İktidarın AB aşkı gözlerini kör etmiş. Sadece iktidarın değil, AKP iktidarına omuz veren güç odaklarının ve aman AB ne der korkusu ile titreyen tüm devletlularımızın.
Ankara'nın manzarasına bakınca enteresan bir tablo ile karşı karşıyayız.
Bir yandan NATO zirvesine ev sahipliği yapmak için sivil-askeri koşuşuturmaca...
ABD'nin işgal senaryosuna taşeronluk, karargahlık yapma telaşı...
Öyle bir telaş ki Bush'un İstanbul ziyareti yaklaştıkça tüm devlet kurumlarını heyecan sarıyor.
Nabızlar yükseliyor, eller ayaklar birbirine dolaşıyor.
ABD'nin terörle mücadele(!) misyonunu NATO'ya yükleyip İslam dünyasını hedef tahtasına oturtacağı NATO toplantısı yaklaşırken, ABD yetkililerine "PKK ile mücadele" sorusuna, küstah bir tonla "ne alakası var" cevapları alınıyor.
ABD, Irak'ta PKK'yı himaye eden, yani teröre destek veren ülke konumunda ısrarlı. AKP iktidarı ise ABD'nin BOP projesine taşeronluğa dünden razı.
Ankara sadece ABD'ye hizmet için seferber olmuş değil. Bir de 200 yıllık AB rüyasının aman sonu gelmesin diye derin bir gaflet uykusunda.
Uyur gezer bir halde AB başkentleri aşındırılıyor. Müzakere tarihi yaklaştıkça kalbi pıt pıt atıyor. AB'nin bir dediği iki edilmiyor.
AKP, oylarını aldığı milleti mağdur ederken azınlıklara kiliseler, araziler, okullar tahsis ediliyor. AB bastırdıkça bastırıyor. Adeta "her sokakta kilise, her mahallede papaz isteriz" dercesine Hıristiyanlara din özgürlüğünün yetersiz olduğundan dem vuruyor.
Yargı da AB'nin dümen suyuna sokularak terör örgütüne destek olanlar salıveriliyor. Miting meydanlarında Apo'nun Mandela gibi serbest bırakılıp devletin başına getirilmesini istiyorlar.
Hükümet ise AB'den müzakere tarihini Mart 2005'te alabilmek için her tür tavize yatkın duruyor.
Asker ise AB korkusu ile sindirilmiş durumda. 30 bin kişinin katlinden sorumlu örgüte ve başına af çıkarılması için meydanlardan atılan nutukları sessizlik içinde izliyor.
Başörtüsü imam-hatipler gibi halkın büyük bir kesimini ilgilendiren en masum, en meşru taleplere karşı laiklik adına aslan kesilenler bölücübaşının kahramanlaştırılması kampanyasına karşı elleri kolları bağlı havasındalar.
Salıverilen eski DEP milletvekilleri VİP salonlarından miting meydanlarına sözde barış nutukları atarken, irtibatlı oldukları örgüt kontrollü savaş tamtamları çalmakta...
Yargı ise terör örgütü ile irtibatlı parti ve mensuplarına yan dahi bakamamaktadır.
AB'den müzakere tarihi almak uğruna ülkenin bölünmesine herkes sessiz razı görünüyor.
AB ise daha geçen yıl üyelik müracaatını yapan Hırvatistan'a 2005 yılını müzakere tarihi, 2007 yılını da üyelik tarihi olarak verirken Türkiye'ye yeni şartlar dayatılmaktadır.
Olan bitene bakınca Mart'a kadar Apo'nun da salınmasının şart olarak ileri sürüldüğü anlaşılıyor.
En komiği ne biliyor musunuz? AB ve ABD'ye yaranmak için koşuşturan Türkiye'nin Küresel güç olduğu iddiasıdır. Türkiye küresel güç değil, tasfiye edilen güçtür oysa... Hem de kendi evlatları tarafından. Tıpkı dağılan SSCB gibi... Yıllar önce "Türkiye Gorbaçov'unu bekliyor" diye hasret çeken gazetecimiz şimdilerde çok mutlu olmalı. Artık bir Gorbaçovumuz var.
