Düşmanlık sadece içerde değil; NATO, dışardaki düşmanın önde gideni. Eğri oturup doğru konuşalım!
İçerdeki düşmanların beslenme kaynağı da dışarda. Bu kaynak BM (Birleşmiş Milletler), AB (Avrupa Birliği), NATO gibi uluslararası örgütlerdir; ABD, İngiltere, Yunanistan, Suudi Arabistan gibi devletlerdir.
Düşmanlık kime karşıdır? Bunların topuna birden karşı duran, gizli emellerini açığa çıkaran, emperyalistlerin sırtını yere yapıştıran ATATÜRK'e karşıdır. Gerçi NATO Mustafa Kemal'in vefatından 11 yıl sonra kurulmuşsa da zihniyet ezelden aşina olduğumuz sömürü düzeniydi. Atatürk bu zihniyete ve işgal eylemlerine karşı ölümüne mücadele ederek ve de kazanarak dünyaya dersini vermiştir. Türkleri haritadan silmeyi, yok etmeyi planlayanların Sevr Antlaşmasını tarihin çöplüğüne atan Gazi'yi tabii ki düşman belleyecek ve de içerdeki işbirlikçileriyle bu kan davasını sürdüreceklerdi.
Daha dün, NATO tatbikatında düşman hedefine Atatürk'ü koyarak kinlerini kustular. Ve sonrasında özür dilediler. Ya içerde? Atatürk aleyhine "katli vaciptir" fetvası vermiş olan, Sevr'i destekleyen, Müslüman Türk Milletinin canına, ırzına, malına kasteden, 1,5 milyon insanımızı katleden, düşman işgal eylemcisi Yunanistan'a sıvışan bir vatan haini, herif-i nâ-şerifin adını bir okula verdiler! Yanlış anlaşılmasın, okul Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ndedir, Yunanistan'da falan değil. Okula tabelayı asanlar: Sehven oldu! Dediler. Yani yanlışlıkla olmuş? Bu lafın zaten yabancısı değiliz.
Manzara bu; dışarda özür, içerde yanlışlık. Her ikisinde hedef ATATÜRK!
NATO'nun üyesiyiz. Hem siyasi hem de askeri kanadında müttefikiz. Dışardan üçüncü bir devletin saldırısına karşı birlikte, birleşik olarak hareket edeceğiz.
4 Nisan 1949'da imzaya açılan, 24 Ağustos 1949 tarihinde yürürlüğe giren Kuzey Atlantik Antlaşması'nın örgütü NATO'dur (North Atlantic Treaty Organization), dili İngilizcedir! Örgüte 1952'de Türkiye alındı. Alındı da ne oldu!!! Bizi kendi kardeşlerimize, Müslümanlara yönelik saldırılarında kullanmadılar mı? Üyesi olmamıza rağmen bize karşı dahi şantaj ve tehditler savurmadılar mı? Ve son yaşadığımız olaydaki küstahlık ortada.
Çünkü oyun ve senaryoların arkasındaki patron ABD;
2. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa'nın korunması gerekçesiyle ve Sovyet askeri varlığını dengelemek amacıyla ABD tarafından NATO kuruldu.
Dünya Savaşı bitmişti ama ABD'nin beslendiği, ihtiyacı olan ortam, çatışma, karışıklık ve savaş halleriydi. Görünüşte Avrupa'nın savunması için kurulan örgüt NATO'nun asıl görevi savaş halinin sürdürülmesiydi.
O nedenledir ki, Avrupa'nın korunması yerine, ABD kendi askeri ve siyasi yayılması için NATO'yu kullanmıştır ve kullanmaya devam etmektedir.
NATO için "savunma" sözcüğünün kullanılması, Avrupa ülkelerinin kandırılması amacını taşıyordu.
NATO'ya girmek isteyen her ülke, anlaşmayı imzalarken, ABD ile ayrıca gizli protokoller imzalamaya zorlanıyordu.
