Rest çekerken verilen tavizlerin söylenmesi

Rest çekeyim derken verilen tavizler ortaya dökülüyor. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yurt dışı gezilerine, özellikle de ABD gezilerine dikkat çekmek istiyorum.

Buralarda yaptığı açıklamalar yazının girişindeki cümleyi doğruluyor. 

Mevzumuz azınlıklara verilen imtiyazlar.

Bu durum BM toplantıları için gittiği New York'ta Erdoğan tarafından yeniden dillendirildi. 

Üstelik de bu imtiyazlar Lozan gibi Türkiye Cumhuriyeti'nin tapu senedi olarak kabul edilen uluslararası bir antlaşmayı ihlal etme pahasına verilmiş.

Bakın Erdoğan yandaş basının "Yunanistan'a sert cevap"  diye verdiği ABD'deki açıklamasında Fener Rum Patrikhanesi ile ilgili neler söylüyor: "Sen Sinod Meclisi'nin belli sayıda meclis üyelerinin olması lazım. Sen Sinod Meclisi 7'ye düşmüştü. Belli sayıya sahip olmadığı için Patrik Bartholomeos'a dedim ki 'Dışardan sen papazları getir, ben bunlara vatandaşlık vereyim çünkü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olması lazım ve böylece Sen Sinod Meclisi'ni tamamlamış ol.' Öyle tamamladılar. Ama Yunan Dışişleri Bakanı'nın bunlardan haberi yok. Bunlar uzayda dolaşıyor. Bizim her zaman için kapımız açık, vatandaşlık da veririz."

* * *

İşte Erdoğan'ın Yunanistan'a sert cevabı bu, "Sen papazları getir, ben vatandaşlık vereyim", hem de Lozan'a aykırı olarak! Üstelik bu ilk de değil. Erdoğan benzer ifadeleri hatta daha fazlasını Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nde de söylemişti.

İşte Erdoğan'ın 13 Nisan 2011 tarihinde AKPM'de kendisini azınlıklar konusunda eleştiren Fransız senatöre "Türkiye'ye çok Fransızsınız'' resti çektikten sonra söylediği sözler:

1. Ortodoks Patriği seçilmesi Lozan Anlaşmasına göre Sen Sinod Meclisi'nde yapılır. Sen Sinod Meclisi, Lozan Anlaşması'na göre TC vatandaşı olmak durumundadır. TC vatandaşı olmadığı halde şu andaki Ortodoks Patriğinin seçimine biz göz yumduk. 

2. Bununla kalmadık. Dediler ki "Sümela Manastırı'nda ayin yapmak istiyoruz." "Hay hay" dedim. Geçen yıl Sümela Manastırı'nda gittiler Sayın Patrik, tüm heyetiyle beraber, yaklaşık 3 bin kişi filan orada ayinlerini yaptılar. 

3. Aynı şekilde Tarsus'ta Alman dostlarımız bizden ricada bulundular. "Her yıl burada ayinlerinizi yapabilirsiniz" dedik. Onların bu şekilde önünü açtık, onlar orada ayinlerini yapıyorlar. 

4. Aynı şekilde Van'da Ermeni Ortodoks Kilisesi yıkılmak üzereydi. O kiliseyi kendi kasamızdan restorasyonunu yaptırmak suretiyle orayı da ibadete açtık. 

5. Bugün Haçlı Seferlerinin bir başka boyutlarını görmek ve değerlendirmek durumundayız. Haçlı Seferleri iki kültür, medeniyet ve dinin karşı karşıya gelmekten ziyade birbirinden etkilenmek sonucunu da doğurmuştur.

* * *

Bir tarafta Lozan'ı yok sayarcasına imtiyazlar veren bir yönetim bir tarafta da istedikçe isteyen azınlık.

Fener Rum Patriğinin ekümeniklik iddiası ortada. Son olarak Sümela'ya ayin için gittiği Trabzon'da üzerinde "Ekümenik Patrik" yazan Trabzonspor formasıyla verdiği poz ve poza karşı tepkisizlik hala hafızalarda.

Ekümenikliğin ne olduğu belli; kısaca Vatikan benzeri bir devlet içinde devlet demek. Ülkemizin egemenlik haklarına, üniter yapısına açık bir meydan okuma olan bu durum karşısında bizi yönetenlerin tavrı düşündürücü. 

Erdoğan 15 Mayıs 2010'da Atina'ya yaptığı ziyarette Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu'nun Fener Rum Patriği Bartholomeos'u "Ekümenik" olarak tanımlamasının kendisini rahatsız edip etmediği sorusuna, "Hayır. Ecdadımızı rahatsız etmemiş, beni de rahatsız etmiyor" yanıtını vermişti.

* * *

Evet… Durum gayet açık… Bir tarafta azınlıklara Lozan'ı delik deşen eden tavizler diğer yanda da Adalarımızı işgal eden, Batı Trakya'da soydaşlarımızın okullarına, Türkçe tabelalarına bile tahammül edemeyen bir Yunan tavrı. Hani dış politikada mütekabiliyet esastı! 

"Ya Allah, bismillah" diyerek kilise açan, bir iradeden bu konularda yerli ve milli bir tavır beklemek ne kadar mümkün acaba!