Eski ABD Başkanı Bill Clinton'ın 15 Kasım 1999'da TBMM'de yaptığı konuşması bir takım ipuçlarını içinde barındırıyor. Bunlardan bir kaçına değinmek istiyorum.
"Truman doktrini, ilişkimizi kaynaştırdı ve Amerika'nın soğuk savaş sonrası ilişkilerinin temelini oluşturdu. 50 yılı aşkın bir süredir, müttefikliğimiz, zamanın karşısında kuvvetli durmuş ve Kore'den Kosova'ya kadar bütün imtihanları geçmiştir."
"Birlikte, NATO'yu, 21. Yüzyılın taleplerine adapte ediyoruz; Balkanlar'da ve Ortadoğu'da barış için ortaklık yapıyoruz; tüm bölgeye yardımcı olacak yeni enerji kaynakları geliştiriyoruz."
"İyi veya kötü, o zamanların olayları, Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılması bu yüzyılın tüm tarihini şekillendirdi. 20. Yüzyılı anlamak için, Türkiye'nin tarihi, bir anahtardır; Türkiye'nin geleceği, önümüzdeki binyılın ilk yüzyılının şekillenmesinde de son derece önemli bir rol oynayacaktır.
"İnsanlar, harita çizebilmeye başladıklarından bu yana, Türkiye'nin coğrafyasının sabit gerçeklerine dikkat çekmişlerdir ki, Anadolu, kıtalar arasında bir köprüdür; Boğazın en yakın noktasında, bir kilometreden kısa bir mesafe Avrupa ile Asya'yı ayırır. Bu coğrafyayı göz önüne alınca, önem kazanmaktadır."
Bu konuşmayı yapan devlet başkanının devleti Türkiye'nin tapu senedi olan Lozan Anlaşması'na bugüne kadar imza koymamış olduğunu da dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Truman Doktrini, Amerika Birleşik Devletleri'nin uluslararası politikasının yayılımcı ve işgalci bir karaktere geçiş planıdır. Bu karar ile Sovyetler ile rekabet hedeflenmiş ve güya komünizm tehdidi adı altında dünyaya ölüm gösterilmiş sıtma kabul ettirilmeye çalışılmıştır.
Truman Doktrini ile ABD, geleneksel dış politikasını değiştirmiş ve I. Dünya Savaşı sonu itibarıyla dünya siyasetinde aktif ve işgalci bir rol üstlenmeye başlamıştır. Truman Doktrini, kendisinden sonra gelecek olan ekonomik sömürünün öncüsü olan Marshall Planı'na öncülük etmiştir.
ABD bu kadar önem verdiği coğrafyayı kendi haline bırakır mı dersiniz?
Gelecek projeksiyonunun nirengi noktası olan Türkiye ile yaptığı stratejik ortaklık milletimizin ve devletimizin faydasına sonuç verebilir mi?
Milli mücadele yıllarında batılıların en ufak desteğine başvurmayan bilakis onlara karşı mücadele veren Atatürk'ün duruşuna ne kadar da muhtaç olduğumuzu idrak edebiliyor muyuz?
Bu ve bunun gibi soruların cevaplarını vermek zorundayız. Bu da yetmez çözümün sadece ve sadece milli projelerle olabileceğini de bilmek ve uygulamak zorundayız.
"Truman doktrini, ilişkimizi kaynaştırdı ve Amerika'nın soğuk savaş sonrası ilişkilerinin temelini oluşturdu. 50 yılı aşkın bir süredir, müttefikliğimiz, zamanın karşısında kuvvetli durmuş ve Kore'den Kosova'ya kadar bütün imtihanları geçmiştir."
"Birlikte, NATO'yu, 21. Yüzyılın taleplerine adapte ediyoruz; Balkanlar'da ve Ortadoğu'da barış için ortaklık yapıyoruz; tüm bölgeye yardımcı olacak yeni enerji kaynakları geliştiriyoruz."
