Kim yücelikte onlarla yarışabilir?
Haber Merkezi
"Muhammed, İmam Ebû Ca'fer es-Sâni; ilimde, takvada, zühd ve cömertlikte babasının yolunu izliyordu... el-Murtaza ve el-Kâni lakaplarıyla anılıyordu."
Şeyh Kemâluddin Muhammed b. Talha eş-Şafiî (öl. 652) onun hakkında şunları söylemiştir:
"Yaşı küçük olmakla birlikte değeri yüksek ve şanı yüceydi... Ebû Ca'fer Muhammed el-Cevad'ın menkıbeleri o kadar çoktur ki, soylu atlar bile onun fazilet meydanında yarışamaz.
Ne var ki, ecel onları göstermesine mühlet vermedi, İlâhî takdir dünyada az bir süre kalmasına hükmetti. Bu, O'nun hükmüdür ve böyle öngörmüştür.
Evet, dünyada az bir süre kaldı. Uzun geceler ve günler yaşamadı; ama yüce Allah, nurlu menkıbelerinin tazim doğularında parlamasını, haberlerinin fazilet ve kerem mi'raclarına yükselmesini diledi."
Sonra, Halife Me'mun'un, onun faziletini ve yüceliğini kabul etmesini sağlayan bir menkıbesine yer vermiştir.
Ali b. İsâ el-Erbilî (öl. 693) onun hakkında şu sözleri söylemiştir:
"el-Cevad, her hâl ve hareketiyle Cevad'dır (bağışlayan ve soyludur). Dil bilgininin, 'Cevad kelimesi, soylu anlamına gelen cevdeh mastarından türemiştir' şeklindeki sözü onun için geçerlidir.
Soyunun temizliğiyle, doğumunun paklığıyla insanlara üstünlük sağlamıştır. Yüceliğin zirvesine çıkmıştır. Ki hiç kimse oraya ulaşma başarısı göstermediği gibi, ulaşacak gibi de değildir.
Ululuğu mertebelerin ötesindedir. Yüksek mekânı, yıldızları aşar. Onun makamı bütün makamlara yukarıdan bakar. Yolcular uzaktan bir ateş gördüklerinde, 'Keşke onun ateşi olsa!' derlerdi. Ona galip gelecek bir ateş olmaz.
Onun yüceliklere doğru bir yükselişi vardır. Şerefe yönelik gidişi vardır. Efendilikte mübalağa ve fazlalık onundur. Feleklerin üzerinde yüceliği ve yüksekliği vardır. Her türlü alçaklıktan, rezillikten uzaktır. Her türlü fazilete de yakındır.
Duygularından kerem sızmaktadır. Her tarafından ululuk damlamaktadır. Ondan, oğullarından ve geçmişlerinden hoşgörü haberleri rivâyet edilmektedir. Ona dost olmaya çalışana ne mutlu! Ona karşı çıkma eğiliminde olana da yazıklar olsun!
Ululuk, yücelik ve övünç ganimetleri paylaştırıldığı zaman, bunların en süzülmüşleri, en berrak olanları ona düşer. Yiğitlik binek olduğu zaman, en yukarıya, zirveye o kurulur.
Cömertlik ve bahşetmede yağmurla rekabet eder, cesaret ve izzet-i nefiste arslanla yarışır, öne geçtiğinde hoşnut olunan ve güzel bir tavır sergiler.
Saygıdeğer ataları ve evlâtları (üzerlerine selâm olsun) sayıldığı zaman, parlak inciler onu saymaya dizilir. Üstün ahlâkın bütün güzelliklerini hareket ve duruşlarında sergiliyordu. Türlü yücelikleri kendinde toplamıştı. Önceki ataları ve sonraki evlâtları da öyle.
O hâlde, onun babası gibi babası veya dedesi gibi dedesi olan biri var mı?
O, onların ululuklarına, onlar da onun ululuklarına ortaktır. Onlar yoksulların ve düşkünlerin avuçlarını kendi kâselerinden doldurdukları gibi, o da öyle yapardı.
Hidayet yolları onlarla aydınlandı, alçaklıklardan yüceliklere onlar aracılığıyla tırmanıldı. Yarın onlara yönelik sevgi sayesinde kurtuluşa ve başarıya ermek umulur. Onlar ma'ruf/iyilik ehli ve fazilet sahibidirler.
Her övgü, mutlaka hak ettiklerinden daha azdır. Her üstün ahlâk, onların üstün ahlâklarından alınmıştır. Her hayır sıfatı, onların değerli varlıklarında ve damarlarında yaratılmıştır. Cennet onların visalinde, Cehennem onların firâkındadır. (Onların vuslatı Cennet'tir, firakı ise Cehennem'dir).
Bu sıfatlar onların hepsi için geçerli olduğu gibi, teki için de geçerlidir. Onlardan gâib olan için de, hazır olan için de söz konusudur. Baba olanına da, evlât olanına da bu sıfatlar sürekli inmektedir.
Onları sevmek, vazgeçilmez bir farzdır. Devletleri sonsuza kadar bâkidir. Liderliklerinin revaçta olduğu pazar, her zaman işlektir.
Onları sevenler, her zaman mutluluktan tebessüm ederler. Muhammed (s.a.a.) gibi birinin dedeleri, Ali (a.s.) gibi birinin babaları ve Fâtıma (a.s.) gibi birinin de anneleri olması, şeref olarak onlara yeter.
O hâlde, kim övünçte onlarla rekabet edebilir? Kim yücelikte onlarla yarışabilir?
Bütün hedeflere herkesten önce vardılar. Bütün liderlik ve efendilik mertebelerini daha sonra katılanlardan güvenli bir şekilde ihraz ettiler. Bu, hakka'l-yakîn, hatta ayne'l-yakîndir.
Bütün insanlar onların aileleri konumundadırlar. Kölelik bağıyla onlara mensupturlar.
Üstün meziyetler onlardan alındı, övünçler onlardan öğrenildi, öncekiler ve sonrakiler onların şerefiyle şereflendi.
Onların sıfatlarını ne kadar anlatsam da saçmalamış, faydasız bir şey getirmiş olmam. Onların üstün meziyetlerini sınırlandırmak istesem, Süreyya bana şöyle seslenir: 'Süreyya nerde, ona uzanan el nerde!' Öncekilerin ve sonrakilerin âciz oldukları üstünlükleri sınırlandırmak ne mümkün?!" (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Muhammed Taki eserinden)