İmam Rıza’nın ıtret ve ümmetin farkı üzerine münazarası -3-
İmam (a.s.): ‘Sekizinci ayet de şudur: ‘Ve iyice bilin ki, ganimet olarak elde ettiğiniz şeyin beşte biri, muhakkak Allah’ın, Peygamber’in ve zilkurbânın (yakınların)dır.’
24.03.2024 08:13:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
İmam (a.s.): 'Sekizinci ayet de şudur: 'Ve iyice bilin ki, ganimet olarak elde ettiğiniz şeyin beşte biri, muhakkak Allah'ın, Peygamber'in ve zilkurbânın (yakınların)dır.'
Allah-u Teala, bu tarz beyanıyla yakınların (Peygamber'in (s.a.v.) yakınlarının) payını, kendi payıyla Resûlullah'ın payına yanaştırmıştır. Bu da 'Âl' ile ümmet arasında bir çeşit farklılıktır.
Çünkü Allah-u Teala 'Âl'i (Ehl-i Beyt'i) bir mevkide, diğer insanları da ondan aşağıdaki bir mevkide karar kılmıştır. Kendisi için beğendiğini onlar için de beğenmiştir ve bu konuda onları seçmiştir.
İlk önce kendisinden başlamış, sonra Peygamberini ve ardından da Peygamber'in (s.a.v.) yakınlarını zikretmiştir. Fey, ganimet vs. şeylerden kendisi için beğendiği şeyi onlar için de beğenmiştir. Nitekim, (humus ayetinde) şöyle buyurmuştur: 'Ve bilesiniz ki, ganimet olarak elde ettiğiniz şeylerin beşte biri, mutlaka Allah'ın, Peygamber'in ve zilkurbânın (yakınların)'dır.'
İşte bu ayet, Allah'ın nâtık kitabında kıyamete kadar onlar için bâki kalacak vurgulanmış bir beyan ve eserdir.
O öyle bir kitaptır ki, 'Bâtıl ona önünden de, arkasından da yaklaşamaz. (Çünkü) hüküm ve hikmet sahibi olan ve çok övülen (Allah) tarafından indirilmiştir.'
Ama ayetin devamında zikredilen 'yetimler ve yoksullar'a gelince, (onların durumları yakınlardan farklıdır, çünkü) yetimin yetimliği ortadan kalkınca (baliğ olunca) ganimetler hükümden (humus sahipleri sırasından) çıkar ve onun için bir pay olmaz.
Yoksul da öyledir, o da zengin olduğunda ganimetlerden onun için bir pay olmaz, ganimeti almak da onun için helal değildir. Ama 'zilkurbâ'nın (yakınların) payı, ister zengin olsun, ister fakir, kıyamete dek onlar için sabittir. Çünkü Allah'tan ve Resulünden daha zengin olan bir kimse yoktur. Buna rağmen Kendisi ve Resulü için bir pay ayırmıştır. Kendisine ve Resulüne beğendiği şeyi zilkurbâ (yakınlar) için de beğenmiştir.
Böylece fey (savaşmadan elde edilen mal) hakkında da Kendisi ve Peygamberi için isteyip râzı olduğu şeyi zilkurbâ için de istemiştir. Nitekim, ganimette de onlar için pay ayırmıştır. İlk olarak Kendi hakkını, sonra Resulünün hakkını, ardından da zilkurbânın hakkını zikretmiştir. Onların payını Allah ve Resulünün payı ile birlikte saymıştır.
İtaat konusunda da durum aynıdır. Allah-u Teala buyurmuştur ki: 'Ey inananlar! Allah'a, Peygamber'e ve içinizden emir sahiplerine itaat ediniz.' Allah (c.c.), bu ayette de Kendisiyle başlamış, sonra Peygamberini ve ardından da O'nun Ehl-i Beyt'ini zikretmiştir. Velayet ayetinde de durum aynıdır: 'Sizin veliniz (yetki sahibiniz) ancak Allah'tır, O'nun Resulüdür, namaz kılan ve rükû halinde zekât veren mü'minlerdir.'
Allah-u Teala ganimet ve feyde, Kendi payıyla Peygamber'in payını, onların payı ile birlikte zikrettiği gibi, onların itaat ve velayetlerini de Peygamber ve Kendisinin itaat ve velayetiyle yanaştırarak birlikte zikretmiştir. Allah-u Teala'nın Ehl-i Beyt'e olan bu nimeti ne kadar da büyüktür.
Ama sadaka (zekât) meselesi geldiğinde Allah-u Teala hem Kendisini, hem Resulünü, hem de Resulünün Ehl-i Beyt'ini ondan münezzeh kıldı ve şöyle buyurdu: 'Sadakalar, Allah'tan bir farz olarak yalnızca fakirler, düşkünler, (zekât) işinde görevli olanlar, kalpleri (İslam'a) ısındırılacaklar, köleler, borçlular, Allah yolunda (olanlar) ve yolda kalmışlar içindir.'
Acaba bu söylenenler arasında Allah-u Teala'nın Kendisi, Resulü ve zilkurbâ (yakınlar) için bir pay zikrettiğini bulabilir misiniz? Tenzih etme sırası geldiğinde Kendisini, Resulünü ve Resulünün Ehl-i Beyt'ini sadakadan (farz zekât) münezzeh kıldı, hatta sadakayı onlara haram bile etti.
Çünkü sadaka Muhammed'e (s.a.v.) ve O'nun Ehl-i Beyt'ine haramdır. Sadaka (zekât), gerçekte insanların (malının) kiri olduğu için onlara helal değildir, zira onlar her çeşit kötülük ve kirden münezzeh kılınmışlardır.
