Muaviye, hakkı inkâr etti
Hz. Ali’nin komutanlarından Abdurrahman Sıffin’de adamlarına şu hutbeyi okumuştu: “Bilin ki, Muaviye, ehil olmadığı bir davaya kalkıştı, bu işi ehlinden almaya girişti. Bâtıl bir yolda mücadeleye kalktı, hakkı inkâr etti. Yanındakilere sapıklığı bezedi, yüreklerine fitne sevgisi tohumunu ekti”
27.01.2025 11:23:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Sıffin'de savaş iyice şiddetlenmişti. Ebü'l-Husayn'il-Ezdi oğlu Abdullah, Ammar'ın yanındaki hafızlarla Şamlılara saldırmış, safları birbirine katmıştı.
Buceyle kabilesinin sancağını taşıyan Mekşuh oğlu Kays kabilesinin önüne düştü, şehit oluncaya kadar dövüştü. Sancağı amcasının oğullarından biri aldı, o da Abdurrahman da Sıffin'de şehit olmuştur. Savaş günü, adamlarına şu hutbeyi okumuştu:
"Hamd Allah'a, rahmet ve esenlik Muhammed'e ve tertemiz soyuna. Bilin ki, Muaviye, ehil olmadığı bir davaya kalkışmış, bu işi ehlinden almaya girişmiştir. Bâtıl bir yolda mücadeleye kalkmış, hakkı inkâr etmiştir. O size bölüklerle, fırkalarla saldırıyor. Yanındakilere sapıklığı bezemiş, yüreklerine fitne sevgisi tohumunu ekmişti. Vallahi siz hakka uymuşsunuz. Rabbinizden nura, apaçık delile sahipsiniz. Şu zulmeden asilerle savaşın, Allah sizin ellerinizle onları azaplandırsın. Savaşın isyan edenlerle, işi ehline verin. Siz, Resûlullah'ın maiyetinde de düşmanlarla savaştınız. And olsun Allah'a onlar bu hususta da sizden daha temiz, daha hayırlı, daha çekingen değillerdir. Kalkın Allah düşmanına ve düşmanınıza. Allah rahmet etsin size."
Şamlıların sağ kolunda bulunan Hımyer kabilesiyle Zü'l-Kela ve Ömer'in oğlu Ubeydullah da Hz. Ali'nin sol koluna hücum etmişlerdi. Rabia boyu sebat etmiş, kaçanları geriye gelmiş, Abd'ül Kays kabilesi de imdada yetişmişti. Kanlı bir savaş başladı ve Zü'l-Kela ile Ubeydullah maktul düştüler.
Zü'l-Kela, son zamanlarda Muaviye'nin haklı olup olmadığında tereddüde düşmüştü. Hz. Peygamber'in Ammar'ı asi bir taifenin öldüreceğini söylediğini duymuş, bu yüzden canı sıkılmış, inancı sarsılmıştı. Hatta bu yüzden, Ammar şehid edilince As oğlu Amr, Muâviye'ye, "Bilmem Ammar'ın ölümüne mi daha fazla sevinmeli, Zü'l-Kela'ın ölümüne mi? Zü'l-Kela şimdi sağ olsaydı mutlaka senin aleyhine kalkar, halkı da birbirine katardı" demişti.
Hımyer kabilesinden Sabbah oğlu Kerib isminde biri ortaya atılmış kendisiyle tek başına savaşacak bir er istemekteydi. Şamlılar arasında yiğitlikçe ona eş yoktu. Karşısında çıkan Mustafa, Haris, Aiz adlı üç eri birer birer öldürdü. Tekrar er istedi. Hz. Ali, Kerib'in karşısına çıkıp, "Yazıklar olsun sana, çekin, seni Allah'ın ve Peygamber'in sünnetine çağırıyorum, sakın seni ciğerler yiyenin oğlu cehenneme atmasın" dedi.
Kerib, "Bu sözleri çok duyduk dedi, istiyorsan gel de kılıcımı gör" dedi.
