Ebu’l-Hasan er-Rıza’nın (a.s.) hayatı -2-
İmam Rıza (Ali b. Mûsa aleyhisselâm), Halife Harun’un hac ziyaretinde bulunduğu sene, hac için Medine’den çıktı
07.04.2024 17:41:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Ali b. İbrahim babasından, o ashabının bazısından, onlar da şöyle rivayet etmişlerdir:
"İmam Rıza (Ali b. Mûsa aleyhisselâm), Halife Harun'un hac ziyaretinde bulunduğu sene, hac için Medine'den çıktı. Mekke'ye gidilirken yolun soluna düşen ve Fari adı verilen dağın yanına geldi. Ebu'l-Hasan, dağa baktı, sonra şöyle dedi: 'Fari'i yapan ve yıkan kıtır kıtır doğranacak.'
Bunun ne anlama geldiğini bilmiyorduk. İmam oradan ayrılınca, Halife Hârun oraya geldi. Aynı yerde konakladı. Câfer b. Yahya (el- Bermekî, Halife Hârun Reşid'in sarayında büyük bir güce ve otoriteye sahipti) dağın tepesine çıktı. Orada kendisine bir meclis yapılmasını emretti. Mekke'den dönünce tekrar dağın tepesine çıktı ve meclisin yıkılmasını emretti. Irak'a geri döndüğünde, Harun'un emriyle kıtır kıtır doğrandı."
Muhammed b. Hamza b. Kâsım, İbrahim b. Mûsa'dan şöyle rivayet etmiştir: "İmam Rıza'dan (a.s.) bir şeyi ısrarla istedim.
İmam, bunu karşılayacağını vaad etti.
Bir gün, Medine valisini karşılamak üzere yola çıktı, ben de yanındaydım. Falanın sarayının yanına geldi, ağaçların altında konakladı, ben de yanına konakladım. Ben ve o, yalnızdık. Bir üçüncü kişi yoktu.
Dedim ki: 'Sana kurban olayım, bayram yakındır. Allah'a yemin ederim ki, ben bir dirhem veya başka bir şeye sahip değilim.'
Bunun üzerine, kamçısıyla sert bir şekilde yeri çizdi, sonra eliyle oradan bir külçe altın çıkardı.
Sonra şöyle dedi: Bundan yararlan ama gördüğünü kimseye anlatma."
Yâsir el-Hadim ve Reyyan b. es-Salt şöyle rivayet etmiştir:
"Hârun'un oğlu Emin, azledilip hilâfet görevi Memun'a geçince Memun, İmam Rıza'ya (a.s.) bir mektup yazdı ve onun Horasan'da kendisini karşılamasını istedi. İmam Rıza hastalığını ileri sürerek mazeret istedi. Memun bu hususta ona mektup göndermeye devam etti.
Sonunda İmam, kurtulamayacağını, halifenin kendisinden vazgeçmeyeceğini anladı. Yola çıktı. Ebu Câfer (Muhammed b. Ali aleyhisselâm) o sırada yedi yaşındaydı. Memun ona yazdı ki: 'Dağ ve kum yolunu tutma. Basra, Ahvaz ve Fars yolunu izle. Oradan Merv'e gel.'
Memun, emirlik ve hilâfeti üstlenmesini İmam'dan istedi. Ebu'l- Hasan (a.s.) bunu kabul etmedi. O zaman, 'Benim velîahtım ol' dedi.
Dedi ki: 'Bunu bazı şartlarla kabul ederim.'
Memun: 'İstediğin şartı koş' dedi.
İmam ona şöyle yazdı: 'Ben, veliahtlığı kabul ediyorum. Ancak, hiçbir emir vermeyeceğim, hiçbir yasak koymayacağım, hiçbir fetva vermeyeceğim, hiçbir hüküm koymayacağım, hiç kimseyi göreve getirmeyeceğim, hiçbir kimseyi görevden almayacağım, geçerli olan hiçbir şeyi değiştirmeyeceğim. Bütün bunlardan beni muaf tutuyor musun?'
