‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’

31 Mart yerel seçimlerinde seçmenin iktidara olan tepkisini sandıkta yansıtması, rahmetli Süleyman Demirel'in meşhur sözünü hatırlattı:

"Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur."

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın MYK toplantısındaki ifadesiyle, AKP olarak yerel seçimlerdeki oy oranları yüzde 44,3'ten yüzde 35,5'e, Cumhur ittifakı olarak ise yüzde 51,6'dan yüzde 40,5'e geriledi. Erdoğan bunun temel sebebinin, 10 ay önce AKP'ye oy veren seçmenlerin bu sefer sandığa gitmemesi olduğuna işaret etti.

Erdoğan seçimlerin katılım oranının, 2019 seçimlerine kıyasla 6 puan geriye gittiğine, bu 6 puanlık düşüşün ezici çoğunluğunu AKP seçmeninin oluşturduğuna dikkat çekti. "Milletimizin, 31 Mart'ta bizi CHP'nin arkasına niçin ittiğini çok iyi analiz etmeliyiz" değerlendirmesinde bulunan Erdoğan, ortada sadece bir oy kaybının değil, kan ve ruh kaybının da olduğunu söyledi.

Ve Sayın Erdoğan, bütün bu oy kayıplarının nedeninin ekonomideki durum olduğunu da belirtti, hayat pahalılığını ve derinleşen enflasyon baskısını sandığa küsme sebepleri arasında sıraladı. İktidarın en tepesindeki isim demek istiyor ki, yaşanan oy kaybının temel nedeni "boş tencere".

Yaptıkları değerlendirmelerde, bu durumu iyice masaya yatıracaklarını, problemleri çözmeye çalışacaklarını ifade ediyorlar. Ama diğer taraftan Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de, Merkez Bankası (MB) Başkanı Fatih Karahan da seçim sonrası yaptıkları açıklamalarda açık açık dediler ki, Orta Vadeli Programa (OVP) bağlı kalınacak. Neydi OVP? Kısaca ifade etmek gerekirse, enflasyonun temel nedeni talep ve talebi baskılamak için mali sıkılaştırma politikaları, diğer ifadeyle kemer sıkma politikaları uygulanacak.

Bunun anlamı ne? Emekliye beklediği zam yok, asgari ücretliye zam yok, memur zamları hissedilen enflasyona göre değil resmi enflasyona göre artacak, kredi kartlarına sınırlama devam edecek, kredi faizleri uçacak, kısaca vatandaşların alım güçleri erimeye aynen devam edecek, vatandaş hiçbir şekilde nefes alamayacak.

Tabiri caizse, tencere boşalmıştı, şimdi tencere de olmayacak!

TÜİK'in en son açıkladığı yıllık enflasyon oranı yüzde 68,5. 

Peki, vatandaşın hissettiği enflasyon kaç? Onu da ENAG açıkladı: Yüzde 124,63. Arada neredeyse 2 katlık fark var. 

Asgari ücretliye temmuz ayında ara zam yapılmayacağını Cumhurbaşkanı Erdoğan ve diğer ekonomi yetkilileri defalarca açıkladılar. Sandıktaki yenilgiden sonra bu kararlarında bir değişiklik olur mu? OVP'ye bağlı kalacaklarını söylediklerine göre öyle bir düşünceleri yok. Eğer böyle bir düşünceleri olsaydı bunu seçim öncesi açıklayıp buradan da oy devşirmeye çalışırlardı.

Emeklilere ve memurlara ise yüzde 68,5 resmi enflasyon oranında zam yapılacak. Halbuki alım güçleri yüzde 124,63'lük hissedilen enflasyona göre eriyor.

Bu da gösteriyor ki, çok yakın zamanda seçim mağlubiyetinin faturası Mehmet Şimşek'e kesilecek. Hükümet 22 yıldır kabine revizyonlarıyla iktidarda kalmayı başardı. Ama sorun sadece kabine değildi. Uygulanan ekonomik sistem ve bu sistemi 22 yıldır uygulatan en tepedekiler doğru seçenek değildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'de son yıllarda enflasyonun kontrolden çıkmasını dış faktörlere bağlayarak "enflasyon sadece Türkiye'nin değil, Covid-19 salgını sonrasında tüm dünyanın karşı karşıya kaldığı bir baş ağrısı olduğunu" sık sık öne sürüyor. Şimdi bir örnekle bunun böyle olmadığını ifade edelim.

Avrupa'dan 20 ülkenin yer aldığı Euro Bölgesi'nin yıllık tüketici enflasyonu şubatta yüzde 2,6 iken martta yüzde 2,4'e geriledi. Türkiye'de ise aynı dönemde resmi enflasyon yüzde 68,5'e yükseldi. Türkiye'de yıllık resmi enflasyon, Euro Bölgesi enflasyonunun tam 28,5 katı oldu. ABD'de ise tüketici enflasyonu şubatta yüzde 3,2 olmuştu. Gördüğünüz gibi ABD ve AB ülkelerindeki enflasyon Türkiye ile mukayese edilemeyecek kadar düşük. Kendi başarısızlığımızı başkalarını göstererek örtmenin hiçbir mantığı yok.

Bir diğer örnek ise, bizde gıda enflasyonu TÜİK'e göre yıllık yüzde 70,41. Yani resmi enflasyondan daha yüksek. Diğer ifadeyle bizde gıda sektörü, enflasyonu yukarı doğru çeken lokomotiflerden birisi ve en önemlisi. Peki, dünyada durum nasıl? Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre, dünya genelinde gıda fiyatlarında yıllık yüzde 7,7'lik bir düşüş yaşandı. Dünyada gıda fiyatları düşerken, bizde yüzde 70,41 artıyor. Bu da ekonomimizin, özellikle de tarım ve gıda sektörünün yönetilemediğinin en bariz göstergesidir.

İktidarın durumu bu, ne yaparsa yapsın bu sonucu değiştiremeyecek. Peki, son seçimlerde tercih edilerek birinciliğe oturtulan muhalefetin durumu ne, o bu sorunu çözebilir mi? Elbette ki hayır. Hatırlayalım, AKP Mehmet Şimşek'i getireceğiz derken, onlar da Şimşek'in muadili Daron Acemoğlu'nu getirmenin hazırlıklarını yapıyorlardı. Daha önce de Kemal Derviş'i tekrar getireceklerdi. İktidara geldiklerinde Türkiye'ye getirecekleri borçla övünüyorlardı.

Yani tercih ettiklerimiz de, cezalandırdıklarımızın tıpkısının aynısı.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün devletçiliğinden, bağımsızlık anlayışından, milli ekonomi uygulamalarından hiçbir eser yok.

Eğer çözüm arıyorsanız, önünüzde tek bir seçenek duruyor; o da parti programında Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli olan Bağımsız Türkiye Partisi (BTP). Genç lideri Hüseyin Baş'la, liyakatli kadrolarıyla bu eşsiz modeli ülkemizde uygulamak için milletimizden fırsat bekliyor.

"Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur", doğru, bugün bunu yaşıyoruz ama bunun tersi de doğru. Boş tencere, eninde sonunda gerçek çözüm sahiplerini iktidara taşır.