Böyle giderse 3 yıl içinde Türkiye tasfiye edilir.
Ankara'nın manzarasına bakınca enteresan bir tablo ile karşı karşıyayız.
Bir yandan NATO zirvesine ev sahipliği yapmak için sivil-askeri koşuşuturmaca...
ABD'nin işgal senaryosuna taşeronluk, karargahlık yapma telaşı...
Öyle bir telaş ki Bush'un İstanbul ziyareti yaklaştıkça tüm devlet kurumlarını heyecan sarıyor.
Nabızlar yükseliyor, eller ayaklar birbirine dolaşıyor.
ABD'nin terörle mücadele(!) misyonunu NATO'ya yükleyip İslam dünyasını hedef tahtasına oturtacağı NATO toplantısı yaklaşırken, ABD yetkililerine "PKK ile mücadele" sorusuna, küstah bir tonla "ne alakası var" cevapları alınıyor.
ABD, Irak'ta PKK'yı himaye eden, yani teröre destek veren ülke konumunda ısrarlı. AKP iktidarı ise ABD'nin BOP projesine taşeronluğa dünden razı.
Ankara sadece ABD'ye hizmet için seferber olmuş değil. Bir de 200 yıllık AB rüyasının aman sonu gelmesin diye derin bir gaflet uykusunda.
Uyur gezer bir halde AB başkentleri aşındırılıyor. Müzakere tarihi yaklaştıkça kalbi pıt pıt atıyor. AB'nin bir dediği iki edilmiyor.
AKP, oylarını aldığı milleti mağdur ederken azınlıklara kiliseler, araziler, okullar tahsis ediliyor. AB bastırdıkça bastırıyor. Adeta "her sokakta kilise, her mahallede papaz isteriz" dercesine Hıristiyanlara din özgürlüğünün yetersiz olduğundan dem vuruyor.
Yargı da AB'nin dümen suyuna sokularak terör örgütüne destek olanlar salıveriliyor. Miting meydanlarında Apo'nun Mandela gibi serbest bırakılıp devletin başına getirilmesini istiyorlar.
Hükümet ise AB'den müzakere tarihini Mart 2005'te alabilmek için her tür tavize yatkın duruyor.
Asker ise AB korkusu ile sindirilmiş durumda. 30 bin kişinin katlinden sorumlu örgüte ve başına af çıkarılması için meydanlardan atılan nutukları sessizlik içinde izliyor.
Başörtüsü imam-hatipler gibi halkın büyük bir kesimini ilgilendiren en masum, en meşru taleplere karşı laiklik adına aslan kesilenler bölücübaşının kahramanlaştırılması kampanyasına karşı elleri kolları bağlı havasındalar.
Salıverilen eski DEP milletvekilleri VİP salonlarından miting meydanlarına sözde barış nutukları atarken, irtibatlı oldukları örgüt kontrollü savaş tamtamları çalmakta...
Yargı ise terör örgütü ile irtibatlı parti ve mensuplarına yan dahi bakamamaktadır.
AB'den müzakere tarihi almak uğruna ülkenin bölünmesine herkes sessiz razı görünüyor.
AB ise daha geçen yıl üyelik müracaatını yapan Hırvatistan'a 2005 yılını müzakere tarihi, 2007 yılını da üyelik tarihi olarak verirken Türkiye'ye yeni şartlar dayatılmaktadır.
Olan bitene bakınca Mart'a kadar Apo'nun da salınmasının şart olarak ileri sürüldüğü anlaşılıyor.
En komiği ne biliyor musunuz? AB ve ABD'ye yaranmak için koşuşturan Türkiye'nin Küresel güç olduğu iddiasıdır. Türkiye küresel güç değil, tasfiye edilen güçtür oysa... Hem de kendi evlatları tarafından. Tıpkı dağılan SSCB gibi... Yıllar önce "Türkiye Gorbaçov'unu bekliyor" diye hasret çeken gazetecimiz şimdilerde çok mutlu olmalı. Artık bir Gorbaçovumuz var.
Böyle giderse 3 yıl içinde Türkiye tasfiye edilir.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014