Hz. Ali, "Kuvvet ve tasarruf sahibi ancak Allah'tır" deyip ileri atıldı, bir vuruşta Kerib'i kanlar içinde yere yıktı. Sonra er istedi. Hımyer kabilesinden Haris karşısına geldi. Hz. Ali, onu ve ondan sonra meydana çıkan Muta'ı da ona ulaştırdı. Tekrar er istedi, karşısına kimse çıkmadı.
Hz. Ali, bu sefer Şamlıların ordusuna dönüp bağırdı: "Ya Muaviye!" Ordudan hiçbir ses gelmedi. Tekrar bağırdı, tekrar bağırdı: "Ya Muaviye, ya Muaviye!" Nihayet Muaviye dile geldi: "Ne istiyorsun, söyle."
Hz. Ali, "Sana bir tek söz söyleyeceğim. Ne diye bu iki ordu birbirini kırsın, ne diye bu kadar kan dökülsün? Karşıma çık, benimle savaş. Hangimiz hangimizi öldürürse öldürsün, hüküm sağ kalanın olsun" dedi.
Amr, Muaviye'nin yanındaydı. "Doğru söylüyor, hadi çık" dedi.
Muaviye, "Galiba, benim mevkiimde gözün var. Var git işine, benden başkasını kandırmaya bak. Ebu Tâlib oğluyla şimdiye kadar kim savaşmış da üst olmuş, kanı yerleri sulamamış" dedi.
Bu sözleri söyleyen Muaviye, derhal safların ta gerisine gitti ve Hz. Ali ile bizzat savaşmazsa Amr'la barışmamaya yemin etti.
Amr, yemininin yerine gelmesi için bir aralık meydana girip, "Ey Kûfeliler, ey fitne ehli, Ebu'l- Hasan nerde, onu göremiyorum" diye recez okurken, Hz. Ali, "Evet, iyi bil ki hem Ebu'l-Hasan, hem de Ebu'l-Hüseyin burada, karşında" diyerek üstüne hücum etti, bir kılıçta zırhını yarıp kendisini atından düşürdü. Amr kurtuluş çaresi kalmadığını görünce bir garip harekette bulunmuş (korkudan avret yerini açtı), Hz. Ali, utancından onu bırakıp geriye döndü. (Nur'ül-Ebsar, fi Menakıb-ı Âl-i Beyt'in-Nebiyy'il Muhtar, Mısır, Matbaat el-Maymaniyya, 1308, s.91).
Buceyle kabilesinin sancağını taşıyan Mekşuh oğlu Kays kabilesinin önüne düştü, şehit oluncaya kadar dövüştü. Sancağı amcasının oğullarından biri aldı, o da Abdurrahman da Sıffin'de şehit olmuştur. Savaş günü, adamlarına şu hutbeyi okumuştu:
"Hamd Allah'a, rahmet ve esenlik Muhammed'e ve tertemiz soyuna. Bilin ki, Muaviye, ehil olmadığı bir davaya kalkışmış, bu işi ehlinden almaya girişmiştir. Bâtıl bir yolda mücadeleye kalkmış, hakkı inkâr etmiştir. O size bölüklerle, fırkalarla saldırıyor. Yanındakilere sapıklığı bezemiş, yüreklerine fitne sevgisi tohumunu ekmişti. Vallahi siz hakka uymuşsunuz. Rabbinizden nura, apaçık delile sahipsiniz. Şu zulmeden asilerle savaşın, Allah sizin ellerinizle onları azaplandırsın. Savaşın isyan edenlerle, işi ehline verin. Siz, Resûlullah'ın maiyetinde de düşmanlarla savaştınız. And olsun Allah'a onlar bu hususta da sizden daha temiz, daha hayırlı, daha çekingen değillerdir. Kalkın Allah düşmanına ve düşmanınıza. Allah rahmet etsin size."
Şamlıların sağ kolunda bulunan Hımyer kabilesiyle Zü'l-Kela ve Ömer'in oğlu Ubeydullah da Hz. Ali'nin sol koluna hücum etmişlerdi. Rabia boyu sebat etmiş, kaçanları geriye gelmiş, Abd'ül Kays kabilesi de imdada yetişmişti. Kanlı bir savaş başladı ve Zü'l-Kela ile Ubeydullah maktul düştüler.
