‘İlk farzlar hangisidir?’
‘İlk farzlar hangisidir?’ diye soracak olursa, şöyle cevap verilir: ‘Allah’a, Resulüne, hüccetlerine ve Allah’ın yanından getirdiklerine ikrar edip iman etmektir.’
09.03.2024 17:14:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Abdulvahid bin Muhammed bin Ubdus Nişaburî (el-Attar Ni- şaburî) 352 yılının Şaban ayında Fazl bin Şâzan'dan naklederek şöyle dediğini söylüyor:
"Bana söyler misiniz acaba hekim olan Allah, kulunu sebebi ve mânâsı olmayan bir iş ile vazifelendirir mi?
Buna şöyle cevap verilir: Câiz değildir. Çünkü O hekimdir, boş şeyleri yapmaz ve cahil de değildir.
'Allah insanları neden sorumlu tutmuştur?' diye soracak olursa şöyle cevap verilir: 'Birçok sebepten dolayıdır.'
'Bilinip mevcut olan sebeplerden midir, yoksa bilinmeyip mevcut olmayan sebeplerden midir?' diye soracak olursa, ona da şöyle cevap verilir: 'Bunlar, ehli olanın yanında bilinip mevcuttur.'
'Sen onları biliyor musun, yoksa bilmiyor musun?' diye soracak olursa onlara şöyle cevap verilecektir: 'Evet, bazılarını biliyorum, bazılarını ise bilmiyorum.'
'İlk farzlar hangisidir?' diye soracak olursa, şöyle cevap verilir: 'Allah'a, Resulüne, hüccetlerine ve Allah'ın yanından getirdiklerine ikrar edip iman etmektir.'
'Neden insanlar Allah'a, Resulüne, hüccetlerine ve Allah'ın yanından getirdiklerine ikrar ve iman etmediler?' diye soracak olursa, şöyle cevap verilir:
'Birçok sebeplerden dolayıdır. Kim, Allah'a iman etmezse, O'na isyan etmekten, büyük günahlara mürtekip olmaktan sakınmaz. Hiç kimsenin onu gözetlemediğinden fesat ve zulümde istediğini, hoşuna gittiğini yapacaktır.
Eğer insanlar bu şeyleri ve her istediğini, nefsinin arzuladığı her şeyi yaparlar ve kendisini hiç kimsenin gözetlemediği kanısında olursa, bu durum bütün insanların yok olup fesada uğramasına sebep olacaktır.
Birbirlerine saldırıp namusları, malları gasp edip kan ve kadınları mubah bilip birbirlerini haksızlıkla ve hiçbir suç olmadan öldürürler. İşte böyle bir durum, dünyanın bozulup insanların helak olmasına ve nesillerin yok olmasına sebep olacaktır.
Başka bir sebebi ise; Allah hekimdir. Hekim olan fesattan alıkoymadıkça, doğruluğu emretmedikçe, zulümden men edip kötülükten nehyetmedikçe hekimdir denilemez.
Allah'a iman edip emir ve nehyedeni tanımadıkça, fesattan men etmek, doğruluğu emretmek, kötülüklerden ise alıkoymak mümkün değildir.
Eğer insanlar, Allah'a iman edip tanımadan, doğruluğu emredip kötülüklerden ise alıkoymuş olsalar dahi bu, sabit ve kalıcı olmayacaktır; çünkü, tanıyacakları emir ve nehiy edenleri yoktur.
Başka bir sebebi ise insanların saklı, toplumun gözünden gizli olarak yaptıkları fesatlar vardır.
Eğer, Allah'a ve gaybe iman olmazsa, herkes gizli yerde, şehvetinin ve gönlünün arzu ettiğini yapacaktır.
Günahları terk etmesini isteyecek, haramlardan ve büyük günahlardan alıkoyacak gözetleyici de olmayacaktır.
Çünkü işi, insanlardan gizli olup kimsenin de onu takip edip izlediği bir şekilde değildir.
İşte bu durum, bütün insanların helak olması demektir. Öyleyse insanların ayakta durup iyi olabilmesi yalnızca gizliyi ve âşikârı bilen, iyiliği emreden, kötülükten alıkoyan, hiçbir gizlinin ona saklı olmadığı, Allah'a iman edip ikrar etmesiyle olabilir. İşte bu şekilde insanlardan saklı olan çeşitli fesatların önü alınabilir.'
'Neden insanların peygamberleri tanıyıp, onları ikrar edip, emirlerine ise itaat etmeleri vacip edilmiştir?' diye soracak olursa, şöyle cevap verilir:
'İnsanların içerisinde resuller olmazsa iyilikleri tamamlayıcı olmayacaktır. Yaratıcı Rabbimiz de görülmekten üstün ve münezzehtir.
İnsanlar onu âşikâra derk edebilmekten âciz ve zayıftırlar. İşte bu yüzden Allah'ın emir ve nehiy âdâbını, faydalı ve zararlı olan şeyleri bildirmek için Allah ile insanlar arasında resulün ve mâsumun olması gereklidir.
Eğer, Allah'ı tanıyıp itaat etmek vacip olmasaydı, o zaman peygamberin gelmesinde bir fayda olmayacak ve gerek de duyulmayacaktı.
