İslam dini açısından tefekkür çok önemsenmiş bir konudur. Zira Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyuruyor; "Bir saat tefekkür yetmiş yıllık ibadetten faziletlidir." İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyuruyor; "Çok namaz kılmak, çok oruç tutmak ibadet değildir. Doğrusu ibadet Allah'ın işlerinde düşünmektir." İnsan hareketini tekâmüle doğru değil de aşağıya ve geriye doğru yaparsa varacağı nokta en dip tabakalar olur.
Bir gün Hz. Peygamber (s.a.a) ile Cebrail sohbet ederlerken dehşet verici bir ses duydular. Hz. Peygamber (s.a.a) bu sesin ne olduğunu Cebrail'e sorduğunda, Cebrail şöyle cevap verdi; Ey Allah'ın Resul-ü yetmiş yıl önce cehennem kuyularından birisine bir taş atıldı, o taş bugün o kuyunun dibine ulaştı. Bu ses o taşın sesidir.
Ahlak üstatları bu hadis hakkında şu yorumu yapmışlardır; Bu hadis insanı anlatmaktadır. Şöyle ki, bir insan ömrünün başından sonuna kadar yukarıda belirttiğimiz üçgen arasında hayatını yönlendirir, nefsine ve şeytana uyarak yaşarsa, öldükten sonra bu insanın yeri cehennem kuyularından biri olacaktır. Hadiste geçen yetmiş rakamı ise teşbih ve benzetmedir. Zira insanların normalde yaşam süreleri genelde yetmiş yıldır. Böyle bir insan öldükten sonra direk olarak cehenneme atılır. Çünkü rivayetlere göre bazı insanlar sorgusuz, sualsiz cehenneme atılacaklardır.
İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyuruyor; "Köpek veya köpek fotoğrafı olan eve melek girmez."
Bu hadisin zahiri ve batini boyutu vardır. Zahiri boyutu hitap ettiği şekilde insanlara hüccet olduğu gibi, batini boyutu da insanlara şamil olmaktadır. Hadisin zahiri boyutu izaha gerek kalmayacak kadar açık ve nettir. Ama batini boyutun izaha ihtiyacı vardır. Hadiste üç kelime geçmektedir. Bunlar köpek, ev ve melek kelimeleridir. Köpekten maksat, nefsanî ve şeytani sıfatlardır. Melekten maksat, Allah'ın rahmetidir. Evden de maksat, insanın kalbidir. Bu manaya göre rezil ve şeytani sıfatlara sahip olan bir kalbe Allah'ın rahmeti girmez. Kalbinde rahmet olmayandan da her türlü günah ve canilik beklenir. Çünkü böyle bir kalbin sahibi kendisini hayvanileştirmiş demektir.
Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyuruyor; "Müminin kalbi Rahman'ın arşıdır. Müminin kalbi Allah'ın evidir. O eve namahremleri sokmayınız." Şeytan ve Allah'tan gayrısı o ev için namahremdir.
Hz. İmam Ali (a.s)'ın hayatına baktığımızda, hem sözleri ve hem de yaşam biçimi ibretler ve derslerle doludur. Ravi şöyle anlatıyor; Ben bir gün Hz. İmam Ali (a.s)'ın su kuyusu kazdığını gördüm ve onun yanına gittim. Biraz çalıştıktan sonra kuyudan çıkıp namazını kıldı ve sonra tekrar işe başladı. Bir müddet sonra bana, yemek var mı diye sordu. Bende evet var dedim. Bunun üzerine Hz. Ali (a.s) kuyudan çıkarak yemeğini yemeye başladı. Hz. Ali (a.s) yemek yerken dudaklarının hafifçe kımıldadığını ve bir şeyler söylediğini fark ettim. Ne söylediğine dikkat ettiğimde şunları söylediğini duydum; "Midesi için cehenneme gidene Allah lanet etsin." Birileri ne yazık ki birkaç günlük mide lezzeti için batılı, yanlışı gördüğü halde yanlışı destekliyor ve savunuyorsa ve savundukları zümreler savunucularının çok olduğunu zannederek her geçen gün Müslümanlara ağır bedeller ödetiyorlarsa, bu tür insanlar mel'un zümresinin içerisine girmiş olurlar.
İmam Ali (a.s) lezzeti güzel yemeklerde aramıyordu. Hz. Ali (a.s)'ın lezzeti Rabbine kulluk etmek ve manevi lezzetti. Ravi şöyle devam ediyor; Hz. Ali yemeğini tamamladıktan sonra tekrar kuyuya inerek çalışmaya başladı. Biraz çalıştıktan sonra kuyudan su çıktı. İmam Ali (a.s) buna çok sevinmişti. Bana dönerek, git benim evlatlarımı, yakınlarımı buraya sesle gelsinler ve gelirken de bir kalem kâğıt getir dedi. İmam Ali (a.s)'ın yakınları geldikten sonra, onlara şöyle buyurdu; Ey benim yakınlarım ve evlatlarım bu su kuyusu bize ait değildir. Ben bu su kuyusunu fakirlere vakfettiğimi şu kâğıda yazdım. Tarihin naklettiğine göre Hz. Ali (a.s) Peygamber (s.a.a) efendimizden sonra yirmi beş yıllık zaman içerisinde bu su kuyusu gibi yirmi dört tane su kuyusunu kendi elleriyle kazmış ve bunlarla beraber birçok bahçe yaparak fakirlere vakfetmiştir. Hz. İmam Ali (a.s) asıl lezzeti, Allah'a kulluktan ve kulluğun bir boyutu olan halka hizmetten alıyordu. İnsanlık ve lezzeti maddi şeylerde değil de manevi şeylerde görüyordu.