İşin bir başka yönü de ABD'nin Mafyadan yararlanma projelerinin olduğudur. Süper NATO adı verilen gizli ve yasa dışı örgütlenmeler, siyasal konular yanında uyuşturucu ve silah kaçakçılığı başta olmak üzere yasa dışı alanlarda da boy gösterdi. Bunun bize yansıması ise "Ergenekon" ve "Balyoz" gibi kumpaslar oldu.
NOTA olayına da baktığımızda; Amerika'da tutuklu Reza Zarrab'ın akibeti nedir, nerdedir acep, sorusuyla gündeme gelen ve bu kişinin avukatlarının dahi kendisinden haber alamayışları neticesinde, Türkiye'nin ABD'ye diplomatik bir yol olan nota göndermesi cevapsız kalmıştır. Kuşkular artmış ve ikinci nota gönderilmiştir. ABD bu ikinci notayı lütfen cevaplayarak, kendisinin güvende olduğunu bildirmiştir.
Tutuklu Zarrab'ın itirafçı olduğu yolunda söylentiler var. O zaman dananın kuyruğu kopacak. Yukarıda ABD'nin NATO ve süper NATO üzerinden neler planladığını ve neler yaptığını anlatmaya çalıştık. Şimdi ise kendi elinde kullanacağı koz Zarrab'tır. Buna ilaveten Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı da ellerindedir. Fetullah Gülen zaten baş rehinedir.
Reza'nın işi Amerikan Yargısındadır ama pazarlık konusu açıktır. Bu Kayseri pazarlığına benzemese de nihayetinde Reza efendi itirafçı olursa 72 yıl görünen hapis cezası birkaç yıla da inebilir. Oradaki sistem budur. Buraya kadar söylenecek bir şey yok. Ancak yargının siyaseten kullanılarak Türkiye'den neler isteneceği, ülkemiz için ciddi ve hayati bir konudur. İran'a karşı yapılacak operasyonda Türkiye'nin kendileriyle ve İsrail ile birlikte hareket etmesi masada ve Zerrab pazarlığındadır.
İçimize bin hüzün çökerken NATO ve NOTA'nın arkasındaki sinsi emellerin ne netice vereceğini bekler durumdayız.
İçerdeki düşmanların beslenme kaynağı da dışarda. Bu kaynak BM (Birleşmiş Milletler), AB (Avrupa Birliği), NATO gibi uluslararası örgütlerdir; ABD, İngiltere, Yunanistan, Suudi Arabistan gibi devletlerdir.
Düşmanlık kime karşıdır? Bunların topuna birden karşı duran, gizli emellerini açığa çıkaran, emperyalistlerin sırtını yere yapıştıran ATATÜRK'e karşıdır. Gerçi NATO Mustafa Kemal'in vefatından 11 yıl sonra kurulmuşsa da zihniyet ezelden aşina olduğumuz sömürü düzeniydi. Atatürk bu zihniyete ve işgal eylemlerine karşı ölümüne mücadele ederek ve de kazanarak dünyaya dersini vermiştir. Türkleri haritadan silmeyi, yok etmeyi planlayanların Sevr Antlaşmasını tarihin çöplüğüne atan Gazi'yi tabii ki düşman belleyecek ve de içerdeki işbirlikçileriyle bu kan davasını sürdüreceklerdi.
Daha dün, NATO tatbikatında düşman hedefine Atatürk'ü koyarak kinlerini kustular. Ve sonrasında özür dilediler. Ya içerde? Atatürk aleyhine "katli vaciptir" fetvası vermiş olan, Sevr'i destekleyen, Müslüman Türk Milletinin canına, ırzına, malına kasteden, 1,5 milyon insanımızı katleden, düşman işgal eylemcisi Yunanistan'a sıvışan bir vatan haini, herif-i nâ-şerifin adını bir okula verdiler! Yanlış anlaşılmasın, okul Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ndedir, Yunanistan'da falan değil. Okula tabelayı asanlar: Sehven oldu! Dediler. Yani yanlışlıkla olmuş? Bu lafın zaten yabancısı değiliz.
Manzara bu; dışarda özür, içerde yanlışlık. Her ikisinde hedef ATATÜRK!
