İmam Rıza’nın ıtret ve ümmetin farkı üzerine münazarası -4-
Dokuzuncu ayet: Biz Kur’an’ın buyurduğu zikir ehliyiz. Zira, Kur’an şöyle buyurmuştur: ‘Eğer bilmiyorsanız zikir ehlinden sorun.’ İşte zikir ehli bizleriz, o halde bilmiyorsanız bizden sorun.’
24.03.2024 18:17:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Dokuzuncu ayet: Biz Kur'an'ın buyurduğu zikir ehliyiz. Zira, Kur'an şöyle buyurmuştur: 'Eğer bilmiyorsanız zikir ehlinden sorun.' İşte zikir ehli bizleriz, o halde bilmiyorsanız bizden sorun.'
Âlimler: 'Allah, bu ayette Yahudi ve Hıristiyanları kastetmiştir.'
İmam (a.s.): 'Subhanallah! Böyle bir şey mümkün mü? Bu durumda onlar bizi kendi dinlerine çağırır ve 'Bizim dinimiz İslam dininden daha üstündür' derler.'
Memun: 'Ey Ebu'l-Hasan! Onların dediklerinin aksini ispatlayacak bir açıklamanız var mıdır?'
İmam (a.s.): 'Evet, zikir, Resûlullah'tır (s.a.v.) ve biz de zikrin (O'nun) ehli (ailesi)'yiz. Bu konu Talak sûresinde apaçık gelmiştir. Allah orada şöyle buyuruyor: 'Artık çekinin Allah'tan ey aklı başında olanlar, ey iman edenler, and olsun ki Allah, size zikir olan bir peygamberi göndermiştir ki, Allah'ın apaçık ayetlerini okumaktadır size.'
Bu ayetteki zikir, Resûlullah'tır (s.a.v.) ve biz de O'nun ehli (ailesi)'yiz. Bu da dokuzuncusudur.
Onuncu ayet, Nisa sûresindeki şu tahrim ayetidir: 'Anneleriniz, kızlarınız ve kızkardeşleriniz... Size haram kılındı.' Şimdi söyleyiniz, eğer şu an Resûlullah (s.a.v.) hayatta olmuş olsalardı, benim kızım ve oğlumun kızı yahut benim neslimden olan diğer kızlarla evlenmesi doğru olur muydu?
Âlimler: 'Hayır, olmazdı.'
İmam (a.s.): 'Söyleyin bakalım, eğer Resûlullah hayatta olsaydı sizin kızlarınızla evlenebilir miydi?'
Âlimler: 'Evet, evlenebilirdi.'
İmam (a.s.): 'İşte bunun kendisi, benim O'nun Âl'inden olduğuma bir delildir, sizin değil. Eğer siz O'nun Âl'inden olsaydınız, benim kızlarımın O'na haram olduğu gibi, sizin kızlarınız da O'na haram olurdu.
Demek ki ben, O'nun Âl'indenim, siz ise O'nun üm- metindensiniz. İşte bu, Âl ve ümmet arasındaki başka bir farktır. Çünkü Âl (Ehl-i Beyt), O'ndandır. Bu da onuncusudur.
Onbirinci ayet de Mü'min sûresinde bulunan şu ayettir: 'Firavun ailesinden imanı gizlemekte olan mü'min bir adam dedi ki: Siz, benim Rabbim Allah'tır diyen bir adamı öldürüyor musunuz? Oysa o, size Rabbinizden apaçık belgelerle gelmiş bulunmaktadır.'
Bu adam, Firavun'un dayısının oğluydu. Allah (c.c.), onu, so-yundan dolayı Firavun'a nispet etmiştir, dininden dolayı değil. Böylece, biz de doğum yönünden Hz. Resûlullah'ın Ehl-i Beyt'inden olduğumuzdan, soy yönünden özelleştirilmişiz ama din yönünden bütün insanlar gibi sayılmışız. Bu da Âl ve ümmet arasındaki diğer bir farktır. Bu da on birincisidir.
On ikinci ayet de şudur: 'Ve ehline namazı emret ve Kendin de ona (namaza) karşı sabırlı ol.' Allah-u Teala bizi bu özellikle ayrıcalıklı saymıştır (üstün kılmıştır). Çünkü (bir defasında) bize ümmet ile beraber namazı emretmiş, daha sonra bize (Peygamber-le birlikte namazı emrederek) üstün kılmıştır, ümmeti değil. Resûlullah (s.a.v.), bu ayet nâzil olduktan sonra dokuz ay boyunca her gün beş defa namaz vakitlerinde Ali ve Fâtıma'nın (a.s.) kapısına gelerek şöyle buyurdu: 'Namaza! Allah size rahmet etsin!'
Allah-u Teala, peygamberlerin evlatlarından hiç kimseye, bize ikram ettiği derecede ikram etmemiştir, peygamberler ailesinden sadece bizi has kılmıştır.'