Memun, bu şartların tümünü kabul etti.'
Bana Yâsir anlattı ki: 'Bayram geldiğinde, Memun, İmam Rıza'ya (a.s.) haber saldı: 'Atına bin, bayrama gel ve bayram namazını kılıp hutbe oku.'
İmam Rıza ona şu haberi gönderdi: 'Bu hususla ilgili olarak benimle senin aramızda hangi şartların olduğunu biliyorsun.'
Memun ona yazdı ki: 'Bunu istiyorum ki, insanların kalpleri mutmain olsun ve senin faziletini bilsinler.'
İmam sürekli kabul etmemek için gerekçeler ileri sürdüyse de halife ısrar etti.
Sonunda dedi ki: 'Ey mü'minlerin emiri! Eğer beni bundan muaf tutarsan, benim için daha iyi olur. Ama eğer muaf tutmasan, ben de Resûlullah (s.a.v.) ve Emirü'l-Mü'minin (Ali b. Ebu Tâlib aleyhisselâm) gibi yola çıkarım.'
Memun: 'İstediğin gibi çık' dedi. Sonra, komutanlardan ve halktan sabah erkenden Ebu'l-Hasan'ın kapısına gitmelerini istedi.'
Hizmetçi Yâsir, bana anlattı ki: 'İnsanlar, Ebu'l-Hasan'ı (a.s.) görmek için yollara ve evlerin çatılarına oturdular. Kadın, erkek, çocuk, herkes dışarı çıkmıştı. Komutanlar ve askerler Ebu'l- Hasan'ın kapısında toplanmışlardı.
Güneş doğarken İmam (a.s.) kalktı, gusletti, ketenden beyaz bir sarık sardı, bir ucunu göğsünün üzerine, bir ucunu da omuzlarının arasına sarkıttı. Eteklerini kemerine bağladı, bütün hizmetçilerine, 'Benim yaptığım gibi yapın' dedi.
Sonra, ucu harbeli âsâsını aldı ve dışarı çıktı. Biz, onun önündeydik, yalın ayaktı. Eteğini bacağının yarısına kadar sıvamıştı. Diğer giysileri de kemerine bağlanmıştı.
Yürüyünce, biz de onun ardından yürümeye başladık. Başını göğe doğru kaldırdı, dört kere tekbir getirdi. Sesinin gökte ve duvarlarda yankı yaptığını düşündük.
Komutanlar ve insanlar kapıda duruyorlardı. Tam teçhizatlı bekliyorlardı. Silahlarını kuşanmış, en güzel süslerini takınmışlardı. Biz göründüğümüzde ve İmam Rıza bu şekliyle ortaya çıktığında kapıda biraz durdu, sonra: 'Allahuekber, Allahuekber, Allahuek- ber, Allahuekber, bizi doğruya ilettiği için... Allahuekber, bize rızık olarak hayvanları bahşettiği için. Allah'a hamd olsun, bizi sınadığı için...'
Biz de yüksek sesle bunları tekrarlıyorduk.'
Yâsir dedi ki: 'Merv şehri ağlama ve inleme sesleriyle çalkalanıyordu. Ebu'l-Hasan'a baktıklarında gözyaşlarını tutamıyorlardı. Komutanlar, Ebu'l-Hasan'ın (a.s.) yalın ayak olduğunu gördüklerinde, atlarından inip ayakkabılarını çıkardılar. İmam, yürüyor, her on adımda bir durup üç kere tekbir getiriyordu.
Yâsir dedi ki: 'Biz göğün, yerin ve dağların yankı verdiğini sanıyorduk.' Merv, ağlama sesleriyle çalkalanıyordu. Bu durum, Halife Memun'a haber verildi.
Fadl b. Sehl Zurriyaseteyn dedi ki: 'Ey mü'minlerin emiri! Eğer bu şekilde namazgâha ulaşırsa, korkarım ki insanların aklını çeler. Geri dönmesini emretmeniz daha iyidir.'
