Tiyatro seyretmeyi sever misiniz?
Tiyatro da asıl olan rollerin iyi bir şekilde yapılmasıdır. Tiyatro oynanan oyuna göre şekil kazanır. İşlenen konu ile izleyenler bir düşünce ufkuna taşınır.
Rol alanlara gelince, bu kişilerin gerçek yüzü değildir. Başarıları gerçek yüzlerini göstermekten ziyade verilen rolleri yerine getirmeleri ile orantılıdır.
Ülkemizde hükümetin icraatlerini takip edenler; basın yayını izleyenler kendilerini bir seyirci olarak algılamaya başladılar.
Neden mi, hukukun siyasallaşması iyice boyut kazanmış oldu. Bu hadiseyi artık bütün boyutları ile yaşamaya başladık. Öyle ki haklı olmaktan ziyade "mahkemede dayın var mı?" ifadesi artık hiçbir kademede yadırganmayacak kadar kabul görüyor.
Kemal Derviş, gelmesi veya getirilmesi veya gönderilmesi sonucu, ekonomiye el koymuş oldu. Derviş yasaları olarak da nam salan, 15 günde 15 yasa ifadesiyle tanımlanan; ülkemize yeni bir şekil verme çalışmaları, tamamen millî olmayan güçlerin yönlendirmesiyle gerçekleşmekte. Dönem dönem IMF'in ikazları, Bush'un mektupları ile ara gaz alan hükümet yoluna dolu dizgin devam ediyor.
Yapılan icraatlara halk destek vermediği gibi, seçmenler oy verdikleri partileri bile tanımakta zorlanıyorlar.
Geldiğimiz nokta itibarıyla ülkemiz her geçen gün irtifa kaybediyor. Gücümüz kayboldukça yeni yeni tehlikelerin baş gösterdiğine şahit oluyoruz. Bu tehlikelerin keşişim noktasının ülkenin birliği ve toprak bütünlüğümüze dönük olduğu görülüyor.
Ekonomik olarak ise büyük bir çıkmazın içerisindeyiz. İçinde olduğumuz kötü durum bir tarafa, ekonomiyi düzeltmek için başta olan Dervişin Amerika'nın ya da İMF'in adamı olduğu bile konuşuluyor, hatta bu bizzat kendisine bile söylenebiliyor.
Bir başka konuşulan ise, Devlet Bahçeli'nin İMF' ye sunulan niyet mektubuna içeriğinden habersiz imza atması. Veya attığı imzanın içeriğini savunamaz hale gelmesi veya içeriğini bilerek attığı imzayı millete izah etmek için manevra yapması. Hangi seçenek söz konusu olursa olsun, her biri diğerinden tehlikeli olan bu ihtimaller millet olarak bizi endişeye sevk ediyor.
Manda olmanın hemen hemen bütün şartları gerçekleşmiş olmasına rağmen hâlâ TBMM Başkan vekili Murat Sökmenoğlu "Manda" nitelendirmesine tepki göstererek, "Yabancıları savunur, tarzdaki ifadeyi protesto ediyoruz", "Türkiye'nin Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde 80 yıl önce mandacılığı reddederek bugünkü gücüne sahip olduğunu" söylese de ABD büyükelçisinin protokol kurallarını hiçe sayarak doğrudan başbakanla muhatap olduğunu ve Bush'un tavsiyelerini (!) elden verdiğini görmezlikten geliyor; sanki bu milleti sağır ve anlama özürlü zannediyor.
Ülkemizin hangi noktalara getirildiğini DPT'nin de raporundan anlamak mümkün. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Türk Lirası'nın (TL) Nisan ayı sonu itibariyle, 1994 Nisan ayından bu yana en düşük değerine indiğini belirtiyor.
Bu kadar olumsuz tabloların yaşandığı günümüzde MHP lideri Bahçeli sanki millet, hiç görmüyor gibi milletten çok kopuk bir konuşma yapıyor. Çıkarılan yasaları ve ekonomik krizle mücadeleyi kendi partisine mal ettiği gibi; hükümete yönelik eleştirilerin de siyaseti ve meclisi kötülemeye dönük olduğunu ifade ediyor.
Dostlar! İşte bizim ülkemizin acı gerçekleri bu tablolar; acaba millet olarak bir tiyatro oyunu mu izliyoruz?
Tiyatro da asıl olan rollerin iyi bir şekilde yapılmasıdır. Tiyatro oynanan oyuna göre şekil kazanır. İşlenen konu ile izleyenler bir düşünce ufkuna taşınır.
Rol alanlara gelince, bu kişilerin gerçek yüzü değildir. Başarıları gerçek yüzlerini göstermekten ziyade verilen rolleri yerine getirmeleri ile orantılıdır.
Ülkemizde hükümetin icraatlerini takip edenler; basın yayını izleyenler kendilerini bir seyirci olarak algılamaya başladılar.
Neden mi, hukukun siyasallaşması iyice boyut kazanmış oldu. Bu hadiseyi artık bütün boyutları ile yaşamaya başladık. Öyle ki haklı olmaktan ziyade "mahkemede dayın var mı?" ifadesi artık hiçbir kademede yadırganmayacak kadar kabul görüyor.