Memun ve âlimler: 'Allah, bu ümmet tarafından siz Ehl-i Beyt'e hayır (mükâfaat) versin. Biz müphem meselelerin gerekli açıklama ve izahını ancak sizin nezdinizde bulabiliyoruz.' Devam edecek (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali Rıza eserinden)
Âlimler: 'Allah, bu ayette Yahudi ve Hıristiyanları kastetmiştir.'
İmam (a.s.): 'Subhanallah! Böyle bir şey mümkün mü? Bu durumda onlar bizi kendi dinlerine çağırır ve 'Bizim dinimiz İslam dininden daha üstündür' derler.'
Memun: 'Ey Ebu'l-Hasan! Onların dediklerinin aksini ispatlayacak bir açıklamanız var mıdır?'
İmam (a.s.): 'Evet, zikir, Resûlullah'tır (s.a.v.) ve biz de zikrin (O'nun) ehli (ailesi)'yiz. Bu konu Talak sûresinde apaçık gelmiştir. Allah orada şöyle buyuruyor: 'Artık çekinin Allah'tan ey aklı başında olanlar, ey iman edenler, and olsun ki Allah, size zikir olan bir peygamberi göndermiştir ki, Allah'ın apaçık ayetlerini okumaktadır size.'
Bu ayetteki zikir, Resûlullah'tır (s.a.v.) ve biz de O'nun ehli (ailesi)'yiz. Bu da dokuzuncusudur.
Onuncu ayet, Nisa sûresindeki şu tahrim ayetidir: 'Anneleriniz, kızlarınız ve kızkardeşleriniz... Size haram kılındı.' Şimdi söyleyiniz, eğer şu an Resûlullah (s.a.v.) hayatta olmuş olsalardı, benim kızım ve oğlumun kızı yahut benim neslimden olan diğer kızlarla evlenmesi doğru olur muydu?
Âlimler: 'Hayır, olmazdı.'
İmam (a.s.): 'Söyleyin bakalım, eğer Resûlullah hayatta olsaydı sizin kızlarınızla evlenebilir miydi?'
Âlimler: 'Evet, evlenebilirdi.'
İmam (a.s.): 'İşte bunun kendisi, benim O'nun Âl'inden olduğuma bir delildir, sizin değil. Eğer siz O'nun Âl'inden olsaydınız, benim kızlarımın O'na haram olduğu gibi, sizin kızlarınız da O'na haram olurdu.
Demek ki ben, O'nun Âl'indenim, siz ise O'nun üm- metindensiniz. İşte bu, Âl ve ümmet arasındaki başka bir farktır. Çünkü Âl (Ehl-i Beyt), O'ndandır. Bu da onuncusudur.
Onbirinci ayet de Mü'min sûresinde bulunan şu ayettir: 'Firavun ailesinden imanı gizlemekte olan mü'min bir adam dedi ki: Siz, benim Rabbim Allah'tır diyen bir adamı öldürüyor musunuz? Oysa o, size Rabbinizden apaçık belgelerle gelmiş bulunmaktadır.'
Bu adam, Firavun'un dayısının oğluydu. Allah (c.c.), onu, so-yundan dolayı Firavun'a nispet etmiştir, dininden dolayı değil. Böylece, biz de doğum yönünden Hz. Resûlullah'ın Ehl-i Beyt'inden olduğumuzdan, soy yönünden özelleştirilmişiz ama din yönünden bütün insanlar gibi sayılmışız. Bu da Âl ve ümmet arasındaki diğer bir farktır. Bu da on birincisidir.
On ikinci ayet de şudur: 'Ve ehline namazı emret ve Kendin de ona (namaza) karşı sabırlı ol.' Allah-u Teala bizi bu özellikle ayrıcalıklı saymıştır (üstün kılmıştır). Çünkü (bir defasında) bize ümmet ile beraber namazı emretmiş, daha sonra bize (Peygamber-le birlikte namazı emrederek) üstün kılmıştır, ümmeti değil. Resûlullah (s.a.v.), bu ayet nâzil olduktan sonra dokuz ay boyunca her gün beş defa namaz vakitlerinde Ali ve Fâtıma'nın (a.s.) kapısına gelerek şöyle buyurdu: 'Namaza! Allah size rahmet etsin!'
Allah-u Teala, peygamberlerin evlatlarından hiç kimseye, bize ikram ettiği derecede ikram etmemiştir, peygamberler ailesinden sadece bizi has kılmıştır.'
Memun ve âlimler: 'Allah, bu ümmet tarafından siz Ehl-i Beyt'e hayır (mükâfaat) versin. Biz müphem meselelerin gerekli açıklama ve izahını ancak sizin nezdinizde bulabiliyoruz.' Devam edecek (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali Rıza eserinden)