İsimlerin manaları ve türeyişleri -2-
Haber Merkezi
Yüce Allah da kullarına insanların aralarında kullandıkları kelimelerle hitap eder. Onların anladıkları şeyleri söyler ki, bir şeyi zâyi ettiklerinde bu, onların aleyhine bir kanıt olsun.
Nitekim insanlar arasında herhangi bir adama köpek, eşek, öküz, şeker, acı ve aslan gibi isimler verilir. Bütün bunlar adamın değişik hallerine dayalı olarak yapılan nitelemelerdir ve esas anlamları esas alınarak konulmamışlardır. Çünkü insan, aslan ve köpek değildir. Bunu anla! Allah sana merhamet etsin.
Allah-u Teala da bilen olarak isimlendirilir; ancak bu, eşyanın bilinmesine yardımcı olan sonradan olma bilgi değildir. Kulların niteliği olan sonradan olma bilgi ile karşılaşılan İlâhî emirlerin korunması, yarattığı varlıkların üzerinde tefekkür edilmesi, gelip geçmiş toplumların bozguncu özelliklerinin bilinmesi gerçekleştirilir.
Eğer böyle bir bilgiye sahip olunmazsa veya bir an için bu bilgi kaybolursa kişi, cahil ve zayıf olur. İşte yüce Allah'ın bilgisi bu tür bir bilgi değildir.
Nitekim kullar arasında sonradan olma bilgiye sahip olma anlamında âlim olarak isimlendirilen kimseler, bu bilgiye sahip olmadıkları zamanlarda cahildiler. Eğer varlıkları bilme nitelikleri ortadan kalkarsa tekrar cahil olurlar.
Allah bilen olarak isimlendirilmiştir; çünkü O'nun herhangi bir şeyi bilmemesi söz konusu değildir. Böylece, yaratan ve yaratılan âlim isminde birleşmişlerdir; ancak, gördüğünüz gibi, kastedilen anlam farklıdır.
Rabbimiz, işiten olarak da isimlendirilir; ama sesleri işitmesine veya görmesine yardımcı olan bir kulak deliğine sahip olduğu ve bununla göremediği anlamına gelmez. Fakat biz kullar sahip olduğumuz kulak deliğiyle sesleri işitebiliriz ama onun aracılığıyla varlıkları göremeyiz.
Allah, bize, hiçbir sesin kendisinden gizli kalmadığını haber vermiştir ama bizim kendimizi bu bağlamda isimlendirdiğimiz anlamda değil. İşitme ismi ile de bir noktada buluştuk; ancak, bu isim bizim açımızdan farklı, Rabbimiz açısından farklı bir anlam ifade etmektedir.
Aynı şekilde Allah'ın görmesi de göz deliği yardımıyla gerçekleşen bir olgu değildir. Fakat bizler, göz delikleri aracılığıyla görürüz ve bu organdan başka maksatlar için yararlanamayız.
Buna karşılık, Allah görür ve görülen hiçbir şey O'nun bilgisinin kapsamının dışına çıkamaz. Bu bağlamda isim noktasında birleştik ama anlam hususunda farklılaştık.
'Allah kâimdir' ama dikilmek ve bacakların üzerinde dik durmak anlamında değil. Bu varlıklar açısından geçerli olan bir dik duruş, kâim oluş şeklidir. Allah, koruyup gözeten anlamında kâimdir. Bir adamın, falan kişi bizim işlerimizi yürütüp gözetmekten sorumludur demesi anlamında.
Allah, her nefsin kazanıp edindiğinin üzerinde koruyucu, gözeticidir. Ayrıca, insanların konuşmalarında 'kâim' sözcüğü, bâki, kalıcı anlamına da gelir. Ayrıca, bu sözcük, yeterlilik, liderlik anlamını da ifade eder.
Bir adama, 'Falan oğullarının liderliğini yap. Onları yönet' demen gibi. Biz insanlar açısından kâim, ayaklarının üzerinde dikilmiş demektir. Dolayısıyla, ismen ortak bir noktada buluşmakla beraber anlam esasında (temelinde) buluşmadık.
Allah'ın latif oluşu, azlık, incelik ve küçüklük anlamına gelmez. Tam tersine, varlıkların içine nüfuz edicilik ve kavranmasının, algılanmasının imkânsızlığını ifade eder. Bir adama, 'Bu iş bana latif geldi' ve 'Falan adam düşünce tarzı ve sözü itibariyle latiftir' dediğin zaman bu sana şunu anlatıyor ki, akıl bu işte şaşkın haldedir, maksadını kavrayamayacak durumdadır ve iş zihinsel olarak tasavvur edilemeyecek kadar derin ve incedir.