"İyi veya kötü, o zamanların olayları, Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılması bu yüzyılın tüm tarihini şekillendirdi. 20. Yüzyılı anlamak için, Türkiye'nin tarihi, bir anahtardır; Türkiye'nin geleceği, önümüzdeki binyılın ilk yüzyılının şekillenmesinde de son derece önemli bir rol oynayacaktır.
"İnsanlar, harita çizebilmeye başladıklarından bu yana, Türkiye'nin coğrafyasının sabit gerçeklerine dikkat çekmişlerdir ki, Anadolu, kıtalar arasında bir köprüdür; Boğazın en yakın noktasında, bir kilometreden kısa bir mesafe Avrupa ile Asya'yı ayırır. Bu coğrafyayı göz önüne alınca, önem kazanmaktadır."
Bu konuşmayı yapan devlet başkanının devleti Türkiye'nin tapu senedi olan Lozan Anlaşması'na bugüne kadar imza koymamış olduğunu da dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Truman Doktrini, Amerika Birleşik Devletleri'nin uluslararası politikasının yayılımcı ve işgalci bir karaktere geçiş planıdır. Bu karar ile Sovyetler ile rekabet hedeflenmiş ve güya komünizm tehdidi adı altında dünyaya ölüm gösterilmiş sıtma kabul ettirilmeye çalışılmıştır.
Truman Doktrini ile ABD, geleneksel dış politikasını değiştirmiş ve I. Dünya Savaşı sonu itibarıyla dünya siyasetinde aktif ve işgalci bir rol üstlenmeye başlamıştır. Truman Doktrini, kendisinden sonra gelecek olan ekonomik sömürünün öncüsü olan Marshall Planı'na öncülük etmiştir.
ABD bu kadar önem verdiği coğrafyayı kendi haline bırakır mı dersiniz?
Gelecek projeksiyonunun nirengi noktası olan Türkiye ile yaptığı stratejik ortaklık milletimizin ve devletimizin faydasına sonuç verebilir mi?
Milli mücadele yıllarında batılıların en ufak desteğine başvurmayan bilakis onlara karşı mücadele veren Atatürk'ün duruşuna ne kadar da muhtaç olduğumuzu idrak edebiliyor muyuz?
Bu ve bunun gibi soruların cevaplarını vermek zorundayız. Bu da yetmez çözümün sadece ve sadece milli projelerle olabileceğini de bilmek ve uygulamak zorundayız.
Doç. Dr. Ahmet H. Kepekçi / diğer yazıları
- Algı yönetimi ve Atatürk devrimlerine yönelik tartışmalar / 22.11.2024
- Bakan Tekin’in maksadı üzüm yemek mi bağcı dövmek mi? / 20.11.2024
- 2025'te asgari ücrette artış ne kadar olacak? / 14.11.2024
- Atatürk millete harç oldu / 13.11.2024
- Ülkemizdeki siyasi manipülasyonlar / 06.11.2024
- Egemenlik de, sorumluluk da milletindir / 31.10.2024
- Cumhuriyet mi esaret mi? / 30.10.2024
- Devletimizin bekasına yönelik dini ve milli istismar cihetli saldırılar / 24.10.2024
- FETÖ tehdidi ve emperyalist güçlerin planları / 23.10.2024
- "Ey Türk gençliği birinci vazifen..." / 17.10.2024
- Bakan Tekin’in maksadı üzüm yemek mi bağcı dövmek mi? / 20.11.2024
- 2025'te asgari ücrette artış ne kadar olacak? / 14.11.2024
- Atatürk millete harç oldu / 13.11.2024
- Ülkemizdeki siyasi manipülasyonlar / 06.11.2024
- Egemenlik de, sorumluluk da milletindir / 31.10.2024
- Cumhuriyet mi esaret mi? / 30.10.2024
- Devletimizin bekasına yönelik dini ve milli istismar cihetli saldırılar / 24.10.2024
- FETÖ tehdidi ve emperyalist güçlerin planları / 23.10.2024
- "Ey Türk gençliği birinci vazifen..." / 17.10.2024