Bunun üzerine Memun, birini göndererek geri dönmesini istedi. Ebu'l-Hasan (a.s.) ayakkabılarını istedi, onları giydi, atına binip evine geri döndü." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali Rıza eserinden)
"İmam Rıza (Ali b. Mûsa aleyhisselâm), Halife Harun'un hac ziyaretinde bulunduğu sene, hac için Medine'den çıktı. Mekke'ye gidilirken yolun soluna düşen ve Fari adı verilen dağın yanına geldi. Ebu'l-Hasan, dağa baktı, sonra şöyle dedi: 'Fari'i yapan ve yıkan kıtır kıtır doğranacak.'
Bunun ne anlama geldiğini bilmiyorduk. İmam oradan ayrılınca, Halife Hârun oraya geldi. Aynı yerde konakladı. Câfer b. Yahya (el- Bermekî, Halife Hârun Reşid'in sarayında büyük bir güce ve otoriteye sahipti) dağın tepesine çıktı. Orada kendisine bir meclis yapılmasını emretti. Mekke'den dönünce tekrar dağın tepesine çıktı ve meclisin yıkılmasını emretti. Irak'a geri döndüğünde, Harun'un emriyle kıtır kıtır doğrandı."
Muhammed b. Hamza b. Kâsım, İbrahim b. Mûsa'dan şöyle rivayet etmiştir: "İmam Rıza'dan (a.s.) bir şeyi ısrarla istedim.
İmam, bunu karşılayacağını vaad etti.
Bir gün, Medine valisini karşılamak üzere yola çıktı, ben de yanındaydım. Falanın sarayının yanına geldi, ağaçların altında konakladı, ben de yanına konakladım. Ben ve o, yalnızdık. Bir üçüncü kişi yoktu.
Dedim ki: 'Sana kurban olayım, bayram yakındır. Allah'a yemin ederim ki, ben bir dirhem veya başka bir şeye sahip değilim.'
Bunun üzerine, kamçısıyla sert bir şekilde yeri çizdi, sonra eliyle oradan bir külçe altın çıkardı.
Sonra şöyle dedi: Bundan yararlan ama gördüğünü kimseye anlatma."
Yâsir el-Hadim ve Reyyan b. es-Salt şöyle rivayet etmiştir:
"Hârun'un oğlu Emin, azledilip hilâfet görevi Memun'a geçince Memun, İmam Rıza'ya (a.s.) bir mektup yazdı ve onun Horasan'da kendisini karşılamasını istedi. İmam Rıza hastalığını ileri sürerek mazeret istedi. Memun bu hususta ona mektup göndermeye devam etti.
Sonunda İmam, kurtulamayacağını, halifenin kendisinden vazgeçmeyeceğini anladı. Yola çıktı. Ebu Câfer (Muhammed b. Ali aleyhisselâm) o sırada yedi yaşındaydı. Memun ona yazdı ki: 'Dağ ve kum yolunu tutma. Basra, Ahvaz ve Fars yolunu izle. Oradan Merv'e gel.'
Memun, emirlik ve hilâfeti üstlenmesini İmam'dan istedi. Ebu'l- Hasan (a.s.) bunu kabul etmedi. O zaman, 'Benim velîahtım ol' dedi.
Dedi ki: 'Bunu bazı şartlarla kabul ederim.'
Memun: 'İstediğin şartı koş' dedi.
İmam ona şöyle yazdı: 'Ben, veliahtlığı kabul ediyorum. Ancak, hiçbir emir vermeyeceğim, hiçbir yasak koymayacağım, hiçbir fetva vermeyeceğim, hiçbir hüküm koymayacağım, hiç kimseyi göreve getirmeyeceğim, hiçbir kimseyi görevden almayacağım, geçerli olan hiçbir şeyi değiştirmeyeceğim. Bütün bunlardan beni muaf tutuyor musun?'
Memun, bu şartların tümünü kabul etti.'
Bana Yâsir anlattı ki: 'Bayram geldiğinde, Memun, İmam Rıza'ya (a.s.) haber saldı: 'Atına bin, bayrama gel ve bayram namazını kılıp hutbe oku.'