NATO'nun üyesiyiz. Hem siyasi hem de askeri kanadında müttefikiz. Dışardan üçüncü bir devletin saldırısına karşı birlikte, birleşik olarak hareket edeceğiz.
4 Nisan 1949'da imzaya açılan, 24 Ağustos 1949 tarihinde yürürlüğe giren Kuzey Atlantik Antlaşması'nın örgütü NATO'dur (North Atlantic Treaty Organization), dili İngilizcedir! Örgüte 1952'de Türkiye alındı. Alındı da ne oldu!!! Bizi kendi kardeşlerimize, Müslümanlara yönelik saldırılarında kullanmadılar mı? Üyesi olmamıza rağmen bize karşı dahi şantaj ve tehditler savurmadılar mı? Ve son yaşadığımız olaydaki küstahlık ortada.
Çünkü oyun ve senaryoların arkasındaki patron ABD;
2. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa'nın korunması gerekçesiyle ve Sovyet askeri varlığını dengelemek amacıyla ABD tarafından NATO kuruldu.
Dünya Savaşı bitmişti ama ABD'nin beslendiği, ihtiyacı olan ortam, çatışma, karışıklık ve savaş halleriydi. Görünüşte Avrupa'nın savunması için kurulan örgüt NATO'nun asıl görevi savaş halinin sürdürülmesiydi.
O nedenledir ki, Avrupa'nın korunması yerine, ABD kendi askeri ve siyasi yayılması için NATO'yu kullanmıştır ve kullanmaya devam etmektedir.
NATO için "savunma" sözcüğünün kullanılması, Avrupa ülkelerinin kandırılması amacını taşıyordu.
NATO'ya girmek isteyen her ülke, anlaşmayı imzalarken, ABD ile ayrıca gizli protokoller imzalamaya zorlanıyordu.
İşin bir başka yönü de ABD'nin Mafyadan yararlanma projelerinin olduğudur. Süper NATO adı verilen gizli ve yasa dışı örgütlenmeler, siyasal konular yanında uyuşturucu ve silah kaçakçılığı başta olmak üzere yasa dışı alanlarda da boy gösterdi. Bunun bize yansıması ise "Ergenekon" ve "Balyoz" gibi kumpaslar oldu.
NOTA olayına da baktığımızda; Amerika'da tutuklu Reza Zarrab'ın akibeti nedir, nerdedir acep, sorusuyla gündeme gelen ve bu kişinin avukatlarının dahi kendisinden haber alamayışları neticesinde, Türkiye'nin ABD'ye diplomatik bir yol olan nota göndermesi cevapsız kalmıştır. Kuşkular artmış ve ikinci nota gönderilmiştir. ABD bu ikinci notayı lütfen cevaplayarak, kendisinin güvende olduğunu bildirmiştir.
Tutuklu Zarrab'ın itirafçı olduğu yolunda söylentiler var. O zaman dananın kuyruğu kopacak. Yukarıda ABD'nin NATO ve süper NATO üzerinden neler planladığını ve neler yaptığını anlatmaya çalıştık. Şimdi ise kendi elinde kullanacağı koz Zarrab'tır. Buna ilaveten Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı da ellerindedir. Fetullah Gülen zaten baş rehinedir.
Reza'nın işi Amerikan Yargısındadır ama pazarlık konusu açıktır. Bu Kayseri pazarlığına benzemese de nihayetinde Reza efendi itirafçı olursa 72 yıl görünen hapis cezası birkaç yıla da inebilir. Oradaki sistem budur. Buraya kadar söylenecek bir şey yok. Ancak yargının siyaseten kullanılarak Türkiye'den neler isteneceği, ülkemiz için ciddi ve hayati bir konudur. İran'a karşı yapılacak operasyonda Türkiye'nin kendileriyle ve İsrail ile birlikte hareket etmesi masada ve Zerrab pazarlığındadır.
İçimize bin hüzün çökerken NATO ve NOTA'nın arkasındaki sinsi emellerin ne netice vereceğini bekler durumdayız.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023