Bir gün Hz. Peygamber (s.a.a) ile Cebrail sohbet ederlerken dehşet verici bir ses duydular. Hz. Peygamber (s.a.a) bu sesin ne olduğunu Cebrail'e sorduğunda, Cebrail şöyle cevap verdi; Ey Allah'ın Resul-ü yetmiş yıl önce cehennem kuyularından birisine bir taş atıldı, o taş bugün o kuyunun dibine ulaştı. Bu ses o taşın sesidir.
Ahlak üstatları bu hadis hakkında şu yorumu yapmışlardır; Bu hadis insanı anlatmaktadır. Şöyle ki, bir insan ömrünün başından sonuna kadar yukarıda belirttiğimiz üçgen arasında hayatını yönlendirir, nefsine ve şeytana uyarak yaşarsa, öldükten sonra bu insanın yeri cehennem kuyularından biri olacaktır. Hadiste geçen yetmiş rakamı ise teşbih ve benzetmedir. Zira insanların normalde yaşam süreleri genelde yetmiş yıldır. Böyle bir insan öldükten sonra direk olarak cehenneme atılır. Çünkü rivayetlere göre bazı insanlar sorgusuz, sualsiz cehenneme atılacaklardır.
İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyuruyor; "Köpek veya köpek fotoğrafı olan eve melek girmez."
Bu hadisin zahiri ve batini boyutu vardır. Zahiri boyutu hitap ettiği şekilde insanlara hüccet olduğu gibi, batini boyutu da insanlara şamil olmaktadır. Hadisin zahiri boyutu izaha gerek kalmayacak kadar açık ve nettir. Ama batini boyutun izaha ihtiyacı vardır. Hadiste üç kelime geçmektedir. Bunlar köpek, ev ve melek kelimeleridir. Köpekten maksat, nefsanî ve şeytani sıfatlardır. Melekten maksat, Allah'ın rahmetidir. Evden de maksat, insanın kalbidir. Bu manaya göre rezil ve şeytani sıfatlara sahip olan bir kalbe Allah'ın rahmeti girmez. Kalbinde rahmet olmayandan da her türlü günah ve canilik beklenir. Çünkü böyle bir kalbin sahibi kendisini hayvanileştirmiş demektir.
Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyuruyor; "Müminin kalbi Rahman'ın arşıdır. Müminin kalbi Allah'ın evidir. O eve namahremleri sokmayınız." Şeytan ve Allah'tan gayrısı o ev için namahremdir.
Hz. İmam Ali (a.s)'ın hayatına baktığımızda, hem sözleri ve hem de yaşam biçimi ibretler ve derslerle doludur. Ravi şöyle anlatıyor; Ben bir gün Hz. İmam Ali (a.s)'ın su kuyusu kazdığını gördüm ve onun yanına gittim. Biraz çalıştıktan sonra kuyudan çıkıp namazını kıldı ve sonra tekrar işe başladı. Bir müddet sonra bana, yemek var mı diye sordu. Bende evet var dedim. Bunun üzerine Hz. Ali (a.s) kuyudan çıkarak yemeğini yemeye başladı. Hz. Ali (a.s) yemek yerken dudaklarının hafifçe kımıldadığını ve bir şeyler söylediğini fark ettim. Ne söylediğine dikkat ettiğimde şunları söylediğini duydum; "Midesi için cehenneme gidene Allah lanet etsin." Birileri ne yazık ki birkaç günlük mide lezzeti için batılı, yanlışı gördüğü halde yanlışı destekliyor ve savunuyorsa ve savundukları zümreler savunucularının çok olduğunu zannederek her geçen gün Müslümanlara ağır bedeller ödetiyorlarsa, bu tür insanlar mel'un zümresinin içerisine girmiş olurlar.
İmam Ali (a.s) lezzeti güzel yemeklerde aramıyordu. Hz. Ali (a.s)'ın lezzeti Rabbine kulluk etmek ve manevi lezzetti. Ravi şöyle devam ediyor; Hz. Ali yemeğini tamamladıktan sonra tekrar kuyuya inerek çalışmaya başladı. Biraz çalıştıktan sonra kuyudan su çıktı. İmam Ali (a.s) buna çok sevinmişti. Bana dönerek, git benim evlatlarımı, yakınlarımı buraya sesle gelsinler ve gelirken de bir kalem kâğıt getir dedi. İmam Ali (a.s)'ın yakınları geldikten sonra, onlara şöyle buyurdu; Ey benim yakınlarım ve evlatlarım bu su kuyusu bize ait değildir. Ben bu su kuyusunu fakirlere vakfettiğimi şu kâğıda yazdım. Tarihin naklettiğine göre Hz. Ali (a.s) Peygamber (s.a.a) efendimizden sonra yirmi beş yıllık zaman içerisinde bu su kuyusu gibi yirmi dört tane su kuyusunu kendi elleriyle kazmış ve bunlarla beraber birçok bahçe yaparak fakirlere vakfetmiştir. Hz. İmam Ali (a.s) asıl lezzeti, Allah'a kulluktan ve kulluğun bir boyutu olan halka hizmetten alıyordu. İnsanlık ve lezzeti maddi şeylerde değil de manevi şeylerde görüyordu.
Mehdi Aksu / diğer yazıları
- Eleştiri nedir ve nasıl olmalıdır? / 03.12.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012