Eğitilmemiz annemizin karnında başlayan ve ölümümüze kadar devam eden bir süreç!
Doğumumuzla hız kazanan eğitim hayatımız, öğrenim hayatına başlamamızla kurumsal bir yapıya kavuşur.
Öğrenim hayatımız, ilk, orta, yükseköğrenim kurumları ile eğitim dünyamızın en önemli kilometre taşlarını bizlere teker teker geçirtip; kendimize, yaşadığımız topluma, topluluğa, ulusa, millete ve dünyaya yararlı bir birey olmamızı sağlar.
Öğrenim, hayatın her yerinde vardır. Hayatı boyunca hiç öğrenim görmediğini iddia eden kişiler bile aslında yaptığı iş veya yaşamı ile ilgili tecrübeye ve gözleme dayalı bir öğrenim almıştır.
Bu öğrenim; kurumsal veya kişisel, deneysel veya gözlemsel, bilimsel veya tecrübeye dayanan, zararlı veya yararlı olmasıyla farklılık arz eden bir eğitimdir.
Devlet olmayı başarabilmiş toplumlar, fertlerini küçük yaşlardan itibaren fiziksel ve zihinsel kapasitelerine ve kabiliyetlerine göre bir öğretim sürecinde eğiterek, en kısa zamanda ve zahmetsiz olarak hem üretime hem de istihdama yerleştirmeye çalışırlar.
Eğitim ve öğretimle kabiliyeti, kapasitesi, öğrenim hızı, bilgi ve becerileri ortaya çıkan fertler, bulundukları topluluğu daha müreffeh, muasır medeniyetler seviyesine çıkartmaya çalışırlar.
Allah-ü Teâlâ, insanı yarattıktan sonra onun eğitilmesi için birçok peygamber ve kitaplar göndermiştir. İlk Peygamber Hz. Âdem (a.s.) ile başlayan, nebevi eğitim ve öğretim şekli, son peygamber Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a.) devrine kadar devam etmiştir.
Gönderildiği cahiliye devrini, nebevi bir eğitim ve öğretimle, saadet asrına çevirmeyi başarabilmiş olan Peygamber Efendimiz (s.a.a.) insanoğlunun, eğitim ve öğretim ile ne kadar değişebileceğini bütün evrene en açık şekilde ispat etmiştir.
Yunan felsefesinin büyük feylesofu, Platon'a göre eğitim ve öğretim toplumda çalışacak insanları belirlemeye yarayan, yani toplumu sınıflandıran bir sistemdir. Platon'a göre toplum üç sınıftan oluşmaktadır; işçiler, askerler, idareciler. Bu sınıflar, ancak toplumun eğitimi ve öğretimi ile oluşabilir.
Çağdaş batı dünyasındaki eğitim ve öğretim, insanın ahlaki yapısına dokunmaz. Natüralizmde olduğu gibi toplumun ihtiyaç duyduğu meslek sahiplerini yetiştirmeye çalışır. Bunun sebebi ise Natüralizm'i kuran, Jean Jacques Rousseau (Jan Jak Russo)'nun Deist görüşe sahip olmasıdır.
İslam medeniyetinde eğitim ve öğretim, kişinin ahlaki oluşumunu hedef alır. Ferdin fıtratına uygun insanlık onuru ile övülmüş ahlaki özellikleri (sevgi, saygı, merhamet, eşitlik, adalet, cesaret, cömertlik vb. sıfatları) eğitim ve öğretim ile insanoğluna kazandırmaya çalışır. Bunun yanında yerilmiş, kötü olan ahlaki vasıfları (yalan, zulüm, korkaklık, cimrilik, bencillik, haset, kibir vb.) insanoğlundan eğitim ve öğretim ile uzak tutmaya çalışır.
Batı dünyasında eğitim ve öğretimden anlaşılan; toplumun ihtiyaçlarını karşılaması gereken mesleki faaliyetlerde bulunacak, bilgi tecrübe ve kapasiteye sahip nesillerin ortaya çıkartılıp, yaşadıkları topluma hizmet etmeleridir.
İslam medeniyetinde ise eğitim ve öğretimden kast edilen toplumun bütün fertlerinin yaratılış fıtratına uygun, ahlaki güzel sıfatlarla ve erdemlerle bezenmesidir.
Başında her ne kadar adı milli olduğu yazılsa da; toplumun fertlerini ezberci, papağanımsı zekâ ürünü bir dizi imtihanlarla, meslek sahibi yapmaya çalışan ahlaki erdemlerden çok uzak, bize ait olmayan, kültürümüze uymayan bir eğitim ve öğretim sistemine maalesef sahibiz.
Eğitim sistemiz, ne batılı eğitim sistemleri gibi yetiştirmeye başladığı ferdin becerisini, kapasitesini, meylini, iş sevgisini gözlemler, ne de mesleki kapasitesini, değerlendirebilir. Varsa yoksa ezberci bir zekânın ürünü yalnız teorik bilgiye dayalı, her türlü hile ve soru hırsızlığıyla, ahlaki erdemden uzak, ucube imtihanlarla dolu bir eğitim sistemidir.
Çoluk çocuğumuzun meslek edinmesinde, bırakın eğitim sistemimizi, biz veliler olarak ne kadar bizlere emanet edilen yavrularımızı tanıyor, kapasitelerini, becerilerini biliyor, ne kadar mesleki ve ahlaki ruh dünyalarında onları doğruya, yaratılış fıtratlarına uygun olarak yönlendirebiliyoruz?
Ezberleme melekesi olmayan beyinlere, zorla hafızlık yaptırma adına, tonlarca dayak ve hakaret neticesinde o körpe yavrucakların, Yüce Kuran-ı Kerim'e ve yüce yaratıcıya küstürülmelerinin sebebinin kim olduğunu hala anlayamadınız mı?
Bence eğitim ve öğretimden bir kez daha ne anladığımızı, ne anlamamız gerektiğini düşünelim!
Yazımızı, kıymetli Atamızın 1921 Ankara Milli Eğitim Kurultayı açılış konuşması ile sonlandıralım:
" Şimdiye kadar uygulanan eğitim ve öğretim yöntemlerinin milletimizin geri kalmasında en önemli etken olduğu kanısındayım. Onun için bir milli eğitim programından söz ederken, eski devrin boş inançlarından ve yaratılışımızla hiç ilgisi olmayan yabancı fikirlerden, doğudan ve batıdan gelebilen bütün etkilerden tamamen uzak, milli karakterimiz ve milli tarihimizle uyumlu bir kültür kastediyorum. Çünkü milli dehamızın gelişmesi ancak böyle bir kültür ile sağlanabilir. Gelişi güzel yabancı bir kültür, şimdiye kadar izlenen yabancı kültürlerin yıkıcı sonuçlarını yineleyebilir." (İsmail Karaahmetoğlu, Atatürkçülüğün Çağdaş Boyutları, Ankara, s.25).
- Yediğiniz hurmalar! / 03.05.2024
- Seçme ve seçilme hakkı / 26.04.2024
- Kâmil kul, kâmil mü’min / 19.04.2024
- Sizce zulüm nedir? / 08.03.2024
- Allah adına konuşmak / 26.02.2024
- Kimi sevmemiz lazım! / 25.12.2023
- Diyanet’e açık mektup / 17.11.2023
- ‘Ne mutlu Türk’üm’ diyen olun! / 10.11.2023
- Vatandaşlık hakları ve Alucralılık! / 04.11.2023