında ve semada bulunan bütün melekler, o mü'min kul için bağış talebinde bulunurlar. Sonra sema kapıları açılır. Bu kapılar arasında, hiçbir kapı yoktur ki, o mü'min kulun bütün ruhu ile girmek istemediği olsun. O kadar ki, hoşuna gider. Ruhu ile o kapıların birinden içeri alınınca, Cenab-ı Hakk'a, kimliği meçhul bir ses şöyle niyaz eder: 'Ya Rabbi falan kulun geldi.' Cenab-ı Kibriya şöyle hitap eder: Onu yerine götürünüz. Onun için hazırladığım iyilikleri gösteriniz. Çünkü ona şöyle bir vaatte bulunmuştum: 'Sizi ondan -topraktan- yarattık. Ona iade edeceğiz. İkinci defa yine ondan çıkaracağız.' (Taha, 55).
Bundan sonra kabrine döner.
Kendisi için emir alıp yüce katlara dönen meleklerin ayak seslerini duyar, yanına gelir ve şöyle sorarlar: 'Rabbin kim, dinin ne? Peygamberin kim?' O da şu cevabı verir: 'Rabbim Allah. Dinim İslâm. Peygamberim Muhammed (s.a.v.).' Bundan sonra o mü'min meyyiti şiddetli bir şekilde yere vururlar. Bu, meyyitin başına gelen en son fitnedir. Meyyitin bu doğru cevabı üzerine gizli bir ses şöyle der: 'Doğru söyledin.'
Bu kulun hali, şu ayet-i kerimenin derin manasında saklıdır: 'Allah o iman edenleri, dünya hayatında ve ahirette tam söz üzerine sabit kıldı.' (İbrahim, 27).
Sonra o mü'minin yanına güzel yüzlü, hoş kokulu biri gelir. Hoş giyimi vardır. Şöyle der: 'Rabbimden sana rahmet müjdesi getirdim. İçinde ebedî nimetlerin bulunduğu Cennet müjdesi sana.' Bu müjdeli habere hayran olur ve şöyle der: 'Sen kimsin, bana böyle güzel bir haber getirdin, hayırlı müjde verdin?' Müjdeci şöyle der: 'Ben senin dünyada yaptığın iyi amelinim. Senin için yalnız iyilik biliyorum. Allah'ın taatına koşar giderdin. İsyan işine tembel davranırdın. Allah sana hayır ihsan eylesin.'
Bundan sonra meleklere şöyle bir emir gelir: 'Onun için Cennet yataklarından bir yatak serin. Yattığı yerden Cennete bir pencere açın.' Haliyle ona bir Cennet yatağı serilir ve Cennete bakan bir pencere açılır. O mü'min, bu nimetler içinde şu duayı yapar: 'Allah'ım, kıyametin olmasını çabuklaştır. Ehlime, benim için olanlara kavuşayım.'
Yukarıda geçen hal, bir mü'minin halidir."
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den…)