Allah Tebareke ve Teala'nın latifliği de öyle. O, bir sınırla sınırlandırılmaktan, bir nitelikle mahdut hale getirilmekten münezzehtir. Biz insanların latifliği ise küçüklük, incelik ve azlık anlamını ifade eder. İsmimiz aynı olmakla beraber, bu ismin işaret ettiği anlam, bizim açımızdan ayrı, Allah açısından da ayrıdır.
Her şeyden haberdar olmak, habîr: Hiçbir şeyin gizli kalmaması, hiçbir şeyin gözden kaçmaması demektir. Ama Allah'ın her şeyden haberdar olması deneyim ve varlıklardan ibret çıkarmak sonucu oluşan bir nitelik değildir.
Çünkü deneyim ve ibret alma sonucu oluşan ilim, bu iki olgunun bulunmadığı durumlarda ortadan kalkar. Deneyim ve ibret alma sonucu bilen kimse, bundan önce cahil kimsedir. Allah ise her zaman yarattıklarından haberdardır.
İnsanlardan haberdar olanlar ise, bilgi edinerek cehaletten kurtulmak sûretiyle bu niteliğe kavuşurlar. Bu hususta da isim aynı olmakla beraber, anlam, bizimle Allah açısından farklılık arz etmektedir.
Allah'ın zâhir oluşu ise, bütün varlıkların üzerinde onların üstüne binmiş, üstlerinde oturmuş, tepelerine kurulmuş anlamına gelmez. Bilâkis, varlıkları kahredici gücüyle kontrol etmesi, onlara galip olması, onlar üzerinde karşı konulmaz bir güce sahip olması anlamına gelir.
Sözgelimi bir adam, 'Düşmanlarım üzerinde zâhir oldum ve Allah, beni, hasmımın üzerinde zâhir kıldı' dediği zaman zafere eriştiğinden, onları yenilgiye uğrattığından söz ediyordur. Allah'ın, varlıklar üzerinde zâhir olması da bu anlama gelir.
Bu niteliğin bir diğer anlamı da şudur: Allah kendisini arayan kimse açısından zâhirdir. Allah'a hiçbir şey gizli kalmaz. O, yarattığı her şeyin yöneticisi, yönlendiricisidir. Dolayısıyla, her zâhir olan şey, Allah Tebareke ve Teala açısından daha zâhir ve daha açıktır.
Çünkü ne tarafa yönelirsen yönel, orada mevcut bulunan Allah'ın sanatını yok sayamazsın. Baktığın her yerde O'nun sanatını görürsün. Bizzat senin varlığında da O'nun sanatının izleri yeterince vardır. Biz insanlardan zâhir olan ise, kendisi olarak belirgin ve sınırları itibariyle bilinen kimseye denir. Burada da isim olarak birleşmemize karşın, anlam açısından farklılaştığımız görülmektedir.
Allah'ın bâtın olması, varlıkların içinde olmak, onların içinde batmak anlamına gelmez. Bilâkis, bilgi, koruma ve planının varlıkların derinliklerine, gizliliklerine nüfuz etmesi anlamına gelir, 'ebtantuhu' denildiği zaman ondan haberdar oldum, gizli sırlarını bildim, denilmiş olur.
Fakat biz insanlardan bâtın olan, bir şeyde kaybolan, örtünen kimse demektir. Görüldüğü gibi, isim aynı olmakla beraber bizim açımızdan farklı, Allah açısından farklı bir anlam ifade etmektedir.
Allah'ın kahredici olması da zahmet, yorgunluk, çözüm arama, kibarlık ve tuzak kurma şeklinde zorlayıp baskı altına alma anlamına gelmez. Bu tür yöntemlerle kullar, birbirlerine baskı altına alırlar.
Bazen baskı altına alınan kimse; daha sonra baskı uygulayan kimse haline gelir ve baskı uygulayan kimse de baskıya uğrayan olur. Fakat bu nitelik, Allah açısından yarattığı bütün varlıkların O'nun karşısında zillet giysisine bürünmeleri, boyun eğmeleri anlamını ifade eder.
Öyle ki, Allah, onlarla ilgili bir şey istediği zaman buna karşı çıkacak gücü bulamazlar kendilerinde. Bir göz açıp kapama ânı kadar kısa bir süre için dahi O'nun iradesinin dışına çıkmazlar. 'O, bir şeye ol dedi mi, hemen oluverir.'
Biz insanlar açısından ise kahredici niteliği yukarıda anlattığım ve tanımladığım şekildedir. Bir kez daha isim bir olmakla beraber ismin bizim ve Allah açısından ifade ettiği anlam farklılaştı.
Bu durum, tümünü üzerimizde taşımamız mümkün olmamakla beraber, diğer bütün isimler için de geçerlidir. Sana sunduğumuz bu bilgiler yeterlidir. Allah sana yardım etsin, yol göstericilik ve başarılı kılma hususunda bize yardımcı olsun." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali Rıza eserinden)