‘Yeryüzünde Allah’ın kandilleri vardır’
Hz. Ali (r.a.) buyuruyor ki: “Yeryüzünde Allah’ın kandilleri vardır. Zatına göre en sevimlisi; zarif, pak ve sağlam olanıdır. Kardeşlerine karşı zarif, din yolunda kuvvetli, yakın itibarı ile saf ve temiz”
18.07.2023 21:00:00
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş
İmam Gazali Hazretleri buyurdu ki:
İlâhî verginin gelmesi için iki şekil vardır. Biri kul tarafından olur. Bu halde kul dua eder, yakarır; hidayetin gelmesini diler. İkinci şekle gelince, orada kulun adı geçmez. Sebepler de aradan kalkar. Bizzat Hak tarafından gelir. Bu durumu, zikredeceğimiz hadis-i şerif ve kudsî hadisler daha iyi anlatır:
"Allah Teâlâ; her gece, dünya semâına nüzul eder."
"Ebrar zümresinin Bana kavuşma arzusu arttı. Benim de onlara iştiyakım çok arttı." (Kudsî hadis).
Yukarıda tarifini yaptığımız iki şeklin birleşiminden hâsıl olacak bir hal daha var. Onu da şu kudsî hadis bize anlatmaktadır: "Bana bir karış yakın olana, bir kulaç yakın olurum."
Hulâsa olarak, bilesin ki; İlâhî cömertlik, saadet hakkının bol olmasını iktiza eder ki, bunda cimrilik yoktur. Hak Teâlâ, her şeyde olduğu gibi burada da cömert davranmıştır. Çünkü sonsuz kerem sahibidir. Bu keremi icabı, bütün kalpleri yaratılışta, mezkûr saadeti kabule istidatlı kılmıştır. Bu sözümüze delil olarak birçok ayet ve hadis vardır.
"İlâhî fıtrat öyle bir şeydir ki, Allah, zatına ve sıfatına mazhar kıldığı insanları o şekilde yaratmıştır." (Rum, 30).
"Biz, insanı en güzel kıvamda yarattık." (Tin, 4).
"Her doğan çocuk, İslâm fıtratı üzerine doğar."
İlâhî füyûzatın gelmesi yolunda anlatılan iki şeklin arasına giren ve gelmesine mâni olan ve meşgul eden birkaç şey var. O şeyler, şehevî arzular ve daha başka kötülüklerdir. Bunlar aradan kalkınca işler aslına döner, kalpte Hakkın azamet ve celâli tecelli eder ve kul, ebedî sonsuz saadete erer. Her kap içinden ne kadar dışarı atabilirse, dışarıdan o miktar nasip alabilir. Kalp de böyledir. Dış âleme karşı, içini ne kadar boşaltırsa, ötelerden o kadar nasip alır. Allah Teâlâ bu hale eren kişileri, "Rabbaniyyun, Ahbar" (Mâide, 44) adları ile zikreder. Manası; bilgi sahibi, Hakk'a bağlı gerçeğe vâkıf olarak alınabilir.
Anlatmak istediğimiz ilmi bulup sonsuz saadete erdikten sonra, kalp kerim bir şah olur. Hakk'a bağlı bir varlık haline gelir.
Bu yüce hali bulanlar, Hz. Ali (r.a.) tarafından da şöyle anlatılmaktadır: "Yeryüzünde Allah'ın kandilleri vardır. Zatına göre en sevimlisi; zarif, pak ve sağlam olanıdır." Tefsir ederken de şöyle buyurur: "Kardeşlerine karşı zarif, din yolunda kuvvetli, yakın itibarı ile saf ve temiz."
"O nurun misali, bir pencere içinde yanan kandildir." (Nur, 35). Ayet-i kerimesi, anlattığımız imanlı kalbe işaret sayılır. "Yahut o, dalgalı bir denizin karanlıkları gibidir" (Nur, 40) âyet-i kerimesi de münafığın haline işaret eder.
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)
İlâhî verginin gelmesi için iki şekil vardır. Biri kul tarafından olur. Bu halde kul dua eder, yakarır; hidayetin gelmesini diler. İkinci şekle gelince, orada kulun adı geçmez. Sebepler de aradan kalkar. Bizzat Hak tarafından gelir. Bu durumu, zikredeceğimiz hadis-i şerif ve kudsî hadisler daha iyi anlatır:
"Allah Teâlâ; her gece, dünya semâına nüzul eder."
"Ebrar zümresinin Bana kavuşma arzusu arttı. Benim de onlara iştiyakım çok arttı." (Kudsî hadis).
Yukarıda tarifini yaptığımız iki şeklin birleşiminden hâsıl olacak bir hal daha var. Onu da şu kudsî hadis bize anlatmaktadır: "Bana bir karış yakın olana, bir kulaç yakın olurum."
Hulâsa olarak, bilesin ki; İlâhî cömertlik, saadet hakkının bol olmasını iktiza eder ki, bunda cimrilik yoktur. Hak Teâlâ, her şeyde olduğu gibi burada da cömert davranmıştır. Çünkü sonsuz kerem sahibidir. Bu keremi icabı, bütün kalpleri yaratılışta, mezkûr saadeti kabule istidatlı kılmıştır. Bu sözümüze delil olarak birçok ayet ve hadis vardır.
"İlâhî fıtrat öyle bir şeydir ki, Allah, zatına ve sıfatına mazhar kıldığı insanları o şekilde yaratmıştır." (Rum, 30).
"Biz, insanı en güzel kıvamda yarattık." (Tin, 4).
"Her doğan çocuk, İslâm fıtratı üzerine doğar."
İlâhî füyûzatın gelmesi yolunda anlatılan iki şeklin arasına giren ve gelmesine mâni olan ve meşgul eden birkaç şey var. O şeyler, şehevî arzular ve daha başka kötülüklerdir. Bunlar aradan kalkınca işler aslına döner, kalpte Hakkın azamet ve celâli tecelli eder ve kul, ebedî sonsuz saadete erer. Her kap içinden ne kadar dışarı atabilirse, dışarıdan o miktar nasip alabilir. Kalp de böyledir. Dış âleme karşı, içini ne kadar boşaltırsa, ötelerden o kadar nasip alır. Allah Teâlâ bu hale eren kişileri, "Rabbaniyyun, Ahbar" (Mâide, 44) adları ile zikreder. Manası; bilgi sahibi, Hakk'a bağlı gerçeğe vâkıf olarak alınabilir.
Anlatmak istediğimiz ilmi bulup sonsuz saadete erdikten sonra, kalp kerim bir şah olur. Hakk'a bağlı bir varlık haline gelir.
Bu yüce hali bulanlar, Hz. Ali (r.a.) tarafından da şöyle anlatılmaktadır: "Yeryüzünde Allah'ın kandilleri vardır. Zatına göre en sevimlisi; zarif, pak ve sağlam olanıdır." Tefsir ederken de şöyle buyurur: "Kardeşlerine karşı zarif, din yolunda kuvvetli, yakın itibarı ile saf ve temiz."
"O nurun misali, bir pencere içinde yanan kandildir." (Nur, 35). Ayet-i kerimesi, anlattığımız imanlı kalbe işaret sayılır. "Yahut o, dalgalı bir denizin karanlıkları gibidir" (Nur, 40) âyet-i kerimesi de münafığın haline işaret eder.
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)