Bu durumda resulün gönderilmesi boş, faydasız ve uygunsuzdur. Bu da, her şeyi sağlam nizamla yapan hekim olan Allah'ın sıfatından uzaktır.' (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali Rıza eserinden)
"Bana söyler misiniz acaba hekim olan Allah, kulunu sebebi ve mânâsı olmayan bir iş ile vazifelendirir mi?
Buna şöyle cevap verilir: Câiz değildir. Çünkü O hekimdir, boş şeyleri yapmaz ve cahil de değildir.
'Allah insanları neden sorumlu tutmuştur?' diye soracak olursa şöyle cevap verilir: 'Birçok sebepten dolayıdır.'
'Bilinip mevcut olan sebeplerden midir, yoksa bilinmeyip mevcut olmayan sebeplerden midir?' diye soracak olursa, ona da şöyle cevap verilir: 'Bunlar, ehli olanın yanında bilinip mevcuttur.'
'Sen onları biliyor musun, yoksa bilmiyor musun?' diye soracak olursa onlara şöyle cevap verilecektir: 'Evet, bazılarını biliyorum, bazılarını ise bilmiyorum.'
'İlk farzlar hangisidir?' diye soracak olursa, şöyle cevap verilir: 'Allah'a, Resulüne, hüccetlerine ve Allah'ın yanından getirdiklerine ikrar edip iman etmektir.'
'Neden insanlar Allah'a, Resulüne, hüccetlerine ve Allah'ın yanından getirdiklerine ikrar ve iman etmediler?' diye soracak olursa, şöyle cevap verilir:
'Birçok sebeplerden dolayıdır. Kim, Allah'a iman etmezse, O'na isyan etmekten, büyük günahlara mürtekip olmaktan sakınmaz. Hiç kimsenin onu gözetlemediğinden fesat ve zulümde istediğini, hoşuna gittiğini yapacaktır.
Eğer insanlar bu şeyleri ve her istediğini, nefsinin arzuladığı her şeyi yaparlar ve kendisini hiç kimsenin gözetlemediği kanısında olursa, bu durum bütün insanların yok olup fesada uğramasına sebep olacaktır.
Birbirlerine saldırıp namusları, malları gasp edip kan ve kadınları mubah bilip birbirlerini haksızlıkla ve hiçbir suç olmadan öldürürler. İşte böyle bir durum, dünyanın bozulup insanların helak olmasına ve nesillerin yok olmasına sebep olacaktır.
Başka bir sebebi ise; Allah hekimdir. Hekim olan fesattan alıkoymadıkça, doğruluğu emretmedikçe, zulümden men edip kötülükten nehyetmedikçe hekimdir denilemez.
Allah'a iman edip emir ve nehyedeni tanımadıkça, fesattan men etmek, doğruluğu emretmek, kötülüklerden ise alıkoymak mümkün değildir.
Eğer insanlar, Allah'a iman edip tanımadan, doğruluğu emredip kötülüklerden ise alıkoymuş olsalar dahi bu, sabit ve kalıcı olmayacaktır; çünkü, tanıyacakları emir ve nehiy edenleri yoktur.
Başka bir sebebi ise insanların saklı, toplumun gözünden gizli olarak yaptıkları fesatlar vardır.
Eğer, Allah'a ve gaybe iman olmazsa, herkes gizli yerde, şehvetinin ve gönlünün arzu ettiğini yapacaktır.
Günahları terk etmesini isteyecek, haramlardan ve büyük günahlardan alıkoyacak gözetleyici de olmayacaktır.
Çünkü işi, insanlardan gizli olup kimsenin de onu takip edip izlediği bir şekilde değildir.
İşte bu durum, bütün insanların helak olması demektir. Öyleyse insanların ayakta durup iyi olabilmesi yalnızca gizliyi ve âşikârı bilen, iyiliği emreden, kötülükten alıkoyan, hiçbir gizlinin ona saklı olmadığı, Allah'a iman edip ikrar etmesiyle olabilir. İşte bu şekilde insanlardan saklı olan çeşitli fesatların önü alınabilir.'
'Neden insanların peygamberleri tanıyıp, onları ikrar edip, emirlerine ise itaat etmeleri vacip edilmiştir?' diye soracak olursa, şöyle cevap verilir:
'İnsanların içerisinde resuller olmazsa iyilikleri tamamlayıcı olmayacaktır. Yaratıcı Rabbimiz de görülmekten üstün ve münezzehtir.
İnsanlar onu âşikâra derk edebilmekten âciz ve zayıftırlar. İşte bu yüzden Allah'ın emir ve nehiy âdâbını, faydalı ve zararlı olan şeyleri bildirmek için Allah ile insanlar arasında resulün ve mâsumun olması gereklidir.
Eğer, Allah'ı tanıyıp itaat etmek vacip olmasaydı, o zaman peygamberin gelmesinde bir fayda olmayacak ve gerek de duyulmayacaktı.
Bu durumda resulün gönderilmesi boş, faydasız ve uygunsuzdur. Bu da, her şeyi sağlam nizamla yapan hekim olan Allah'ın sıfatından uzaktır.' (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali Rıza eserinden)