Allah-u Teala onları tertemiz kılıp seçtiğinde, Kendisine beğendiği bir şeyi onlar için de beğendi ve Kendisine beğenmediği bir şeyi onlar için de beğenmedi." Devam edecek (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali Rıza eserinden)
Allah-u Teala, bu tarz beyanıyla yakınların (Peygamber'in (s.a.v.) yakınlarının) payını, kendi payıyla Resûlullah'ın payına yanaştırmıştır. Bu da 'Âl' ile ümmet arasında bir çeşit farklılıktır.
Çünkü Allah-u Teala 'Âl'i (Ehl-i Beyt'i) bir mevkide, diğer insanları da ondan aşağıdaki bir mevkide karar kılmıştır. Kendisi için beğendiğini onlar için de beğenmiştir ve bu konuda onları seçmiştir.
İlk önce kendisinden başlamış, sonra Peygamberini ve ardından da Peygamber'in (s.a.v.) yakınlarını zikretmiştir. Fey, ganimet vs. şeylerden kendisi için beğendiği şeyi onlar için de beğenmiştir. Nitekim, (humus ayetinde) şöyle buyurmuştur: 'Ve bilesiniz ki, ganimet olarak elde ettiğiniz şeylerin beşte biri, mutlaka Allah'ın, Peygamber'in ve zilkurbânın (yakınların)'dır.'
İşte bu ayet, Allah'ın nâtık kitabında kıyamete kadar onlar için bâki kalacak vurgulanmış bir beyan ve eserdir.
O öyle bir kitaptır ki, 'Bâtıl ona önünden de, arkasından da yaklaşamaz. (Çünkü) hüküm ve hikmet sahibi olan ve çok övülen (Allah) tarafından indirilmiştir.'
Ama ayetin devamında zikredilen 'yetimler ve yoksullar'a gelince, (onların durumları yakınlardan farklıdır, çünkü) yetimin yetimliği ortadan kalkınca (baliğ olunca) ganimetler hükümden (humus sahipleri sırasından) çıkar ve onun için bir pay olmaz.
Yoksul da öyledir, o da zengin olduğunda ganimetlerden onun için bir pay olmaz, ganimeti almak da onun için helal değildir. Ama 'zilkurbâ'nın (yakınların) payı, ister zengin olsun, ister fakir, kıyamete dek onlar için sabittir. Çünkü Allah'tan ve Resulünden daha zengin olan bir kimse yoktur. Buna rağmen Kendisi ve Resulü için bir pay ayırmıştır. Kendisine ve Resulüne beğendiği şeyi zilkurbâ (yakınlar) için de beğenmiştir.
Böylece fey (savaşmadan elde edilen mal) hakkında da Kendisi ve Peygamberi için isteyip râzı olduğu şeyi zilkurbâ için de istemiştir. Nitekim, ganimette de onlar için pay ayırmıştır. İlk olarak Kendi hakkını, sonra Resulünün hakkını, ardından da zilkurbânın hakkını zikretmiştir. Onların payını Allah ve Resulünün payı ile birlikte saymıştır.
İtaat konusunda da durum aynıdır. Allah-u Teala buyurmuştur ki: 'Ey inananlar! Allah'a, Peygamber'e ve içinizden emir sahiplerine itaat ediniz.' Allah (c.c.), bu ayette de Kendisiyle başlamış, sonra Peygamberini ve ardından da O'nun Ehl-i Beyt'ini zikretmiştir. Velayet ayetinde de durum aynıdır: 'Sizin veliniz (yetki sahibiniz) ancak Allah'tır, O'nun Resulüdür, namaz kılan ve rükû halinde zekât veren mü'minlerdir.'
Allah-u Teala ganimet ve feyde, Kendi payıyla Peygamber'in payını, onların payı ile birlikte zikrettiği gibi, onların itaat ve velayetlerini de Peygamber ve Kendisinin itaat ve velayetiyle yanaştırarak birlikte zikretmiştir. Allah-u Teala'nın Ehl-i Beyt'e olan bu nimeti ne kadar da büyüktür.
Ama sadaka (zekât) meselesi geldiğinde Allah-u Teala hem Kendisini, hem Resulünü, hem de Resulünün Ehl-i Beyt'ini ondan münezzeh kıldı ve şöyle buyurdu: 'Sadakalar, Allah'tan bir farz olarak yalnızca fakirler, düşkünler, (zekât) işinde görevli olanlar, kalpleri (İslam'a) ısındırılacaklar, köleler, borçlular, Allah yolunda (olanlar) ve yolda kalmışlar içindir.'
Acaba bu söylenenler arasında Allah-u Teala'nın Kendisi, Resulü ve zilkurbâ (yakınlar) için bir pay zikrettiğini bulabilir misiniz? Tenzih etme sırası geldiğinde Kendisini, Resulünü ve Resulünün Ehl-i Beyt'ini sadakadan (farz zekât) münezzeh kıldı, hatta sadakayı onlara haram bile etti.
Çünkü sadaka Muhammed'e (s.a.v.) ve O'nun Ehl-i Beyt'ine haramdır. Sadaka (zekât), gerçekte insanların (malının) kiri olduğu için onlara helal değildir, zira onlar her çeşit kötülük ve kirden münezzeh kılınmışlardır.
Allah-u Teala onları tertemiz kılıp seçtiğinde, Kendisine beğendiği bir şeyi onlar için de beğendi ve Kendisine beğenmediği bir şeyi onlar için de beğenmedi." Devam edecek (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali Rıza eserinden)