Zü'l-Kela, son zamanlarda Muaviye'nin haklı olup olmadığında tereddüde düşmüştü. Hz. Peygamber'in Ammar'ı asi bir taifenin öldüreceğini söylediğini duymuş, bu yüzden canı sıkılmış, inancı sarsılmıştı. Hatta bu yüzden, Ammar şehid edilince As oğlu Amr, Muâviye'ye, "Bilmem Ammar'ın ölümüne mi daha fazla sevinmeli, Zü'l-Kela'ın ölümüne mi? Zü'l-Kela şimdi sağ olsaydı mutlaka senin aleyhine kalkar, halkı da birbirine katardı" demişti.
Hımyer kabilesinden Sabbah oğlu Kerib isminde biri ortaya atılmış kendisiyle tek başına savaşacak bir er istemekteydi. Şamlılar arasında yiğitlikçe ona eş yoktu. Karşısında çıkan Mustafa, Haris, Aiz adlı üç eri birer birer öldürdü. Tekrar er istedi. Hz. Ali, Kerib'in karşısına çıkıp, "Yazıklar olsun sana, çekin, seni Allah'ın ve Peygamber'in sünnetine çağırıyorum, sakın seni ciğerler yiyenin oğlu cehenneme atmasın" dedi.
Kerib, "Bu sözleri çok duyduk dedi, istiyorsan gel de kılıcımı gör" dedi.
Hz. Ali, "Kuvvet ve tasarruf sahibi ancak Allah'tır" deyip ileri atıldı, bir vuruşta Kerib'i kanlar içinde yere yıktı. Sonra er istedi. Hımyer kabilesinden Haris karşısına geldi. Hz. Ali, onu ve ondan sonra meydana çıkan Muta'ı da ona ulaştırdı. Tekrar er istedi, karşısına kimse çıkmadı.
Hz. Ali, bu sefer Şamlıların ordusuna dönüp bağırdı: "Ya Muaviye!" Ordudan hiçbir ses gelmedi. Tekrar bağırdı, tekrar bağırdı: "Ya Muaviye, ya Muaviye!" Nihayet Muaviye dile geldi: "Ne istiyorsun, söyle."
Hz. Ali, "Sana bir tek söz söyleyeceğim. Ne diye bu iki ordu birbirini kırsın, ne diye bu kadar kan dökülsün? Karşıma çık, benimle savaş. Hangimiz hangimizi öldürürse öldürsün, hüküm sağ kalanın olsun" dedi.
Amr, Muaviye'nin yanındaydı. "Doğru söylüyor, hadi çık" dedi.
Muaviye, "Galiba, benim mevkiimde gözün var. Var git işine, benden başkasını kandırmaya bak. Ebu Tâlib oğluyla şimdiye kadar kim savaşmış da üst olmuş, kanı yerleri sulamamış" dedi.
Bu sözleri söyleyen Muaviye, derhal safların ta gerisine gitti ve Hz. Ali ile bizzat savaşmazsa Amr'la barışmamaya yemin etti.
Amr, yemininin yerine gelmesi için bir aralık meydana girip, "Ey Kûfeliler, ey fitne ehli, Ebu'l- Hasan nerde, onu göremiyorum" diye recez okurken, Hz. Ali, "Evet, iyi bil ki hem Ebu'l-Hasan, hem de Ebu'l-Hüseyin burada, karşında" diyerek üstüne hücum etti, bir kılıçta zırhını yarıp kendisini atından düşürdü. Amr kurtuluş çaresi kalmadığını görünce bir garip harekette bulunmuş (korkudan avret yerini açtı), Hz. Ali, utancından onu bırakıp geriye döndü. (Nur'ül-Ebsar, fi Menakıb-ı Âl-i Beyt'in-Nebiyy'il Muhtar, Mısır, Matbaat el-Maymaniyya, 1308, s.91).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.