Gaybet hakkında
Biz Ehl-i Beyt’ten hiçbir imam yoktur ki, onun hakkında yazışmalar olsun, insanlar onu parmaklarıyla göstersin, ona sorular sorulsun ve ona mallar (humus vs.) verilsin de, ona bir suikast düzenlenmesin veya yatağında (zehirlenerek) ölmesin
04.04.2024 17:47:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Eyyub b. Nuh şöyle rivayet etmiştir: "Ebu'l-Hasan er-Rıza'ya (a.s.) dedim ki: 'Ben, sizin emir sahibi olacağınızı ve Allah'ın bu yetkiyi, kılıç kullanmadan size vereceğini umuyorum. Çünkü şu anda sana biat edilmiş, (Halife Memun tarafından veliaht ilan edilmişsin) senin adına para basılmıştır.'
Buyurdu ki: Biz Ehl-i Beyt'ten hiçbir imam yoktur ki, onun hakkında yazışmalar olsun, insanlar onu parmaklarıyla göstersin, ona sorular sorulsun ve ona mallar (humus vs.) verilsin de, ona bir suikast düzenlenmesin veya yatağında (zehirlenerek) ölmesin. Derken Allah, biz Ehl-i Beyt'ten bir genç gönderecektir de, onun doğumu ve büyüdüğü yer, gizli tutulacaktır. Ancak nesebi gizli olmayacaktır."
İMAMLIK İDDİALARININ GERÇEĞİNİ SAHTESİNDEN AYIRAN KRİTER
Hüseyin b. Ömer b. Yezid şöyle rivayet etmiştir: "Bir gün İmam Rıza'nın (a.s.) yanına gittim. O sıralar Vakıfî mezhebine mensuptum.
(İmam Rıza'nın (a.s) imamlığını kabul etmiyordum). Babam, onun babasına yedi soru sormuş, bunların altısına cevap vermiş; ama kıyametin zamanına ilişkin yedinci soruya cevap vermemişti.
Dedim ki: 'Vallahi, babamın, babasına sorduğu soruları, ben de ona soracağım. Eğer babası gibi cevaplandırırsa bu, onun imamlığının alâmeti olur.
Soruları sordum, babasının babama verdiği cevabın aynısını, altı soruyla ilgili olarak verdi. Bundan fazla da söylemedi. Bir tek harf eklemedi. Kıyametin kopacağı zamanla ilgili bir şey söylemekten kaçındı.
Babam, onun babasına demişti ki: 'Kıyamet günü, Allah Azze ve Celle huzurunda, senden davacı olacağım. Çünkü sen, Abdullah'ın imam olmadığını ileri sürüyorsun.'
Bunun üzerine elini boynuna koymuş, sonra ona şöyle demişti: 'Evet, Allah huzurunda, bu meseleyle ilgili olarak benden davacı ol. Eğer bunun bir günahı varsa, benim boynumadır.'
Ona veda ettiğim zaman dedi ki: 'Bizim sevenlerimizden hiç kimse yoktur ki, bir musibetle karşılaştığında veya bir şikayeti olduğunda, sabretmesi durumunda, Allah ona bir şehidin sevabını yazmış olmasın.'
Kendi kendime dedim ki: 'Allah'a yemin ederim ki, bu hususla ilgili herhangi bir konuşma geçmedi.' Oradan ayrılıp biraz yol aldıktan sonra ayağımda bir çıban çıktı. Bana büyük acılar verdi bu çıban.
Ertesi yıl hacca geldiğim zaman, onun yanına gittim. Ayağımda hâlâ ağrılar vardı. Şikayette bulundum ve dedim ki: 'Sana kurban olayım, ayağım için musibet savıcı dua et' Sonra ayağımı uzattım.
Bana dedi ki: 'Bu ayağının bir şeyi yok. Sen, bana sağlam olan ayağını göster.' Ayağımı uzattım. Musibet savıcı dua okudu. Sonra oradan ayrıldım. Çok geçmeden ayağımda bir çıban çıktı ama çıbanın verdiği acı hafifti."
VAKİT TAYİN ETMENİN MEKRUH OLUŞU
Ali b. Yaktin şöyle rivayet etmiştir: "Ebu'l-Hasan (a.s.) bana dedi ki: 'Sevenlerimiz, iki yüz seneden beri arzularla terbiye ediliyorlar.'
Râvi der ki: 'Yaktin, oğlu Ali b. Yaktin'e dedi ki: 'Niçin bizim için söylenenler gerçekleşirken, (Abbasi Devleti'nin kurulması) sizin için söylenenler (Hak esaslı devletin kurulması) gerçekleşmiyor?'
Ali ona dedi ki: Sizin için söylenenler ile bizim için söylenenler aynı kaynaktan geliyor. Şu kadarı var ki, size söylenenlerin vakti gelmiş ve hâlis bir şekilde size bahşedilmiştir ve size söylendiği gibi gerçekleşmiştir. Ama bize söylenenlerin vakti henüz gelmemiştir. Bu yüzden temennilerle avunuyoruz.