İmam Rıza ona şu haberi gönderdi: 'Bu hususla ilgili olarak benimle senin aramızda hangi şartların olduğunu biliyorsun.'
Memun ona yazdı ki: 'Bunu istiyorum ki, insanların kalpleri mutmain olsun ve senin faziletini bilsinler.'
İmam sürekli kabul etmemek için gerekçeler ileri sürdüyse de halife ısrar etti.
Sonunda dedi ki: 'Ey mü'minlerin emiri! Eğer beni bundan muaf tutarsan, benim için daha iyi olur. Ama eğer muaf tutmasan, ben de Resûlullah (s.a.v.) ve Emirü'l-Mü'minin (Ali b. Ebu Tâlib aleyhisselâm) gibi yola çıkarım.'
Memun: 'İstediğin gibi çık' dedi. Sonra, komutanlardan ve halktan sabah erkenden Ebu'l-Hasan'ın kapısına gitmelerini istedi.'
Hizmetçi Yâsir, bana anlattı ki: 'İnsanlar, Ebu'l-Hasan'ı (a.s.) görmek için yollara ve evlerin çatılarına oturdular. Kadın, erkek, çocuk, herkes dışarı çıkmıştı. Komutanlar ve askerler Ebu'l- Hasan'ın kapısında toplanmışlardı.
Güneş doğarken İmam (a.s.) kalktı, gusletti, ketenden beyaz bir sarık sardı, bir ucunu göğsünün üzerine, bir ucunu da omuzlarının arasına sarkıttı. Eteklerini kemerine bağladı, bütün hizmetçilerine, 'Benim yaptığım gibi yapın' dedi.
Sonra, ucu harbeli âsâsını aldı ve dışarı çıktı. Biz, onun önündeydik, yalın ayaktı. Eteğini bacağının yarısına kadar sıvamıştı. Diğer giysileri de kemerine bağlanmıştı.
Yürüyünce, biz de onun ardından yürümeye başladık. Başını göğe doğru kaldırdı, dört kere tekbir getirdi. Sesinin gökte ve duvarlarda yankı yaptığını düşündük.
Komutanlar ve insanlar kapıda duruyorlardı. Tam teçhizatlı bekliyorlardı. Silahlarını kuşanmış, en güzel süslerini takınmışlardı. Biz göründüğümüzde ve İmam Rıza bu şekliyle ortaya çıktığında kapıda biraz durdu, sonra: 'Allahuekber, Allahuekber, Allahuek- ber, Allahuekber, bizi doğruya ilettiği için... Allahuekber, bize rızık olarak hayvanları bahşettiği için. Allah'a hamd olsun, bizi sınadığı için...'
Biz de yüksek sesle bunları tekrarlıyorduk.'
Yâsir dedi ki: 'Merv şehri ağlama ve inleme sesleriyle çalkalanıyordu. Ebu'l-Hasan'a baktıklarında gözyaşlarını tutamıyorlardı. Komutanlar, Ebu'l-Hasan'ın (a.s.) yalın ayak olduğunu gördüklerinde, atlarından inip ayakkabılarını çıkardılar. İmam, yürüyor, her on adımda bir durup üç kere tekbir getiriyordu.
Yâsir dedi ki: 'Biz göğün, yerin ve dağların yankı verdiğini sanıyorduk.' Merv, ağlama sesleriyle çalkalanıyordu. Bu durum, Halife Memun'a haber verildi.
Fadl b. Sehl Zurriyaseteyn dedi ki: 'Ey mü'minlerin emiri! Eğer bu şekilde namazgâha ulaşırsa, korkarım ki insanların aklını çeler. Geri dönmesini emretmeniz daha iyidir.'
Bunun üzerine Memun, birini göndererek geri dönmesini istedi. Ebu'l-Hasan (a.s.) ayakkabılarını istedi, onları giydi, atına binip evine geri döndü." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali Rıza eserinden)