Kemal Derviş, gelmesi veya getirilmesi veya gönderilmesi sonucu, ekonomiye el koymuş oldu. Derviş yasaları olarak da nam salan, 15 günde 15 yasa ifadesiyle tanımlanan; ülkemize yeni bir şekil verme çalışmaları, tamamen millî olmayan güçlerin yönlendirmesiyle gerçekleşmekte. Dönem dönem IMF'in ikazları, Bush'un mektupları ile ara gaz alan hükümet yoluna dolu dizgin devam ediyor.
Yapılan icraatlara halk destek vermediği gibi, seçmenler oy verdikleri partileri bile tanımakta zorlanıyorlar.
Geldiğimiz nokta itibarıyla ülkemiz her geçen gün irtifa kaybediyor. Gücümüz kayboldukça yeni yeni tehlikelerin baş gösterdiğine şahit oluyoruz. Bu tehlikelerin keşişim noktasının ülkenin birliği ve toprak bütünlüğümüze dönük olduğu görülüyor.
Ekonomik olarak ise büyük bir çıkmazın içerisindeyiz. İçinde olduğumuz kötü durum bir tarafa, ekonomiyi düzeltmek için başta olan Dervişin Amerika'nın ya da İMF'in adamı olduğu bile konuşuluyor, hatta bu bizzat kendisine bile söylenebiliyor.
Bir başka konuşulan ise, Devlet Bahçeli'nin İMF' ye sunulan niyet mektubuna içeriğinden habersiz imza atması. Veya attığı imzanın içeriğini savunamaz hale gelmesi veya içeriğini bilerek attığı imzayı millete izah etmek için manevra yapması. Hangi seçenek söz konusu olursa olsun, her biri diğerinden tehlikeli olan bu ihtimaller millet olarak bizi endişeye sevk ediyor.
Manda olmanın hemen hemen bütün şartları gerçekleşmiş olmasına rağmen hâlâ TBMM Başkan vekili Murat Sökmenoğlu "Manda" nitelendirmesine tepki göstererek, "Yabancıları savunur, tarzdaki ifadeyi protesto ediyoruz", "Türkiye'nin Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde 80 yıl önce mandacılığı reddederek bugünkü gücüne sahip olduğunu" söylese de ABD büyükelçisinin protokol kurallarını hiçe sayarak doğrudan başbakanla muhatap olduğunu ve Bush'un tavsiyelerini (!) elden verdiğini görmezlikten geliyor; sanki bu milleti sağır ve anlama özürlü zannediyor.
Ülkemizin hangi noktalara getirildiğini DPT'nin de raporundan anlamak mümkün. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Türk Lirası'nın (TL) Nisan ayı sonu itibariyle, 1994 Nisan ayından bu yana en düşük değerine indiğini belirtiyor.
Bu kadar olumsuz tabloların yaşandığı günümüzde MHP lideri Bahçeli sanki millet, hiç görmüyor gibi milletten çok kopuk bir konuşma yapıyor. Çıkarılan yasaları ve ekonomik krizle mücadeleyi kendi partisine mal ettiği gibi; hükümete yönelik eleştirilerin de siyaseti ve meclisi kötülemeye dönük olduğunu ifade ediyor.
Dostlar! İşte bizim ülkemizin acı gerçekleri bu tablolar; acaba millet olarak bir tiyatro oyunu mu izliyoruz?
Doç. Dr. Ahmet H. Kepekçi / diğer yazıları
- Algı yönetimi ve Atatürk devrimlerine yönelik tartışmalar / 22.11.2024
- Bakan Tekin’in maksadı üzüm yemek mi bağcı dövmek mi? / 20.11.2024
- 2025'te asgari ücrette artış ne kadar olacak? / 14.11.2024
- Atatürk millete harç oldu / 13.11.2024
- Ülkemizdeki siyasi manipülasyonlar / 06.11.2024
- Egemenlik de, sorumluluk da milletindir / 31.10.2024
- Cumhuriyet mi esaret mi? / 30.10.2024
- Devletimizin bekasına yönelik dini ve milli istismar cihetli saldırılar / 24.10.2024
- FETÖ tehdidi ve emperyalist güçlerin planları / 23.10.2024
- "Ey Türk gençliği birinci vazifen..." / 17.10.2024
- Bakan Tekin’in maksadı üzüm yemek mi bağcı dövmek mi? / 20.11.2024
- 2025'te asgari ücrette artış ne kadar olacak? / 14.11.2024
- Atatürk millete harç oldu / 13.11.2024
- Ülkemizdeki siyasi manipülasyonlar / 06.11.2024
- Egemenlik de, sorumluluk da milletindir / 31.10.2024
- Cumhuriyet mi esaret mi? / 30.10.2024
- Devletimizin bekasına yönelik dini ve milli istismar cihetli saldırılar / 24.10.2024
- FETÖ tehdidi ve emperyalist güçlerin planları / 23.10.2024
- "Ey Türk gençliği birinci vazifen..." / 17.10.2024