Eğer bize, 'Bu iş iki yüz veya üç yüz seneden önce gerçekleşmez' denilse, kalpler katılaşır ve insanların çoğunluğu İslam'dan döner. Fakat bize, 'Ne çabuk gerçekleşecek, ne de vakti bu kadar yakındır' denilmiştir.
Böyle söylenmesinin nedeni, insanların kalplerinin yumuşatılması ve kurtuluş gününün yakın olduğuna ilişkin bir ümidin uyandırılmasıdır." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali rıza eserinden)
Buyurdu ki: Biz Ehl-i Beyt'ten hiçbir imam yoktur ki, onun hakkında yazışmalar olsun, insanlar onu parmaklarıyla göstersin, ona sorular sorulsun ve ona mallar (humus vs.) verilsin de, ona bir suikast düzenlenmesin veya yatağında (zehirlenerek) ölmesin. Derken Allah, biz Ehl-i Beyt'ten bir genç gönderecektir de, onun doğumu ve büyüdüğü yer, gizli tutulacaktır. Ancak nesebi gizli olmayacaktır."
İMAMLIK İDDİALARININ GERÇEĞİNİ SAHTESİNDEN AYIRAN KRİTER
Hüseyin b. Ömer b. Yezid şöyle rivayet etmiştir: "Bir gün İmam Rıza'nın (a.s.) yanına gittim. O sıralar Vakıfî mezhebine mensuptum.
(İmam Rıza'nın (a.s) imamlığını kabul etmiyordum). Babam, onun babasına yedi soru sormuş, bunların altısına cevap vermiş; ama kıyametin zamanına ilişkin yedinci soruya cevap vermemişti.
Dedim ki: 'Vallahi, babamın, babasına sorduğu soruları, ben de ona soracağım. Eğer babası gibi cevaplandırırsa bu, onun imamlığının alâmeti olur.
Soruları sordum, babasının babama verdiği cevabın aynısını, altı soruyla ilgili olarak verdi. Bundan fazla da söylemedi. Bir tek harf eklemedi. Kıyametin kopacağı zamanla ilgili bir şey söylemekten kaçındı.
Babam, onun babasına demişti ki: 'Kıyamet günü, Allah Azze ve Celle huzurunda, senden davacı olacağım. Çünkü sen, Abdullah'ın imam olmadığını ileri sürüyorsun.'
Bunun üzerine elini boynuna koymuş, sonra ona şöyle demişti: 'Evet, Allah huzurunda, bu meseleyle ilgili olarak benden davacı ol. Eğer bunun bir günahı varsa, benim boynumadır.'
Ona veda ettiğim zaman dedi ki: 'Bizim sevenlerimizden hiç kimse yoktur ki, bir musibetle karşılaştığında veya bir şikayeti olduğunda, sabretmesi durumunda, Allah ona bir şehidin sevabını yazmış olmasın.'
Kendi kendime dedim ki: 'Allah'a yemin ederim ki, bu hususla ilgili herhangi bir konuşma geçmedi.' Oradan ayrılıp biraz yol aldıktan sonra ayağımda bir çıban çıktı. Bana büyük acılar verdi bu çıban.
Ertesi yıl hacca geldiğim zaman, onun yanına gittim. Ayağımda hâlâ ağrılar vardı. Şikayette bulundum ve dedim ki: 'Sana kurban olayım, ayağım için musibet savıcı dua et' Sonra ayağımı uzattım.
Bana dedi ki: 'Bu ayağının bir şeyi yok. Sen, bana sağlam olan ayağını göster.' Ayağımı uzattım. Musibet savıcı dua okudu. Sonra oradan ayrıldım. Çok geçmeden ayağımda bir çıban çıktı ama çıbanın verdiği acı hafifti."
VAKİT TAYİN ETMENİN MEKRUH OLUŞU
Ali b. Yaktin şöyle rivayet etmiştir: "Ebu'l-Hasan (a.s.) bana dedi ki: 'Sevenlerimiz, iki yüz seneden beri arzularla terbiye ediliyorlar.'
Râvi der ki: 'Yaktin, oğlu Ali b. Yaktin'e dedi ki: 'Niçin bizim için söylenenler gerçekleşirken, (Abbasi Devleti'nin kurulması) sizin için söylenenler (Hak esaslı devletin kurulması) gerçekleşmiyor?'
Ali ona dedi ki: Sizin için söylenenler ile bizim için söylenenler aynı kaynaktan geliyor. Şu kadarı var ki, size söylenenlerin vakti gelmiş ve hâlis bir şekilde size bahşedilmiştir ve size söylendiği gibi gerçekleşmiştir. Ama bize söylenenlerin vakti henüz gelmemiştir. Bu yüzden temennilerle avunuyoruz.
Eğer bize, 'Bu iş iki yüz veya üç yüz seneden önce gerçekleşmez' denilse, kalpler katılaşır ve insanların çoğunluğu İslam'dan döner. Fakat bize, 'Ne çabuk gerçekleşecek, ne de vakti bu kadar yakındır' denilmiştir.
Böyle söylenmesinin nedeni, insanların kalplerinin yumuşatılması ve kurtuluş gününün yakın olduğuna ilişkin bir ümidin uyandırılmasıdır." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali rıza eserinden)